35_Istanbul

65 6 0
                                    

Uçak inişe geçtiğinde kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyordu.Ne kadar da az kalmıştı memleketime kavuşmama...Herşey burnumda tütüyordu.Ailem,Arkadaşlarım ve sokaklarında gezdiğim,denizinin kokusuna hasret kaldığım İstanbulum...Herkes ayaklandığında inmem gerektiğini anladım ama daha fazlasını yaparak insanlara çarpa çarpa ilerlemeye hatta koşmaya başladım.Kalbimin hızı nefes almamı engellemeye baslamıştı bile.Ama kimin umrunda.İnsanları iterek merdivenlere ulaştım. Galiba ilk inen ben olmuştum.Gurur duyuyordum kendimle...Ve İstanbulu gördüğüm o an..nefesimi tutmuş nutkum tutulmuş gibi bakıyordum özlemle.Etraf buğulanmaya başlamıştı.Hıçkırıyordum.Ağladığımı fark etmem uzun sürmedi.Merdivenin en tepesinden izliyordum tüm şehri.Bir anda koşmaya yani merdivenlerden hızla inmeye başladım.Koşmam çok uzun sürmedi çünkü herzamanki sakarlığımla ayakkabımın bağcığına takıldım.Kafamı gözümü yarmak üzereydim,siftahı böyle açacaktım maalesef.Gözlerimi sımsıkı kapadım ölmeyi bekleyerek.Ama acı hissetmiyordum.Hatta yerden havalandığımı söylesem inanır mısınız?Biraz korku ve biraz da şaşkınlıkla açtım gözlerimi.Olmayı en son beklediğim pozisyondaydım.Kwang Min'in kucağında...Gözlerimi kırpıştırdım.Ama o benim yüzüme değil rahatlıkla indiği basamaklara bakarak yavaş yavaş iniyordu,hiç havasını bozmadan...

"O kadar çekici miyim?!" deyince kendime geldim ve gözlerimi üzerinden çektim Kıpkırmızı olmuştum.Yandığımı hissediyordum.

"Aaa bak taksi!!" dedim hayatında ilk kez araba gören çocuklar gibi.Sonra hızla indim kucağından ve taksiye doğru ilerledim.Ondan biraz uzaklaşinca elimi yüzüme kapadım.

"Allah'ım!!! inanamıyorum, rezil oldum." diyerek kafama bi tane vurdum.

"Ahh acıdı!!! "diye söylendim sonra da gerçekten dengesizdim kabul ediyorum.

Taksinin arka kapısını açıp, bindim.Kwang Min de bagaja valizleri koyup yanıma oturdu.Uzun süredir ağzıma almadığım ev adresimizi tarif ettim şoföre.Aynı zamanda uzun süre sonra ilk kez türkçe konuşuyordum.Eve gidene kadar tek kelime etmeyip etrafı seyrettim.Herşey aynıydı.Bıraktığım gibi...Özlemistim bu sokakları,insanlarımı,memleketimi...Çok farklıydı buralara özlemle bakmak...

Taksi durdu.Işte aylardır gelmek,kalmak,olmak istediğim yerdeydim.Dudaklarımı birbirine bastırdım,gözlerim doldu evimize bakarken.O koca çınar hala ayaktaydı.Yemyeşildi bahcemiz, çiçekler baharla birlikte açmaya hazırlanıyordu.Bu manzarayı özlemiştim.

Taksiden yavaşça indim ve taşlı yolda yürümeye başladım.Evin tüm pencereleri kapalıydı maalesef.Tertemiz Istanbul kokusunu içime çektim.Gözlerimi kapadım.Kuş cıvıltılarına kulak verdim ve Yüzüme kocaman bir gülümseme yerlestirdim.Omzumda bir el hissedince gözlerimi açıp ona baktım.Varlığını unutmuştum.Kwang Min bana gülümsüyordu.Ona dönüp gözlerine baktım.

"Bu...bir rüya mı??!"dedim

"Olabilir" dedi sessizce

"Uzun süredir görmediğim yaklaşık 1 yıldır beklediğim rüya" dedim ve ekledim

"Ben uyanmak istemiyorum"

Cidden uyanmaktan hep nefret etmişimdir.Şimdi de aynısı geçerli.

"Devam edelim o zaman...Mesela beni ailenle tanıştırmakla başlayabilirsin"

dedi ve elimden tutarak kapının önüne kadar götürdü beni.Kapının önünde elimi bırakarak göz kırptı.

"Abinden dayak yemek istemem" dedi.Gerçekten ne kadar düşünceli olduğunu bir kere daha göstermişti.Dayak kısmı işin şakasıydı.Zile bastım heyecanla.Büyük bir bekleyiş içindeydim.

Ve kapı açıldı...

Ablam söylenerek açmıştı kapıyı ama beni görünce lafı yarım kalmıştı.

~ Bazen Sadece Kader ~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin