Ben çocukken salondaki geniş komidinin üstünde bir resim dururdu. Ben annem ve babam tamda bu parktaydık işte, Kayla ve Melike'yi şimdi getirdiğim parkta. Büyük geniş bir yerdi burası, tamamen çimlerle ve ağaçlarla örtülüydü. O zamanlar şehir buralara doğru genişlememişti ve bu kadar ev, araba yoktu etrafta, çevresi çorak arazilerle örtülü ıssız bir yerdi. Şimdiyse bir sürü insanın öğlen saatlerinde gelip top oynadığı, köpeklerini gezdirdiği cıvıl cıvıl bir yere dönüşmüştü. Annem ve babamla geçirdiğim o gün, ailemi bütün olarak hatırladığım tek anımdı. Şimdi o fotoğraf nerede hiç bilmiyorum, büyük ihtimalle annemin evini alan kişi her kimse ondan kurtulmuştur. Ama o fotoğrafın çekildiği gün, tam burada, yıllar önce ne düşündüğümü çok iyi hatırlıyordum, 'işte aile denen şey böyle olmalıydı'. Size o gün orada annemle ve babamla neler yaptığımı, ne kadar eğlendiğimi, hepimizin birlikte ne kadar mutlu olduğunu saatlerce, hatta günlerce anlatabilirim belki, ama çoğu insan bunun ne demek olduğunu zaten çok iyi biliyordur, çoğu insanın bir ailesi var çünkü.
Bir ağacın altındaydık Melike'yle, atımıza örtü sermiştik ve gölgede keyifle oturuyorduk. Kayla'yı izledim. Birsinin köpeğiyle oynuyordu ve onun yaşlarında bir oğlan çocuğu da vardı yanında. Bu kız çok kısa zaman önce, gün içinde sokağa çıkmayı bile reddediyordu, insanların yüzüne bakamıyordu, hayatı o, odası ve bilgisayarından ibaretti. Şimdiyse çimlerin üstünde kahkahalar eşliğinde, köpekle boğuşuyordu, arkadaşıyla şakalaşıyordu, koşturuyordu. Onun için mutluydum. Onun için mutluydum çünkü oda mutluydu. Bana geldiğinde, onu güvenlikçi nizamiyesinde gördüğümde yüzündeki karamsar ifade sadece annesini yeni kaybetmiş olduğundan değildi. O hayatı yaşamayı bilmiyordu, yarım bir yaşam içerisindeydi ve zevk diye bir şey yoktu onun için. Ona yaşamdan zevk duyabilmeyi göstermiştim. Korkmamayı ve çabalamayı biliyordu artık ve işte bu yüzden mutlu bir hayat bekliyordu onu ve bende o mutlu hayatının her adımında ona destek olmak için hazırdım.
Melike'nin kolunun, benim kolumu sarmaladığını hissettim. Bana doğru yaslandı ve plastik bir kaptan aldığı çileği yavaşça ağzıma götürüp koydu. Çileği yediğimde onun dudaklarına bir öpücük kondurdum. Gözlerime, içime inanılmaz bir neşe veren bir gülümsemeyle bakıyordu. <<Şuradaki manzaraya bakıp, dünyanın en muhteşem şeyi olduğunu mu söyleyeceksin şimdi bana?>>
Başını omzuma koyup gözlerini kapadı, nefes alış verişini hissedebiliyordum. <<Söylememe gerek yok bence.>>
Bende uzun uzun ona baktım 'hayır gerek yok' diye geçirdim içimden. O sırada Kayla yanımıza geldi ve çileklerden birini de o aldı. Oynadığı köpekte onun peşinden geliyordu. <<Hey bir şey diyeceğim,>> O anda, Kayla'nın benden bir şey isteyeceğini anlamıştım. <<Annem hayvanları sevmezdi, tüylerden tiksiniyordu, o yüzden hiç köpek alamadık,>> sessizce benim tepkimi taramaya çalıştı, bir şey alamayınca konuşmaya devam etti. <<Bir köpek alalım mı? Hem evimizde çok müsait...>>
Bir kaşımı kaldırıp parktaki diğer köpekleri ve sahiplerini süzdüm. Kimisi, köpeğinin tuvaletini yaptırıyordu, kimisi köpeğiyle oynuyor, seviyordu; kimileri de birbirlerinin köpekleri boğuşup oynaşırken izliyorlardı. <<Köpek öyle yeni Iphone almaya benzemez, canlı bir varlık bu, çocuk gibi farz et. Çok ciddi sorumluluk istiyor.>>
<<Ben bakabilirim. Hem sen değil miydin, benim gelişimim için çeşitli aktiviteler ve sorumluluklar almam gerektiğini söyleyen. Bence bir köpek beni çok geliştirir.>>
Akıllı kız... Beni alt etmesine güldüm, o sırada Melike araya girdi. <<Öğrencilerimden birinin veterinerlik kliniği var, geçen söylüyordu 2 aylık dişi bir husky gelmiş, sahiplenecek birini arıyorlar.>>
Kayla, bunu duyduktan sonra gözleri büyüdü ve hemen bana döndü. <<Lütfen, lütfen, lütfen!>>
Gözlerinin içine baktım uzun bir süre, oda benimkilere. <<O senin sorumluluğunda olacak ama. Benim değil, anladın mı?>>
Sevinç içinde haykırarak zıplamaya başladı. <<Ona Buzul adını vereceğim!>>
Kayla'nın böylesine coşkulu sevinci beni de güldürmüştü ve o sırada Melike bana doğru uzanıp yanağımdan öptü. Buydu işte, yıllardır parmağımı koyamadığım şey tamda buydu. Dünyanın bütün kadınlarına sahip olabiliyordum, kendi paramı rahatça kazanabiliyordum ama yetmiyordu, elime bir kadın düşürüyordum ve sonra sıkılıp başka birine geçiyordum, para kazanıyordum ama yetmiyordu ve daha fazla kazanmak istiyordum. Çünkü içimde bir boşluk vardı ve bunu doldurmaya çalışıyordum ama bir türlü dolduramıyordum. Ancak, nihayet dolduğunda o boşluğun ne olduğunu anlamıştım. O boşluk bir aileydi, cevap bu kadar basitti işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Tüyü
General FictionAilesini kaybetmiş, sevgiden yoksun bırakılmış ve reddedilmiş bir çocuk neye dönüşür? O, Ankara şehrinin en iyi dolandırıcısı, herkes onu farklı bir isimle biliyor, onunsa bir bakışı, seni köküne kadar tanıması için yeterli. Onun için hayat bir poke...