Yazardan (1)

10K 333 106
                                    

Hikayem Edebiyat Dergisinde yayınlandıktan sonra okurlardan bir kaç mektup gelmiş devamını ne zaman yayınlayacağımı sormuşlardı. Bazıları çok beğenmiş, böyle bir hikayenin gerçekte vuku bulup, bulmadığını merak etmişti. Bu mektupların içinde dikkatimi biri daha çok çekmişti. Mektupta selam kelam faslından sonra hikayenin gerçekliği değil, adı geçen kahramanlardan sadece biri soruluyordu.
'O kadın kim? Hala yaşıyor mu?

Mektubun kimden geldiğine ve nereden yazıldığına baktım. Yazan bir erkekti. İsmi, Ali Samet Kerimi. Belki de yersizdi ama nedenini bilmediğim bir merak sarmıştı beni. Karakterlerden birini tanıyor diye şüphe etsem de bir kaç gün geçtikten sonra, herhangi bir edebiyat meraklısının yazdığı bir mektup olduğunu düşünerek, merakımı yenmeye karar verdim. Bir kaç gün daha geçtikten sonra editör beni odaya çağırıp 'bir genç seni soruyordu' deyince aklıma o mektup geldi.

"Kimmiş?" diye sordum.

Kuşkularımda yanılmamıştım. Mektubu yazanla aynı kişiydi beni soran.
Yarın yine aynı saatte geleceğini söylemişti.

Sabahı zor ettim.

'Kimdi, ne istiyordu, daha doğrusu, neyi merak ediyordu, bu hikayedeki kişilerle ne ilgisi vardı, beni tanıyor mu?' gibi sorular kafamda dönüp dururken sabahı dirigözlü açtım. Kahvaltımı yaptıktan sonra saatime baktım, hala zamanım vardı.
Evde duramadım, aşağı inip sokağa çıktım. Evim Yayınevine- yaya olarak gidersem- yirmi dakikalık mesafedeydi. Giderken yokuş aşağı indiğimden yaya gitmek zevk veriyordu. Geri dönerken ise yorgunluğuma da yenilerek o merdivenleri kalkmak zor geldiğinden otobüsle dönerdim. Metroya binmeyi pek sevmezdim. Yeraltı taşıt bana göre değildi. Yerin üstünün daha güvenli buluyordum. O yüzden - adetim gereği - yaya gitmeyi terch ettim. Oraya vardığımda saat daha erkendi. Birer birer binaya giren editörleri, yazarları odalarına 'uğurladıktan' sonra oturduğum banktan kalkıp içeri girdim. Her sabah erken geldiğimden bahçede bir köşede duran bankta oturmama alışmış iş arkadaşlarımın beni kafalarıyla selamlayıp geçerlerken, hocalarımdan birinin "bir batman başını sallayacağına, bir miskal dilini salla" lafını hatırladım ve gülümseyerek, en son kafasıyla değil, diliyle "günaydın" deyen arkadaşıma;

"sen geç, ben de geliyorum" deyip ayağa kalktım. Gencin gelmesine daha bir saat vardı. Odaya geçip yerime oturdum. Çekmeceyi açıp Edebiyat dergisinin son bölümünü elime aldım, hikayemin bir kısmını yayınlamıştım, bu kadar ses getireceğini tahmin edemezdim. Benim için bir vefa borcu, bir sözdü yerine getirdiğim. Anneannemin bana anlattığı hikayeyi biraz değişikıik yaparak kurgulamıştım, o kadar.
Okumak için sayfayı çevirdim.

**************************

SURAYE  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin