Gülcennet'in telaşlı halinden şüphelenen Suraye daha dolduramadığı önlüğü yakasından açıp pamuk çalılarının içine bıraktı ve hızla onun olduğu tarafa koştu. Gülcennet hala kendine gelememiş nefes nefeseydi. Suraye onun bu halinden şüphelenerek
"kız bu ne hal, ne oldu, birine bir şey mi oldu?" diye sordu telaşla.
Susmaya devam eden Gülcennet elleri dizlerininn üstünde, nefesini toparlamaya çalışırken bir yandan da haberi nasıl vereceğini düşünüyordu.
"Yoksa birisi mi kovaladı seni. Bu saatte ne işin vardı burada? Hani gelmeyecektin?"
Gülcennet;
"şey Suraye, ben aslında senin için geldim." deyip tepkisini ölçer gibi eltisini süzdü dikkatle."Benim için mi? Niye ki? Yoksa, yoksa İsmayıl'a bir şey mi oldu?"
Meleknaz dayanamayıp;
"anne ya, İsmayıl gitti, ne olacak ona Allah aşkına? Bırak yengem söylesin ne olduğunu." deyip annesine kızdı.
Sakinleşen Gülcennet Meleknaz'ın söylemesi üzerine yüzünü Suraye'ye döndü. Ağzını açmış bir şey söylemeye çalışıyor ama söyleyemiyordu.
Üst başının perişanlığına, ayağındaki ayakkabılara bakılırsa, kocasının ayakkabılarını geçirmişti ayağına, aceleyle çıkmıştı evden, önemli bir şey olmalıydı. Bu kadını bu saatte buraya kadar koşmaya iten önemli bir şey.
Suraye, kızının laflarına kulak asmayıp Gülcennet'in elinden tuttu.
"Neden susuyorsun abla, bana ne söyleyecektin, hadi söyle, söyle artık. Biliyorum, bir şey oldu, sabahtan beri şuramda bir şey var, kötü bir şey olacakmış gibi göğsümü sıkıp duruyor."
Gülcennet, elini Suraye'nin avuçları arasından çıkarıp başörtüsünün ucuyla yüzünü gözünü sildi.
"Söylesene abla, neden cevap vermiyorsun, neden kıvranıyorsun? Ne oldu oğluma?"
"Dur, sakin ol."
"Sakinim ben, hadi söyle. Allah aşkına söyle, ne oldu?"
"İsmayıl, İsmayıl'ı trenden atmışlar..."
" Vay başıma gelenler, Oğlum..." deyip bayıldı Suraye.
Gülcennet Suraye'nin başını dizinin üzerine aldı, yüzünü tokatladı. Seslendi birkaç kez.
"Suraye, Suraye kendine gel." kenarda donup kalmış ne olduğunu anlamaya çalışan Meleknaz'a su getirmesini söyledi.Mekeknaz olanları kavrayamamıştı hala, annesinin neden bu hale düştüğünü de algılayamıyordu. O an gördüğü sadece annesinin bayıldığıydı, onu kurtarması için yengesine yalvarıyordu.
"Yenge, anneme ne oldu, nolur yardım et? "
"Git su getir, dedim sana" diyerek, başörtüsünü, yakasını açtı Suraye'nin. Meleknaz koşup çantadan su şişesini çıkardı. Şişenin içinde su kalmamıştı. Şişeyi kapıp yakındaki dereye koştu. Koşarak yengesine götürdü doldurduğu şişeyi. Gülcennet suyu eline döküp eltisinin yüzüne gözüne çarptı. Yavaş yavaş kendine geldi Suraye. Gözlerini açtı, ne olduğunu kestirmeye çalışarak etrafına baktı. Etrafına toplanmış kadınları görünce, yakın tarlalardaki kadınlar da gelmişti sese küye, olanları hatırladı ayağa kalkmak istedi. Gülcennet;
"biraz dinlen, tansiyonun düştü herhalde, kalkma yine bayılacaksın."
"Doğruyu söyle abla, ne oldu oğluma?"
Gülcennet, tekrar aynı şey olmasın diye, oğlunun başına geleni açık aydın anlatmak istemese de, Suraye'nin ısrarına fazla dayanamayıp gerçeği söyledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SURAYE (Tamamlandı)
General FictionSuraye Wattys 2020 Tarihi Kurgu Kategorisi kazananı. "Suraye" tarihi olayların yer aldığı sürükleyici bir hikaye. Azerbaycan halkının Sovyet döneminde yaşadıklarının akıcı bir dille anlatıldığı bu kitap okuyucunun dönemle ve halkın yaşamıyla yak...