Okul bittikten hemen sonra Adnan'ın işlettiği bara gitmiştik, ben ve çam yarmalarım. Tunus caddesine bağlı küçük bir ara sokaktaydı. Öyle çok ahım şahım bir yer değildi. Dışarıda, birkaç masa vardı fakat tamamen boştu, zaten henüz eğlence mekanlarının yoğun olduğu bir saate değildik.
İçeriye ilk giren ben oldum, arkamdan Mustafa ve Amerikan Futbol takımından 3 arkadaşı onu takip ettiler. İçerdeki herkesin gözü bize takılmıştı o anda, gerçi çok fazlada kişi yoktu ya. Hemen barda çalışanlardan biri geldi dibimize, bize nasıl yardımcı olabileceğini sordu. Gülümseyen bir ifade takındım. <<Adnan burada mı acaba.>> Şaşırdı ama olumlu yanıt verdi. <<Hemen gidip çağıra bilir misin, ben Valeria'nın bir arkadaşıyım.>> Doğruca içeriye gitti.
O sırada bende müşterilere baktım, olay çıkarmayı istemiyordum elbette ama yine de her ihtimale karşı, <<Evet, arkadaşlar,>> diye yüksek sesle konuşmaya başladım, bardaki herkese. <<Mutfakta acil bir sorunumuz çıktı, bakım ve onarım yapılacak. Hepinizi dışarı alabilir miyiz acaba!>>
Herkes şaşkınlıkla birbirine bakmaya başladı. Bar çalışanları da öyle... Bir çalışan, araya girecekti ama benim çam yarmalarımın sert bakışlarıyla karşılaşınca sustu ve bardaki müşteriler sessizce çıktılar. Onlar çıktıktan sonra Mustafa, kapıyı arkalarından kapattı ve ardından 'kapalı' işaretini cama koydu.
O sırada, Adnan odasından çıkmıştı, kaşlarını çatmış, ağır adımlar atarak bize geliyordu. <<Ne oluyor lan burada,>> diye bağırdı, köy ağası gibi.
Bende sadece, gülümseyen bir bakışla yetindim. <<Adnan sen misin?>>
<<Ha benim, ne olacak!>>
Aşağılayıcı bir şekilde kıkırdadım. <<Valeria gibi bir kız sende ne görmüş, tipini zaten geçtim, karakterinde olmadığı kesin...>
Valeria'nın ismini duyunca bir anda yüzü değişmişti, bembeyaz olduğunu gördüm. <<Oğlum kimsin lan sen!>>
<<Ben Valeria'nın ev sahibiyim ve sen kiracımı üzmüşsün, fena üzmüşsün.>>
Öfkesinin daha da arttığını gördüm, bana doğru bir adım yaklaştı. <<Kız arkadaşıma orospuluk yaptıran sen misin lan, piç!>>
Bende ona bir adım attım, burun buruna geldik ama onun aksine ben sakindim, ses tonumda öfkeden eser yoktu. <<Sırf bir Rus kadını, eve gece bir adam davet ediyor diye illa eskortluk yaptığını mı farz etmeliyiz, bu ne kadar klişe bir düşünce yapısı böyle. Eminim birçok Rus vatandaşımız bu mantaliteye karşı çok alınırlardı.>>Evet, adamla dalga geçiyordum, esas amacım onu kışkırtmaktı. Bir kavgada, ilk sinirlenen her zaman suçlu görünürdü nede olsa. <<Birde, ben evi eşyalı kiraya veriyorum, yaklaşık 20 bin lira değerinde masraf yaptım ve sen her yeri, maçoluğuna darma duman etmişsin. Bu masrafı karşılamamız gerekecek. Ve tabi birde, 'Valeria'dan uzak dur.'>>
Elinin tersiyle, beni göğsümden ittirdi. <<Siktir git lan!>> İstemeyerek geriye doğru tökezlemiştim ve kendimi bir anda, Adnan'dan bir metre kadar uzakta buldum. İtiraf etmeliydim ki bu adam göründüğünden güçlüydü.
Gözlerimi, Adnan'ın arkasındaki adamlara çevirdim, hiçbir şeyden habersiz, bir grup çalışandı sadece. <<Bakın, sırf patronunuz diye işe karışmak zorunda değilsiniz. Bu gidişle biz bu adamı döveceğiz, isterseniz siz arka odada bekleyin.>>
Adnan yine köpürdü. Valeria'yı çok fena dövmesinden tahmin etmeliydim aslında aşırı öfke dolu bir adam olduğunu. Yine aynı elini bana doğru kaldırıp salladı. <<Lan sen kimin mekânında, kime dayılık taslıyorsun lan! Ben var ya burayı—>>
Daha birçok, kaba dayılık adı altında, güzel laflar edecekti eminim ama izin vermedim. Bir eliyle, yakama yapıştığı anda, parmağını tutuğum gibi, bütün gücümle tersine büktüm. İşaret parmağının kırılmasının sesi, bütün barda yankılandı. Kalın bir çığlık kopardı, kırılan parmağının şekli dehşet vericiydi, parmaklarını tuttu ve yere kapandı. Hem ağlıyordu hem de ağzından salyalar boşalıyordu. O anda bardaki adamlar, bize doğru atıldılar ve çam yarmaları onları büyük bir memnuniyetle karşıladı. Bense, daha kavga kızışmadan aradan sıvıştım ve yerde kıvranan Adnan'ı bırakıp, içerdeki odaya gittim. Mustafa'ya söz vermiştim nede olsa.
Odaya girdiğimde, bardan gelen kavga sesleri boğuklaşmıştı. Odadaki bilgisayara gittim, mekânın bütün güvenlik kameralarının görüntüleri buraya kaydediliyordu. Orada bulduğum kalemlikten bir maket bıçağı aldım ve bilgisayarın kasasını açarak, içindeki, görüntülerin kaydedildiği hard diski söküp cebime attım.
Kapıdan dışarı çıkarken, hemen önümde, bar çalışanlarından birisi uçarak, masalardan birine iniş yaptı, masa darma duman oldu, onunsa kaşı açılmıştı. Etrafa şöyle bir bakındım, benim çam yarmalarım halletmişlerdi her şeyi. Öyle çok hırpalamışlardı bar çalışanlarını, zaten gerekte yoktu. Adnan'a baktım, hala daha yerde kıvranıyordu. Üstüne gittim, eğilerek konuştum. <<Hemen bir acile gitsen iyi olur, kırılan kemikler çok çabuk enfeksiyon kapar.>>
<<Tamam, tamam,>> dedi, şimdi boğuklaşmış olan sesiyle. <<Valeria'ya bir daha dokunmayacağım, tamam.>>
<<Güzel,>> dedim ve bar tezgâhının arkasına geçtim. <<Ama benim zararım ne olacak?>> Bir cevap gelmedi. Bar tezgâhının arkasındaki yazar kasayı buldum, açmak için çektim ama kilitliydi, hemen kilide baktı. Basit yazar kasa kilitlerindendi. Etrafıma bakınıp ağır bir obje arandım. Hemen tezgâhın altında küçük bir yangın söndürme tüpü vardı, onu alıp doğruca kilidin üstüne vurdum. Oluşan ani basınçla kilidin pimleri kırıldı ve kasa açıldı.
Kasanın içindeki parayı görünce, tiz bir ıslık çaldım. <<Vay anasını Adnan, konuştuğum bütün işletme sahipleri hep 'piyasa kötü' diyor ama sen gayet iyi idare ediyorsun görünüşe göre.>> Bir poşet bulup yazar kasadaki bütün nakit parayı içine doldurdum.
Kapıya giderken yolumun üstünde, tezgâhın üzerinde duran açılmamış, büyük bir Jack Daniels şişesini aldım ve Mustafa'ya verdim, oda çantasına koydu. Kapıdan çıkmadan önce bir kez daha döndüm Adnan'a ve diğer adamlara. <<Evet, bu gün ne öğrendik? Rus kızları, narin birer çiçektir, onları dallarından koparmayınız efenim. Hadi size iyi günler, karlı günler, hepinize kolay gelsin.>>
Dışarı çıktık ve anahtarı Mustafa'ya verdim. <<Siz gidin, ben arabayı sonra hallederim.>>
<<Sen niye bizimle gelmiyorsun?>>
<<Bu akşam randevum var, geç kalıyorum.>>
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Tüyü
Fiksi UmumAilesini kaybetmiş, sevgiden yoksun bırakılmış ve reddedilmiş bir çocuk neye dönüşür? O, Ankara şehrinin en iyi dolandırıcısı, herkes onu farklı bir isimle biliyor, onunsa bir bakışı, seni köküne kadar tanıması için yeterli. Onun için hayat bir poke...