32.BÖLÜM

1.1K 443 42
                                    

Sırtıma yüklediğim bir ton umut ve bir o kadarda güzel günün hayaliyle gelmiştim bu topraklara. Sevdiğim adamla asla unutmayacağımız bir tatil yapacaktık güya. Fakat kul plan yaparken kaderin güldüğünü unutmuşum. Benim hayallerime nasıl da acımasızca karşılık vermişti.

Bir aşık sevdiği kadına kavusabilmek için kurşunların hedefi olurken bir maşuk ise sevdiği adamın nefesi kesildi diye nefesini kesti, üzerinde kefen diye taşıdığı gelinliği sonunda kefeni yaptı. Gerilerinde ise sadece acılı yürekler bıraktılar. Onlar belki ahirette huzur bulup sevdalarını yaşayacakken geride kalanlara cehennemi yaşattılar. Bilhassa bana... vicdanıma. Kendimi suçlamaktan omuzlarıma yük almaktan asla bıkmayacaktım. Ben onlarin nefes alamadığı bu dünyada nefes alırken aldığım her nefes eziyetti bana... işkenceydi... esaretti...

"Allaha emanet olun"dedim sonunda teyzeme sıkıca sarılip elinden öperek.
"Sizde yavrum sizde Rabbime emanet oldun"dedi o da gizlemeye çalıştığı gözyaşlarını silerek.

"Havva yengemde sana emanet. Onu yalnız birakmayin"dedim en samimi halimle ne de olsa o benim yengemdi. Evlat acısını yaşamış bir kadındı.

Kapının önündeki vedalaşma faslı bitmesine rağmen Bade hala ortada yoktu ve gelmeyecek gibi görünüyordu. Onun Ulaşı sevdiğini burda kaldığım zaman diliminde ona olan bakışlarından ve davranışlarından anlamıştım geçte olsa.

Şimdi ise Ulaşın gidişi onu çok üzüyordu. Sevdiği adam ellerinin arasından kayıp giderken burda kalıp öylece izlemesi çok acımasızca olurdu. Ulaşında onu bir umut belki gelir diye beklediği çok belliydi. Gözü sürekli olarak kapı ve pencerelere kayıyor sevdiği gözlerle karşılaşmayınca umutları havada asılı kalıp yerde parçalara ayrılıyordu.

Daldığımız yerden bizi çıkaran şey Ateşin çaldığı korna sesi oldu. Hepimiz sessiz bir şekilde arabaya bindik ve yola koyulduk. Yine arabayla gitmeye karar vermiştik çünkü kendimi rahat hissediyordum ve yaşadıklarımı düşüne düşüne evime varmak istiyordum.

Yaşadığımız şu 10 günlük balayına sadece ilk günümüz mutlu ve huzurlu geçmişti gerisi ise benim kendi ellerimle yaktığım bir cehennemdi. Kaç kişi kendi balayına kendi elleriyle ateşe verirdi ki? Üstelik başka hayatlara mâl ederek.

Tüm bu yaşananların tek sebebi olarak hala kendimi suçluyor tek sebebi sadece benmişim gibi hissediyordum. Belki de ben sebep olduğum için öyle hissediyorumdur. Belkide ben gerçekleri seziyorumdur. Gencecik iki insan ölmüştü. Hayatlarının baharında veda etmişlerdir yaşama ve baharları yazı görmeyecek olan bir kışa dönmüştü. Yükselişe ermişti ruhları ve bedenlerı dünyada çürümeye mahkum kalmıştı.

Peki ya Ulaş ile Badeye ne demeli. Keşke daha önce fark etseymişim ya da iyi ki fark etmemişim mi demeli. Belki fark etmiş olsaydım onların da başına geri dönüşü olmayan kötülükler gelebilirdi. Ben bu kadar suçlu muydum? Omuzlarım bu kadar kirli günahlara mı ev sahipliği yapıyordu?
Günahım bu kadar ağır bedeli bu kadar sert miydi..?

Mutluluk tüm albeniliği, tüm çekiciliği ile senin karşında durur. Ama sen bir türlü tutamaz ona erisemezsin. Kime dokunsan yanar, kimi sevsen ağlar. Senin amaçların mutluluktan haraç alır ve kendi emelleri uğruna sana karşı keskin bir ok gibi kullanır.

Sanki gök tüm kara bulutlarını toplamış üzerine örtmüş gibi yük olur omuzlarına. Sen önce başkalarına mutluluk damlatmaya çalışırsında hem kendi mutluluğundan olursun hemde onları belki de olmayan mutluluklarından edersin.
Ve belki de o zaman sıra başkalarına gelir. İşte tamda o zaman herşey üstüne üstüne gelmeye başlar. Kaçış için kendine bir yol ararsın ama o yolu bulamazsın çünkü belki de öyle bir yol hiç yoktur. Yol sadece senn yürüdüğün yoldur...

GİRİFT(TAMAMLANDI)#WATTYS2020#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin