Elimdeki uçak biletlerini daha üç gün önceye kadar Kwang Min'e vermeyi planlıyordum.Yani onunla barışmadan önce...Ama şimdi biletlere bakarken ister istemez sırıtıyordum.Onunla küs olduğumuz sırada biletleri ona geri verecektım.Ama o kadar kısa sürede barıştık ki bunları vermeye bile zamanım olmamıştı.Bu tabiki iyi bir şey...Hatta iyi iki şey!! Bir taşla iki kuş yani !!!
Hem Kwang Min'le barıştık hem de biletlerden olmadım.
Ne gurursuz kız dediğinizi duyar gibiyim.Ama öyle demeyin...Siz beni üniversite öğrencisi olunca anlayacaksınız."Öğrencilik fakirliğin en üst noktasıdır" diye boşuna dememiş şair.
Şimdi o şairin kim olduğunu hatırlayamadım ama neyse...
Ne diyordum ben ?
Hah tamam! Biletler diyorduk.
Valizimi hazırlıyordum.Sadece iki gün kalacaktık ama olsun ben yine de yeterince eşya koymalıydım.Hem aileme bir sürü hediye almıştım.Onları da koyunca baya ağırlaştı valiz.Acaba nasıl taşıyacağım diye düşünürken cebimdeki telefon titreyince silkinip kendime geldim.Arka cebimden telefonu çıkarıp baktım.
Pis Sapık :
Aşağıda bekliyorum ;)Galiba biraz daha hızlı olmalıydım.Kot pantolonum altımdaydı zaten...Badimin üstüne kırmızı pançomu geçirip atkımı ve beremi de aldıktan sonra ayakta durmuş beni izleyen Ye Eun a yöneldim.Buruk bir gülümsemeyle
"Yurda geldin derken şimdi de Türkiye'ye gidiyorsun.Yalnız kalmak benim kaderim galiba!" dedi.Evet yurda dönmüştüm.Onu tekrar yalnız bırakmayı ben de istemiyordum ama yapacak bir şey yoktu.Zaten sadece 2-3 gün kalıp dönecektik.Okul vardı ne de olsa...
Ye Eun'a sımsıkı sarıldım ve kulağına fısıldadım
"Istersen seni de valize atabilirim.Eşyalarla birlikte sen de bizle gelirsin haa ne dersin??"
Yarım ağız güldüm.
Ye Eun kafama bir tane vurdu.
"Acıdı yaaa" dedim dudak bükerek.
"Aptal !! uçakta kilo sınırı var, beni nasıl götürmeyi düşünüyorsun" deyince gülmeye başladım.
"Bunun neresi komik??" dedi yüzüme tip tip bakarak. Ben de hemen cevap verdim.
"Kuş kadar canın var zaten, sen orasını merak etme." dedim gülerken
Sonra bir anda ciddileştim ve
"Aslında kötü fikir değil haa ne dersin?? " diye sordum.Gerçekten mantıklı gelmişti bir an.Bu soruyu sorduğumda arkama geçip beni sırtımdan kapıya doğru ittirmeye çalıştı.
"Artık gitsen iyi olacak.Mutluluk kafana vurmuş senin! " dedi.
Sırıttım.
"Haklısın" dedim ve onu daha fazla yormayıp yerden valizi alıp kapının yanına kendim gittim.
Son kez Ye Eun'nın yanağına bir öpücük kondurdum ve beklemekten aşağıda kök saldığını düşündüğüm Kwang Min'in yanına gittim.Arabanın yanında durmuş elleri cebinde, lacivert bir kazak, kot pantolon giymiş ve saçlarının rengini andıran bordo bir atkı atmış boynuna,kulağında da siyah boncuk şeklinde küçük bir küpe...Etkilenmemiş gibi yap Melike dedim kendime.
Yanına yaklaştığımda kaşlarını kapatan bordoya çalan saçlarının altından bana baktı, heyecan dolu o parlak siyah gözleriyle.Gülümsedi.
Ama neden bu kadar çekici olmak ve işlerimi zorlaştırmak zorundasın ki...Herneyse...Kendine gel melike!!!
Kafamı hafifçe iki yana salladım bu aptal düşüncelerden kurtulmak için.Ama fayda etti mi?? Hayır...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ Bazen Sadece Kader ~
RomanceBazen aklımızın dahi eremeyecegi şeyler gelir başımıza.... Bazen sadece Hayalden ibarettir Dünya ... Ama sonuç değildir önemli olan O an Hayallerdir bizi mutlu eden Ve Hayallerimize can veren umutlar ... Bir karışıklık sonucu üniversite sınavına...