35.BÖLÜM

1K 401 22
                                    


"Kaybedeceğini bile bile neden yaşıyorsun?"diye sordu.
Öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu.
(Özdemir ASAF)

Su'dan...

Lunaparkta dönme dolabın en zirvesindeydim sanki ben sevdiğim adamın kollarında. Birazdan kanat takip uçmaya başlasam az kalırdı sevincimin yanında. Mutluluktan ağzım kapanmiyor sürekli olarak gülümsüyordum.
Etrafımda oynayan çocuklara baktıkça, ebeveunleriyle yaptıkları tatlı tartışmalara şahit oldukca, sans oyunlarimq sirf sevdiklerine bir hediye alabilmek için odaklananlari gördükçe gülümsemem sekil kazaniyordu. Mutlulugumu farklı kelimelerle anlatmama gerek yok diye düşünüyorum artık. Çünkü ben o kadar mutluydum. Çünkü ben o kadar huzurluydum.

Dönme dolapla birlikte her şey durdu ansızın en zirvede. Dört bir yanda bir kargaşa koptu, bir karanlık belirdi ve en çokta benim yüreğimde bir hezeyan oluştu. Çünkü sevdiğim adam yanımda yoktu. Lunaparkta hiç kimse yoktu. Az önceki çocuklar, anne babalar, sevenler hatta çalışanlar bile yoktu.
Etrafı aydınlatan lambalar bir bir beynimde patladı. Hüsrana uğradı kalbim. Ayağa kalksam düşecektim, kalkmasam ölecek. Arafta kalmış gibi bekliyor vaziyetteydim.

Boşlukta gibiydim yada boşlukta gibi değil boşluğun ta kendisiydim ve işte böyle bitti benim mutluluğum. Aydınlığım karanlıkta kayboldu. Umutlarım o lambalarla birlikte söndü, mutluluğum dönme dolabın en tepesinden düşüp yuvarlandı Gazel ve Yucel'in ölümüyle....

Aradan kaç zaman geçti bilmiyorum ama duygularım, hayal kırıklıklarım ve pişmanlıklarım ilk günkü kadar tazeydi. Kafami iki yana sallayıp düşüncelerimden siyrildim ve hemen yanımda derin bir uykuda olan adamıma sarılıp, huzur kokan sakallarına dokunarak uykuya teslim oldum.

Gece yarısı...

Gözlerimi odamızın camına vuran ve bir yanıp bir sönen yeşil bir ışığı fark etmemle açtım. Ellerim isteksizce Ateşin telefonun kaydı ve saatin gece 3 olduğunu fark ettigimde bu saatte ne olabileceğini düşündüm. Yanlış mı görüyordum yoksa gerçekten biri odamızın camına ışık mi vuruyordu anlam veremiyordum. Işık yanıp sönmeye devam ederken bizim odada tek bir yere sabitlenmişti ve bu benim korkumu daha da arttırmaya gayet yeterli bir etkendi. İçimden ezbere bildiğim tüm sureleri okumama rağmen o ışık hala olduğu yerde kalmaya devam ediyordu. Yani bir halisulasyon görmiyor ya da kendi kendime kuruntu yapıyordum.

Kendime cesaret vermeye çalışarak banyoya giderek abdest almaya başladım. Önce aynadaki yansimam baktım yeşil gözlerim uykudan yeni uyandığında için bir başka bakıyordu bana, dudaklarım ise susuzluktan kuru bir pembeye dönmüştü. Kendimi incelemeyi bırakarak suyu açıp ellerimdem kaymasına izin verdim. Suyu avuclarimda tutup yüzüme çarptığım esnada banyonun elektrikleri titremeye başladı. Salise hızıyla bir yanıp bir sönen lambalardan sonra elektrikler tamamen kesilince çığlığıma engel olamayıp sesimi olabildiğince gür çıkararak bağırdım. Titremelerim beni rahatsız edecek bir seviyeye geldiğinde kendime engel olamayıp gözyaşlarımı serbest bıraktım. Karanlık bir yerde, aklımı kaçıracak kadar çok korkuyorum. İçimde bir yerlerde titreyen bir şey varken sakin kalamiyordum. Öldüğümü düşündüğüm esnada elinde küçük bir ışıkla bir adam içeri girdi. Gözlerimi o kadar sıkı yummustum ki "gelme üzerime gelme" dediğim kişinin ateş olduğunu fark etmemişti bile.

"Şşş. Tamam benim korkma. Geçti."dedi sesinde güven bulduğum adam. Telefonun ışığıyla gördüğüm vücuduna koşarak sarildim ona sıkıca. Beni birakma, hep yanımda ol der gibi sarılmıştim. Beni senden başkasına muhtaç birakma.

Başımı onun sıcak göğsüne yasladım "beni bırakma" diye yalvariyordum adeta.
"Ateş ben çok korktum"dedim sadece. Baska hangi kelimeler seçip söyleyebilirim ki? Böyle durumda iken korkumu ona hangi kelimelerle ifade edebilirdim.

"Sana korkmaman gerektiğini söyledim birtanem. Ben hep yanındayım senin. Bunu unutma yoksa hiç iyi olmayan yollarla hatırlatmasını bilirim"dedi arsizca gülerek. Su an iyi ki ekektirk yok dedim yoksa kıpkırmızı olmuş suratım kendisini ayan beyan belli ederdi.

"Sen kızardın mı"diye sorduğunda ağzım sudan yeni çıkmış balık gibi aralandı.

Bu adam beni benden daha iyi tanıyordu maalesef. Her zerremi ezberine almış, zihnine kazımıştı.
Biraz daha bu karanlıkta bu adamla kalırsam hiç iyi seyler olmayacaktı.

Fakat karanlıktı ve ben ona muhtactim.

"Çıkalım mı artık"diye sordum urkekce. Uzerimde hala bir korku vardı ve bunu Ateşte fark etmiş olacak ki sağ elinin baş parmağı dudaklarimda gezinmeye başladı.

"Sen hala korkuyor musun"sesi benim bile zor duyacağım bir kısıkliktaydi.

"Su an senden korkuyorum" söylediğim cümleyi aradan geçen on saniye sonra yeni idrak etmiştim çünkü ben resmen ölüme davetiye çıkarmıştım kurduğum bu cümleyle.

"Benden?"sesi soru sorarcasına çıkmıştı ve ben bu ses tonundan hiç hoş kokular almamıştım. Başım usulca onun sol göğsüne düşerken tekrar başımı diklestirip gözlerimizi birleştirdi.

Gözlerinde arzu vardı ve arzuladığı kadın da bendim. Üstelik savunmasız bir şekilde karşısında duruyordum.
Yok mu benim ruhuma bir Fatiha okuyan. Çünkü ben birazdan kalpten gidecektim ve son bir duaya ihtiyacım olacaktı.

Gözleri usulca gözlerimden kayarken gözlerimin bir an üşüdüğünü söylesem yalan söylememiş olurdum. Çünkü bu kez alev alan yer dudaklarimdı. Sadece gözleriyle bakarken bile bu kadar yakıyor ise dudakları dudaklarimda hayat bulduğunda buralar alev almaz mıydı?

Sağ eli belimin kavisli yapısına yerleşirken sol eli ensemi kavrayıp beni kendisine çektiği anda dudaklarımız buluştu. Bu şehir alev almış gibi yandim.

Tırtıl uçmaya aşık olmasaydı koca ömründen vazgeçip bir günlük kelebek olur muydu?

Ben bu adama aşık olmasaydim koca ömrümden vazgeçip şu anda tutuklu kalır mıydım. Şu an icin yaşamak ister mıydım?
Ben bir tırtıl isem o da benim özgürlüğümdü.

GİRİFT(TAMAMLANDI)#WATTYS2020#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin