<<Üzüldüm, hem de çok. Berrin, çok değerli bir meslektaşımızdı,>> diye konuştu, Profesör Doktor Bülent Çakır, Kayla'nın psikiyatristi. Gerçekten de kadının ölümüne üzülmüştü, yüzündeki o çökük ifadeyle, ofisinin penceresinden dışarı, tertemiz bir akşamın gökyüzüne bakıyordu. Bense halamın ismini duyunca ürpermiştim. Yıllar geçmişti aradan ama bir gıdım özlem duymuyordum o kadına karşı. Benim aklımda öyle kötü bir yerdeydi ki, ismini işitmek bile kötü hissettiriyordu bana.
Okulda boş bulduğum ilk fırsatta, GATA hastanesinin operatöründen buldurmuştum bu doktoru. Kısa bir süre telefonda konuştuk, durumu anlattım ve kendisinden bir randevu istedim. Bana randevu vermemişti ama mesai çıkışında görüşmek için sözleşmiştik. Ve işte buradaydım, 1 dakika bile gecikmemiştim. Bana karşısındaki rahat koltuğa oturmamı söylemişti, tıpkı terapi yaptığı hastaları gibi ama ben oturmamıştım, yani en azından onun istediği şekilde, koltuğun kolunda, yarı ayakta yarı oturur bir pozisyondaydım sadece. <<Değerli bir meslektaşınızdı eminim ama berbat bir halaydı,>> diye pasif bir şekilde çıkıştım. Niye bunu yapmıştım bilmiyorum, içimde o kadar çok öfke vardı ki ona karşı, bir türlü dizginleyemiyordum.
Doktor, yavaşça bana döndü. <<Sizden hiç bahsetmemişti. Kayla'nın anne tarafından kuzeni olduğunu bilmiyordum. <<Bahsetmez tabi! İnsanın, kendi akrabasını yetim kaldıktan sonra sokağa terk etmesi, kendisi için iyi reklam yapmaz.>>
Başını geriye atıp, kısa bir an gülümsedi. <<Ve şimdi halanızın kızı size muhtaç, tıpkı bir zamanlar sizin ona olduğunuz gibi. Şu anda üstünde çalıştığım bir kitabımda, tamda bunu tarif eden bir söz var aslında ''hayatın oyunları ironilerle doludur.''>>
Ona meydan okumak istermişçesine, sert bir ifadeyle karşılık verdim. <<Hayat bir şans oyunudur. Bilmeyen için, insanın elinde olmayan fakrötler belirler sonucu, bilenler içinse, kazanmak adına yapılabilecek o kadar çok şey vardır ki. Rakiplerini bileceksin, oyunun kurallarını bileceksin—>>
Sakince sözümü kesti, <<Yada iyi hile yapmayı bileceksin.>> Gözlerimin içine öyle bir derinlikte bakıyordu ki, sanki beni okumuştu. Sanki kim olduğumu biliyordu, neler yaptığımı beliyordu ve aklımın içindeydi. Sanki yaşadığım her şeyi biliyordu. Hayır, nereden bilecekti ki bu herif benim yaşadıklarımı. Kısa boylu, gözlüklü, göbekli bir adamdı bu profesör kılıklı. Tipinden, davranışlarından, halinden, oturuşundan belliydi. Büyük şehirde, iyi halli bir ailenin çocuğu olarak büyümüştü, sınavlar için dershanelere gitmişti, özel hocalar gelmişti ayağına ve nihayet iyi bir üniversitede tutturmuştu istediği bölümü. Okurken bile, ailesinin parasıyla yaşıyordu ve hatta mevzun olunca da ailesinin desteğiyle bulmuştu ilk işini. Birkaç gün önce, Furkan'ın partisinde masamı paylaştığım Onur, Cem, Caner, Yağız ve Furkan'dan hiçbir farkı yoktu bu adamın. Bu hayat denilen poker oyununda ona gelen el, gayet iyiydi. Hayır, o benim yaşadıklarımı hayal bile edemezdi asla.
<<Yâda iyi hile yapmayı bileceksin,>> diye doğruladım onu, sesimdeki sertliğin, mahmuzlamış öfkeden kaynakladığını anlamasını umarak.
Kısa bir an birbirimize öylece baktık. Sessizliği bozan o oldu. <<Çok zor dönemler geçirdiğini tahmin ediyorum Demir. Halan, kardeşinin çok eskiden vefat ettiğini söyledi, trafik kazasıymış galiba.>>
<<Evet. Ben daha çok küçüktün, ilkokulda bile değildim.>> Bunun konumuzla ne alakası vardı şimdi.
<<Peki ya annen...>>
Rahatsızlık duyduğumu bariz bir şekilde belli etmek için iç çektim. <<Hastalandı. Kanser, akciğer. 11 yaşındaydım. 1 yıl kadar dayandı ama sonra... Babamın ölümünden beri, annemle halam hep kavgalılardı, sırf annem başka bir adamla ilişki başlattığı için. Ki o adamda sonra gitti hayatımızdan. Annemin de kendi ailesi yoktu sonuçtu, hepsi ya yaşlılıktan yâda kanserden ölmüş, onunda birilerine ihtiyacı vardı ama baba tarafımdan hiç kimse onun yanında olmadı ki, tek başınaydı ölene kadar. Annem her zaman, halamın ne kadar kötü kalpli bir insan olduğundan bahsederdi, haklıydı da. Annem öldükten sonra, ona duyduğu nefreti bana da duyuyor olmalıydı ki, beni sahiplenmeye hiç yanaşmadı. Onun kapısına gidip, ağladım, yalvardım...>>
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Tüyü
Fiksi UmumAilesini kaybetmiş, sevgiden yoksun bırakılmış ve reddedilmiş bir çocuk neye dönüşür? O, Ankara şehrinin en iyi dolandırıcısı, herkes onu farklı bir isimle biliyor, onunsa bir bakışı, seni köküne kadar tanıması için yeterli. Onun için hayat bir poke...