21_Balık ve Boğa

113 10 0
                                    

Valizleri otele getirdikten sonra Ye Eun ve diğerlerinin odalar hakkında konuştuklarını duyduk.Hızla Ye Eun'ın yanına gidip

"Sen niye bizi tek bıraktın yaa.Bırakıp gittiniz diye çok korktum."

"Çifte kumrulari yalnız bırakmam gerektiğini düşündüm." dedi sırıtarak.Sinirle ona baktım ve sonra kafamı Kwang Min'e çevirdim.Koltuklardan birine yayılmış omzunu ovuşturuyordu.

Tekrar Ye Eun'a dönüp

"Hadi odalara geçelim artık ben yoruldum." diye mızmızlandım.Ye Eun görevliden anahtarı alınca

"Düş önüme bakalım" dedi.Yanaklarimi şişirip valizimi aldıktan sonra yürümeye başladım.Tabi arkama dönüp Kwang Min'e bakmayı da ihmal etmedim.O da arkadaşlarını almış odasına doğru gidiyordu.Ister istemez gülümsedim.Sonra mesaj atmak aklıma geldi.

Kwang Min'e

"Oda numaran kaç??"

yazdıktan 15 sn sonra mesaj geldi

"405 seninki"

Anladığım kadarıyla onlar binanın bir tarafında biz diğer tarafindaydik.Ayrı düştük sevdiceğimle.

"Benimki 203 :( " yazdım ve telefonu cebime koyup odamızın kapısından içeri girdim.Tam bi otel odası ışte.2 tane tekli yatak.Bilgisayar,televizyon ve en güzeli de açık büfe yemekler.Bir hafta boyunca keyf edecektik.Bu müthişti.Bide Kwang Min oldu mu diyecek bişey bulamıyordum.Valizimi bir kenara bırakıp kendimi yatağa attım.Ayaklarımı yatağa vururken benim gibi sevinen Ye Eun'ı  fark ettim.Kalkıp  ona sarıldım.Zıplamaya başladık.Gören bizi ya görmemiş ya da deli sanardı  heralde.Ama biz böyleydik ve başkaları bizi böyle kabullenmek zorunda.Biz sarılıp sevinç dansı yaparken Ye Eun'a gelen mesaj yüzünden ayrılmak zorunda kaldık.Ye Eun kafasını kaldırıp bana baktı ve ışıldayan gözlerle

"Hadi Kahvaltıya !!!" dedi.

"Açlıktan ölüyoruuum hemen gidelim." dedim.Aynı kıyafetlerle aşağı,yemek salonuna indik.Ilk önce bizim arkadaşların masasını bulduk.Sonra da açık büfeden gözümüz doysun diye yığınla kahvaltılık aldık ve masaya yığdık.Meyve sularımızı  da alıp gönül rahatlığıyla masamıza oturduk.Burada ailemden sonra en çok özlediğim şey galiba Türk çayıydı.Ye Eun da benim gibiydi,ikimizde Oburix gibi yer ama kilo almazdık.Vücudumun en çok bu yönünü severdim.Tam da tahmin ettiğim gibi masayı silip süpürdük.Bi sofrayı yemedigimiz kalmıştı.Tüm arkadaşlar bize şaşkın şaşkın bakarken onlara dönüp

"Bizim orda yani Türkiye'de bi laf vardır 'Beleş mal baldan tatlıdır'.Işte bu söz benim favorimdir." dediğimde önce şaşırdılar sonra gülmeye başladılar.Onların arasında Kwang Min'ın de güldüğünü gördüm ben de gülümsedim ona.Ama sonra gördüğüm kişi karşısında gülümsemem soldu.Ye Eun tüm sınıf geldi derken haklıydı.Bir kaç sandalye çaprazımda Myung Jun'u gördüm.O bana gülerken ben tepkisiz kaldim.Kendimi rahatsız hissedince Kwang Min'e döndüm.Bir bana bir de Myung Jun'a baktı.Sinirlenmemesi için konuşmaya dalmış arkadaşlarimi bırakıp onun yanına gittim.Omzuna dokunup kalkalım mı  dedim.Kafasını salladı, sandalyesini geriye iterek kalktı ve elimi tuttu sanki Myung Jun'a inat yapıyordu.Myung Jun'un bakışlarını üstümde hissederken oradan uzaklaştık.Çoktan otelden çıkmıştık.Kwang Min hala elimi tutuyordu ve ben bundan rahatsız değildim.Daha çok güven vericiydi.Saat öğleye geliyordu.

"Kwang Min Nereye gidiyoruz??"

"Sahile"

"Neden??"

"Nedeni yok!!!"

Ardından sahile geldiğimizde etraf ıssızdı.Kwang Min elimi bırakıp kayalıklardan birine oturunca,burda ne kadar çok kayalık olduğunu farkettim.Kocamanlardi.Ben de geçip bir kayalığın üstüne oturdum.Okyanusun dalgaları kayalıklara çarpıp geri çekilirken Kwang Min az önceki sinirinden eser kalmamış,huzurlu bir şekilde bana döndü ve

"En sevdiğin renk ne?" dedi.

Böyle bir soru beklemiyordum.

"Tabiki Mavi" dedim heyecanla

"Neden ki ?" dedi.Biraz düşünüp

"Çünkü Mavi denizin rengi...gökyüzünün rengi...En önemlisi de huzurun rengi ,Peki senin en sevdiğin ne? "

"Yeşil" dedi gülümseyerek. Onunla oyun oynuyormuş gibi hissettim.

"Neden??" dedim aynı soruyu sormak komik gelmişti.O da kaşlarını kaldırıp gülümsedi.

"Çünkü Ağaçların ve doğanın rengi" dedi.Ikimiz de çocuk gibi oyun oynadığımızın farkındaydık bu yüzden kahkahalarla gülmeye başladık.Sonra ilk soruyu ben sordum.

"Hangi burçsun??"

"Bilmem...Ben böyle şeylerden pek anlamam."

"O zaman bana doğum gününü söyle ben bulurum" dedim heyecanla.Böylece doğum gününü de öğrenmiş olacaktım.

"15 Mayıs" dedi bulmamı bekleyen gözlerle.

"Boğasın sen !!!" diye bağırınca korktu.O korkunca ben karnımı tutup gülmeye başladım.

"Yani Boğa burcusun" diye düzelttim sonra.

"Hmm peki senin doğum günün ne zaman ??"

"Neden sordun ??" dediğimde şaşırıp güldü.

"Burcunu bulacağım" deyince gülmeye başladık.Bu oyun gerçekten eğlenceliydi.

"10 Mart hadi bul bakalım dedim." sırıtarak.

"Hmm bence maymunsun" dedi.

"Hakkaten Salladin" dedim.

"Neden ki ??" dedi şaşırarak

"Çünkü öyle bir burç yok "dedim.Tekrar gülmeye başladık.O kadar çok güldüm ki dudaklarim ağrımaya başlamıştı.

"Ben Balık burcuyum akıllım" dedim ve ekledim

"..sana bir sır vereyim mi balıklar ve boğalar çok iyi anlaşır." dedim fısıltıyla.Tabiki sallamıştım.Sadece öyle olmasını istediğim için öyle söyledim.O da inanmış bir şekilde

"Öyle mi " dedi.Küçük yalanımı devam ettirerek

"Evet" dedim.

Sonra gözlerimin içine bakarak gülümsedi.

"Ben de sana bir sır vereyim mi??" dedi.

şaşırdım ve

"Ver" dedim odun gibi.

"Balıklar ve boğalar anlaşamasaydı hatta düşman olsalardı bile biz onları birleştiren iki istisna olurduk"

~ Bazen Sadece Kader ~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin