Yazardan 46

670 103 40
                                    

Ağustos'un kavurucu sıcağı göz açtırmıyordu. Hala Bakü'deysen bu sıcaklar dayanılmazdı. Rüzgarı olmasa hiç çekilmezdi de şehrin birbirine girmiş binalarının arasına fazla uğradığı da yoktu bu aralar. Böyle havalarda dışarının sıcağından kaçıp, klimanın sahte serinliğinde serinlendikten sonra sızıldayan dizlerinin ağrısından kurtulmak için kendini yeniden dışarı atınca önce sıcak tandıra düşmüş gibi hissediyor oluyorsun ama az geçmez rahatlıyorsun. Hele benim gibi romatizması olanlar için balkondan iyisi yoktur. Sızıldayan eklemlerin ağrısından klimanın serinliğinin tadını çıkaramayor kendini dışarı - sivrisineklerin koynuna atıveriyorsun.

Bu gün de öyle günlerden biriydi. Sıcaktan bunalmıştım, yıkanıp üstümü değiştirdim. Çayımı içip, yemeğimi yidikten sonra Zernigar Hanım'a Suraye'yi çağırmasını söyledim.

Kızım gözleri şişmiş halde karşıma oturdu. Ne olduğunu sorduğumda, başının ağrıdığını söyleyip kumandayı eline aldı. O, kanallar arasında zap yaparken ben de onunla nasıl konuşabilirim diye düşünüyordum.

"Tatil bitiyor neredeyse, biz hala şehirden çıkmadık, yıllık iznimi alayım da bir yerlere gidelim ister misiniz?" diye sorunca sıcak çayını yudumlayan karım, elindeki bardağı yerine bırakıp hevesle sohbete başladı. Ülkede olan serin ve turistik bölgeleri sayıp dökerken, bir de her birinde hoşuna gitmeyen bir özellik bularak, yok şimdi burası sıcak olur, yok şimdi oralar insan kaynıyor derken nihayet bir yerde karar kıldı.

"En iyisi deniz, gidelim bir ev tutalım sahilde, tadını çıkaralım denizin, hem sana iyi gelir ayaklarını gömersin kuma, ne dersin Aydıncığım?" diye söyleyince karımın bu teklifi aklıma yattı.

"Bana uygun, kızım da evet derse, Ahmet'in evi var Bilgeh'de ona söylerim verir anahtarı."

"Ya kendileri?"

"Kendisi şehirde, ailesi de yurtdışında. Evleri boş şimdi. Hem fazla kalmazlar orada. Yarın söylerim uygunsa iznimi alır geçeriz, değil mi kızım?"

Suraye, aklı başka yerde olsa da

"olur babacığım" deyince Kurum'la ilişiğini gerçekten kesip kesmediğini öğrenebilmek için

"sana zor olmaz ki oradan merkez'e gelip gitmek?" diye sordum. Kızım kararlı bir şekilde;

"hayır bitti o iş, ayrıldım ben oradan." diye cevap verip ayağa kalktı.

Hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi,

"neden, ne oldu ki?" diye sordum.

"Hiçbir şey, hiçbir şey olmadı. Yürütemiyormuşum o işi. "

"Kim söyledi?"

"Hiçkimse. Hem bunaldım. Herkes tatilinin keyfini çıkarırken takılmışım bazı sorumsuzların, ne yaptığını bilmeyenlerin peşine, zamanıma yazık ... "

İçime su serpilmişti, kızım kendiliğinden ayrılmıştı onlardan elimi bile kıpırdatmadan, demek ki Ali Samet kızımı çok kırmıştı. İçimden ona saydırarak, sakin görünmeye çalışırken karım Suraye'yi,
"isabetli bir karar vermişsin, kız kısmının ne işi vardı öyle işlerle" diye tebrik ediyordu. Üzerimden yük kalkmıştı. Sadece Ali Samet'e göre rahatsızdım. Onun ne yaptığını, kimlerle iş yaptığını öğrenmek için birşeyler yapmalıydım. Belki yardım edebilir zamanında uzaklaştırabilirdim onu bu işlerden.

"Yarın ola, hayır ola" deyip kızımın sıkılıp bıraktığı kumandayı elime aldım, biraz kanalarda dolaştıktan sonra ev ahalisinin ardından ben de uyumaya gittim.

Her sabah olduğu gibi bu gün de işime gitmek için evden erken ayrıldım. Bu aylarda fazla gürültü olmaz şehirde. Demek olar ki şehrin ahalisi yarı yarıya azalır bu aylarda. Sabahın güzel havasının tadını çıkarabilmek için işe yaya gittim yine. Zaten böyle havalarda otobüs çekilmez, metro hiç çekilmez. Arka arkaya yapılan metro patlamalarından sonra metroyu neredeyse hiç kullanmıyordum. Herhalde bir fobi oluşmuştu bende metroya karşı.
İyi ki arabam vardı onu kullanıyordum. O da tamirde olunca, ayaklarım geliyordu karıma. İş yerim de yakın olduğundan yaya gitmeyi tercih ediyordum. En güzeli de buydu zaten.
Sabahın mis gibi havasını yudumlarken bir de spor yapmış oluyordun bedavadan.

SURAYE  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin