Yaşamkent

98 5 0
                                    

Bana kalsa arabada hallederdim her şeyi ama Bahar rahat etmemişti. Benim eve gittik, yolda zar zor tutabilmiştim kendimi. Hatta daha eve varmadan bile başlamıştım onunla sevişmeye. Arabadan çıkıp asansöre giderken, dudaklarından, boynundan öpmeye başladım, bacaklarını ve göğüslerini okşuyordum. Asansöre binip de kapılar kapandığında, onu kaldırıp belimin üzerine aldım ve öpmeye devam ettim, ellerim, kalçasındaydı.

Asansörden çıktık ve kapıya kadar, onu belimde taşıyarak yürüdüm. Bir elimdeki anahtarla kapıyı açarken, diğer elimle onu tutuyor ve öpüyordum. Eve girdik, anahtarı, kapının yanındaki ayakkabılığın üzerindeki sepete attım ve ayağımla, arkamdan kapıyı kapattım, bir yandan onunla yiyişmeye devam ediyordum.

Bir anda ışıklar açıldı, ikimizde irkildik. Dönüp baktığımda Kayla'nın gözleri üzerimizdeydi. Odasının kapısında, kapının çerçevesine dayanmış, pijamaları vardı üstünde ve o koca kırmızı gözlerle dikizliyordu bizi. Bahar, arkasında bir anda böyle alışılmamış bir şey görünce tiz bir çığlık kopardı. Onu suçlayamazdım, gecenin bir yarısında ansızın, bir buçuk metre boyunda, bembeyaz ve kırmızı gözlü bir şey arkasında beliriveriyordu.

<<Sen daha yatmadın mı,>> diye sordum sitem edercesine.

Hemen cevabı yapıştırdı. <<Sende dün gece 'ben öğrenciyim daha' diye laf yapmıyor muydun? Öğrenci dediğin derslerini çalışmaz mı?>>

<<Neden uyanıksın Kayla, saat 2!>>

<<Ben geceleri uyumam ki!>>

Ter ters ofladım. Bahar yüzündeki anlamsız ifadeyle bana baktı. <<Şey...>> diye söze başladım tereddütle. <<Kayla... Kuzenim.>>

Kayla ve Bahar göz göze bakıştılar. Kayla'nın yüzünden anladığım kadarıyla, 'merhaba' gibi bir şey demek istiyordu, selamlamak istiyordu Bahar'ı ama durumun tuhaflığına nazaran ağzını açamadı, kısa bir an Bahar'a baktı ve sonra başını eğdi.

Bahar'da tuhaflıktan ötürü rahatsız olup bir iç çekti. <<Şey... Ben gidiyim.>>

<<Bırakıyım mı seni,>> dedim.

Hızla kapıdan çıktı, yüzüme bile bakmadan konuştu. <<Yok, evim çok yakın zaten, girişten bir taksi söyleyeceğim.>>

Bir cevap vermedim. Nede olsa bu saatte tekrar çıkıp onu eve bırakmak istemiyordum, bir daha görüşmeyecektik ki, hatta Bahar'la gecemizin sonu yatağımda bile noktalansaydı yarından sonra bir daha görüşmek niyetinde olmazdım onunla, o çok sığ bir kızdı, onun gibi milyonlarcası vardı dışarda. Arkasından kapıyı kapattım ve yavaşça Kayla'ya döndüm. <<Git ve uyu.>>

Odama doğru gidiyordum, oysa hızla kendi odasından birkaç kağıt çıkarıp elime tutuşturdu. <<Bak, bak şunlara, bir bak hemen!>>

Kâğıtta kendi ismimi gördüm, daha doğrusu Bilkent Üniversite'si için oluşturduğum sahte kimliğin ismini gördüm. Ve öğretmenlerimin isimleri de vardı, her bir öğretmenimin isminin altında küçük notlar yazıyordu. <<Bu ne?>>

<<Bütün gün evde tek başıma olunca sıkıldım. Bilgisayarına girip okulunun serverına bir baktım. Öğretmenlerinin senin hakkında tuttukları değerlendirme raporlarını çıkardım.>>

Şaşkınlık içinde tekrar kâğıda baktım. İsmail hocanın notuna gözüm ilişti. 'Sınıf arkadaşlarıyla uyumu iyi, liderlik vasıfları var. Derse konsantrasyonu gayet iyi fakat itaatsizlik sorunu var, derslere geç geliyor veya ısınmayı es geçiyor.' Yazıyordu. Sonra Serpil hocanınkine baktım, kendisi hareket dersi veriyordu. 'Çok sosyal ve uyumlu. Bedenini iyi kulanıyor ve derste aktif.'

<<Diğer sayfalara da bak, sınıf arkadaşlarının listesi var, onlarla ilgili bazı bilgilerde çıkardım.>>

Arka sayfaya baktım, sınıftaki çocukların isimleri vardı. Hemen Cansu'yla ilgili bilgilere göz gezdirdim. Babasının Mersin'de bir nevresim dükkânı olduğu yazıyordu ve annesi de devlet memuruydu.

