29_Dilek Feneri

108 10 0
                                    

Şehir merkezine gelmiştik ve hava kararmıştı.Bunu, Kwang Min benden biraz uzaklaştığında fark edebilmiştim.Böylesi daha iyiydi.Çünkü az önce fazla yakındık,o durumdayken kalbimin ağzımda attığını bile söyleyebilirim.Romantizm hiç bana göre değil.Bunu kendime bir kere daha hatırlattım.Derin bir nefes aldım.Sonra karşımda durmuş bana bakan Kwang Min'i fark ettim.Tek kaşını kaldırıp

"Artık içeri girecek miyiz?" dediğinde onun hemen arkasındaki restaurantı  farkettim.Geleneksel bir yere benziyordu.Dıştan "ben cüzdan düşmanıyım" diye haykırıyordu.Bu kadar pahalı bir yerin önünde durmak bile cesaret isterdi.Ama tabelayı okuyamadım çünkü çince yazılmıştı.Ne yani bir çin restaurantına mı gelmiştik!! Ben kore yemeklerine bile zar zor alışmaya çalışırken daha doğrusu alışamamışken şimdi de bir çin lokantasında mı yiyecektik.Eminim içerde yiyecegimiz hiç bir yemek verdiğimiz onca paraya değmeyecek diye düşünmekten kendimi alamadım. Ben restaurantı incelerken elime birinin dokunduğunu farkettim sonra da istemsizce yürüdüğümü.Kwang Min elimi tutmuştu ve beraber restauranta doğru yürümeye başlamıştık.Kapılar ahşap gibi bir maddeden yapılmıştı,sürgülüydü.Bir görevli ikimize de hoşgeldiniz dedikten sonra içeri girdik.Tavana asılmış birsürü süs balonu vardı.Hepsi çok hoş balonlardı.Kırmızılı siyahlı ayrıca üstlerinde yazan çince yazılar- anlamasam da- ayrı bir hava katıyordu.Iceriye girince içim ısındı.Sıcacık bir ortamdı.Ama bir şey dikkatimi çekti.Burda hiç masa yoktu ayrıca etrafta hiç müşteri göremiyordum.Açıkçası bayaa şaşırdım bu duruma.Yanımıza gelen garson Kwang Min'e çince birşeyler söyledi.Daha sonra Kwang Min bırakmadığı elimi de yanında götürmeye çalışınca ben de sap gibi durmaktan vazgeçip onunla gitmeye karar verdim.Bir odaya girdik.Ortada bir yemek masası vardı.Ahşaptan yapıldığını tahmin ettigim yemek masası oldukça ingindi.Sandalye diye birşey yoktu.Çünkü asya kültüründe bu böyleydi.En zengin lokantada bile yerde oturarak yerdiniz.Bu beni rahatsız etmiyordu aksine daha çok seviyordum.Bence bu şekilde yemek yemek resmiyeti azaltıyordu.Tabi rahatlık konusuna gelince, bir suaygırı kadar rahat biri olarak yerde yemek yemeyi daha çok seviyordum.Masaya oturmadan önce kırmızı mumlar dikkatimi çekti.Acaba bana özelmiydi yoksa diğer odalarda da var mıydı??

Görevli dışarı çıkmıştı.Biz de geçip oturduk dikdörtgen masanın iki ucuna karşılıklı bir şekilde.Ben bağdaş kurarak rahat bir şekilde oturmuştum.Kwang Min'e bakınca gülmemek için kendimi zor tuttum.Hanım evladı gibi dizlerinin üstüne oturmuştu.Gören de beni erkek onu kız sanardı.Birkaç dakika sonra garson gelmişti.Ikimizin de önüne menüyü koyup kenara çekildi ve beklemeye başladı.Adam tepemde dikilirken rahatsız olmuştum.Bir an önce bilmediğim herhangi bir yemeği sipariş verip bu rahatsızlıktan kurtulmak istiyordum.Kwang Min de menüye bakmak yerine bana bakıyordu.Ona bakmak yerine üstü deri olan menünün kapağını açtım.Açmamla şok olmam bir olmuştum.Kwang Min'in güldüğünü duyar gibi olmuştum.Başımı kaldırıp ona kocaman gözlerle baktım.Sırıtıyordu.

"Istediğini sipariş et" dedi gülerek

"Nasıl yani?? Ama biz bir çin restaurantındayız ve önümdeki menünün tamamı türk yemekleriyle dolu!" dedim şaşkınlığımı yansıtan sesimle.

"Bugün,beraber geçirdiğimiz ilk noel.Ben de böyle bir sürpriz yapayım dedim"

tekrar menüye döndüm.Yüzümdeki şaşkınlık yerini kocaman bir sırıtmaya bıraktı.Hepsinden sipariş edecektim tabiki.Ne zamandır kendi yemeklerimize hasret kalmıştım.Önüme hazine sandığı koysalar bu kadar sevinmezdim herhalde."Benim adıma da sen sipariş et, ben Türk yemeklerini pek bilmiyorum." Yanımızda duran garsona dönüp korece konuşarak sipariş verdim.Ama tabiki yemeklerin ismi hala türkçeydi.Menüde yayla çorbasından lahmacuna, etli pideden mantıya kadar herşey vardı.Tam bir türk menüsüydü.Herşeyden sipariş etmiştim.Iç sesim yuuuh!! gözün doysun dese de onu dinlemedim.Bir daha Türk yemeğini nereden bulacaktım.

~ Bazen Sadece Kader ~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin