Kupa 4 ve sinek ikili, çok kötü bir el, hiçbir umut vadetmiyor. Ama pokeri işte bu yüzden seviyorum. Gerçek hayata benzeyen daha iyi bir oyun yok. Şans, zeka, sabır, cesaret ve sosyal becerilerin ortaya döküldüğü mükemmel bir kombinasyon. Basit bir şans oyunu değil bu, hayatın ta kendisi. Herkes farklı bir elle başlar oyuna, bazıları iyi, bazıları kötü. Ama kazanan, en iyi elle başlayan kişi olacak diye bir şey yok. Oyuna hâkim olmalısınız, oyuncuları gözlemlemelisiniz, yaptıkları blöfleri görmelisiniz, iyi bir elleri olduğunda ve kötü bir elleri olduğuna nasıl davrandıklarını saptamalısınız, rutinlerini anlamalısınız.
Evet, sanki bu oyunun ustasıymışım gibi konuşuyorum, oysa önümdeki para yığınına bakarak bunun aksini iddia edebilirdiniz. 9 bin lira kalmıştı önümde, 20 binle oturduğum masada. Masadaki en az miktar bendeydi. Tabi bunun nedenini çözmeyi size bırakıyorum. Açık bir şekilde 'bu çocuk, bilmiyor herhalde, mal' diye bilirsiniz. Birçok kişi böyle düşünürdü, bende ona güveniyordum zaten, ezikler her zaman küçümsenir ve işte düşmanlarınızı alt edebileceğiniz en iyi an size karşı gardlarını indirdikleri andır. Basit bir kaplumbağa tavşan hikâyesi...
6 kişilik bir poker masasında oturuyordum. Bilkentli üniversitelilerin, senenin başlarında büyük bir coşkuyla yaptığı partilerden biriydi bu, etrafım benim gibi üniversiteli bebelerle kaynıyordu. Ortalık duman altıydı ve herkesin elinde alkol vardı, tam bir parti havası esiyordu, kulakları sağır eden müzik, etrafımızda kahkahalar içinde gençler ve içerdeki odadan sevişen bir çiftin sesini duyabiliyordum. Tabi ben buraya eğlenmeye gelmemiştim, öyle çok partilerin adamı değildim ben. Ama okuldaki herkes tarafından biliniyordum ve böyle sosyal eğlencelerden, partilerden her zaman haberim oluyordu. Neden mi, çünkü bu partilere benzini veren bendimde ondan... Herkesin boğazından aşağı akan alkol, benim sayemdeydi. Normalde, çok ucuza mal edilebilen bir içeceği, marketlerde 10 katı fiyatına satmaları benim suçum değildi nede olsa ama bu ekonomik absürtlük benim gibiler için mükemmel fırsat doğuruyordu işte. Bu gülüşen, oynaşan, sevişen gençlerin ellerindeki biralar, rakılar, şaraplar, votkaları ben ve birkaç arkadaşım yapıyorduk. Çok kısa sürede, okulun içerisinde çok güzel bir şebeke kurmuştum. Nede olsa gençler alkolü seviyordu, devamlı içmek istiyorlardı ama ceplerinde, isteklerini karşılayacak kadar olmuyordu her zaman ve işte burada ben devreye giriyordum. Şu ana kadar gayet güzel kar etmiştim ve üstüne üstlük bütün eğlencelerden haberim oluyordu, davet ediliyordum ve herkes tarafından öyle ya da böyle tanılamıştım, adım duyulmuştu.
Ama şimdi şu ezilmekte olduğum poker oyununa dönelim. Saatlerdir dönen bir oyundu, ütülüp gidenler oluyordu, hemen üstüne yeni birisi geliyordu. Sol yanımda oturan kişi Cem diye bir çocuktu, İşletme bölümünden. Zayıf, gergin biriydi, şu anksiyete denen şeye sahip olanlardan, hani toplum içinde veya insanlarla konuşurken gergin oluyorlar ya. Onun önünde 10 bine yakın para olmalıydı gerçi. Biraz toy bir hali vardı bu çocuğun, daha önce hiç ciddi bir poker masasına oturmadığı belliydi, bahsi nasıl yükselteceğini, nerede durması gerektiğini, nerede üstelemesi gerektiğine dahi hiçbir fikri yoktu. 2 el önce oturmuştu masaya ve daha şimdiden girdiği paranın yarsını kaptırmıştı bile. Zannediyordu ki bu oyunu sadece eğlenmek için oynuyor insanlar. Kaybettiği paranın acısını yarın sabah kalktığında çekecekti ve belki de annesine, babasına izah etmenin yollarını arayacaktı bütün bu olanları. İşin doğrusu Cem, büyük ihtimalle birazcık kazanırım veya birazcık kaybederim düşüncesiyle oturmuştu masaya ama çoktan kapılıp gitmişti bile bu kumarın lanetine. Birazcık kaybedince hemen hırslanıp, onu geri kazanmaya çalıştı ve yine kaybedince daha çok hırs yapıp yine kendini aynı şeyi yaptı, böyle böyle bitirecekti bütün parasını. Ben bunu çok iyi biliyordum elbette ama iyi kalpli bir insan değildim ki, Cem'e, çok geç olmadan bırakmasını nasihat edecektim. Kaldı ki iyi bir insan olsaydım bile, nasihat denilen şey dinleniyor muydu ki sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Tüyü
Ficción GeneralAilesini kaybetmiş, sevgiden yoksun bırakılmış ve reddedilmiş bir çocuk neye dönüşür? O, Ankara şehrinin en iyi dolandırıcısı, herkes onu farklı bir isimle biliyor, onunsa bir bakışı, seni köküne kadar tanıması için yeterli. Onun için hayat bir poke...