<<Eğer istersen sınıfındaki herkesin şahsi telefonlarına girip mesajlarını da kontrol edebilirim. Ama onun için bir süper bilgisayar yapmamız lazım, şöyle 15 tane bilgisayar alırsan işlemcilerini harmanlayabilirim.>>

Ne diyeceğimi bilemiyordum doğrusu, kızın becerileri vardı şüphesiz ama bu beceriler benim için iyi haber miydi, kötü haber miydi söyleyemiyordum henüz. <<Kayla neden böyle bir şey yaptın?>>

Şaşkınlıkla bana baktı, sanki çok absürt bir şey sormuşum gibi. <<Etrafındaki insanları tanıyıp bilmek istemez misin?>>

<<Ben tek başıma bu dünyada yaşayıp hayatta kaldım, birisinin gözlerine baktığımda onu tanıyıp kim olduğunu çok iyi anlarım zaten,>> diyerek elimdeki kâğıtları masaya attım.

Karşıma geçip ukala ukala konuştu. <<Evet, evet biliyorum şu 'hayat poker oyunudur' mevzusu. İnsanların dışa yansıttıklarından çok daha geniş ve karanlık dünyaları var bilmiyorsun ama. Adamın biri, mükemmel bir babadır, karısına karşıda çok iyidir ama e-postalarına bir girdin mi bir tane metresi olduğunu görürsün. Yâda mahalle bakkalının sağlık kayıtlarını buldun mu bir bakmışsın adam şizofreni hastası.>>

Bir anda kontrolü kaybedip sinirlendim. Gafil avlamıştı bu kız beni. <<Sen, benim poker analoğumu nereden biliyorsun Kayla.>>

<<Ben senin e-postalarına, telefonlarına filan girip baktım. Millete söylediğin tek şey bu, başka türlü nashiat çekmeyi bilmiyorsun galiba.>>

Hemen sinirlerimi yatıştırdım. Otoriter ebeveyn tarzını her ne kadar benimsesem de, bu otorite, agresiflikle gelince, çatışmayı getiriyordu, kendimden biliyordum. Öfke patlamaları, karakterdeki zayıflığı gösterirdi nede olsa, karşıdaki insan, zayıf gördüğü biriyle çatışmaktan çekinmezdi. O yüzden daha sakin bir tavır izledim. <<Kayla, doktorunla konuştum. Daha önce böyle şeyler yaptığın için başın belaya girmiş. Polislik olmuşsun.>>

Hemen yüzü düştü. <<Evet şey...>>

Bir bahane arıyordu ama nasıl bir bahanesi olabilirdi ki bu durumda. Onu omzundan tutup kendime yaklaştırdım. <<Bak dinle.>> Başını kaldırıp baktı. <<Bu yaptığın müthiş bir beceri, gerçekten de öyle. Ben hayatımda senin gibi şeyler yapabilen hiç kimseyle karşılaşmadım. Bir çeşit süper güç gibi seninki, Avengers gibi. Ama süper kahramanlar sorumluluk sahibi olur.>> Onu azarlayabilirdim elbet, hatta bir tane tokatta patlatırdım ama bu, beni onun düşmanı yapacaktı. Bense onun ne babasıydım, nede düşmanı ama onun dostu olabilirdim. Herkes, kendisinden daha bilgili bir dostun öğüdüne kulak verirdi nede olsa.

Başıyla beni onayladı. <<Tamam anladım.>>

<<Hayır, anlamadın.>> Masadaki kâğıtları gösterdim. <<Şu bilgileri toplamana hiç gerek yoktu. Bu insanlar benim sınıf arkadaşlarım, öğretmenlerim, dostlarım. Hiçbiri düşmanım değil ki, onlar hakkında şahsi bilgiler edinmemin hiçbir gereği yok. Son derece gereksiz bir şey için riske girdin sen, yaptığın şey bu.>> Bir dizimin üstüne çöktüm ve yüz yüze geldim onunla. <<Kendini, Avengers gibi düşün. Demir Adam, zırhını rastgele insanlara karşı kullanmıyor. Kötülere karşı kullanıyor, düşmanlarına karşı... Şunu aklında tut, kozunu düşmanlarına oynarsın, dostlarına değil.>>

Yine, beni başıyla onayladı ilk önce, sonrada titrek sesiyle <<tamam,>> dedi.

<<İyi,>>dedim ve ayağa kalktım. <<Odana git yat şimdi.>>

<<Ama dedim ya, geceleri uyuyamıyorum ben, gündüz uyuyorum hep.>>

Yatmak için kendi odama giderken konuştum. <<O zaman odana git ve kapıyı da kapat. Ben uyuyacağım çünkü ses yapma.>>

Ben odama girip kapıyı kapattım, arkamdan onunda kapısını kapattığını duydum. Bu kızın hayatına bir çeki düzen vermek gerekecekti. Hayatının bir amacı olmalıydı artık, halam bana kötü ebeveynlik ettiği kadar, Kayla'ya da başka bir açıdan kötü ebeveynlik etmişti şüphesiz.

Şeytan TüyüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin