Ali Samet'in sınavı bitmiş, yayınevine telefon ederek gitmeye hazır olduğunu bildirmişti. Sabah saat 9.00 da Elimler Akademisi Metro'su önünde buluşacak, oradan benim arabayla memleketlerine gidecektik. Nedenini bilmediğim bir heyecan sarmıştı beni. Daha önceleri de böyle yolculuklar yapmıştım. Ama bu kez başkaydı. Galiba anneannemin bunda etkisi vardı.
'Acaba bu durumu onlara anlatmalı mıydım?' diye düşünüyordum. Zor olacaktı, ama ilk önce kendim görmeliydim o adamı. Yanılıyor olabilme ihtimali vardı.
'Durduk yere insanları heyecanlandırmayalım. Bir bakalım, söyledikleri gerçek mi? Bir çocuğun lafıyla kuyunun dibine inilmez ya, Allah sonunu hayır etsin.' dedim içimden. Bu düşünceler altında sabahı zor etmiş olmama rağmen çocuğun söylediği yere geç kalmıştım. Ali Samet ise, kararlaştırdığımız vakitte gelmiş, beni bekliyordu. Uzaktan endişeli ve tedirgin olduğunu sezdim. Belki de benim gelmeyeceğimi düşünmüştü o yüzdendi tedirginliği. Dikkatini çekebilmek için kornaya bastım. Ali Samet arabayı görünce sevinçle elini;
'ben burdayım" der gibi kaldırıp indirdi. Ona yaklaşınca durdum, arabadan çıkmadan uzanıp ön kapıyı açtım.
"Hadi, geç otur bakalım. Çok oldu mu geleli?" diye sordum. Gözüm elindeki spor çantaya ilişince, elimi atıp bagajı açtım.
"Çantayı bagaja koy, önce."
Ali Samet, çantasını bagaja bırakıp, kendineözgü çekingen tebessümüyle yanıma oturdu. Merhabalaşıp, selam kelam faslından sonra, sınavının nasıl geçtiğini sordum."Çok şükür, iyi geçti." dedi. Ben de küçük bir çocuğun derslerindeki başarısını öğrendikten sonra, büyüklerin yaptığı gibi, omuzuna vurdum.
"Aferin, geleceğin tarihçisine de bu yakışır."
Yol boyu onu konuşturmak, dedesi hakkında bilgi almak istesem de Ali Samet'in bu konuyla hiçbir ilgisi yokmuş gibi -sanki ben onu götürüyormuşum, o beni değil- pencereden dışarıyı seyretmekle meşgul görünce vazgeçtim. 099 Lada markalı otomobilimin ön koltuğunda baston yutmuş gibi oturmuş haline bakıp;
"biraz rahat olsana, çekinme. Yolun tadını çıkarmaya bak." deyince, biraz rahatlasa da gergin tavrını sürdürmeye devam etti. Benden utanıyor herhalde, diye düşündüm. Utangaçlığını geçirmek amacıyla konuşturmaya, sorular sormaya başladım.
"Deden hasta diyordun, nesi var?""Bir kaç ay önce kısmi felç geçirdi. Ama şimdi daha iyi."
"Çok şükür." dedim ve "kendine bakmıyor herhalde, yaşlı adam, yemesine içmesine dikkat etmesi gerekir." diye sohbeti uzatmak adına konuşmaya devam ettim."Dedem mi? Onun gibi kendisini düşünen birisini daha tanımıyorum." dedi ve gülümsedi.
Gülümseyişiyle ortam yumuşamış, dedesi hakkında da bir fikir sahibi olmuştum.
"Hiç konuştun mu evle?" diye sual edince;
"tabii, sizin gibi bir misafiri habersiz götürecek değildim ya. İki gün önce konuştum, Hazırlanmışlardır şimdi.""Hazırlığa ne gerek vardı yahu. Ben onun için değil, insanlara emrivaki yapmayalım diye sormuştum."
"Beklyorlar, hem de dörtgözle." dedi beni duymamış gibi gülümseyerek.
İçimden, ne güzel gülümsüyor bu çocuk, dedim. O gülümsediğinde yıllardı onu tanıyormuşum gibi garip bir his beliriyordu içimde.
"Keşke söyleseydin, aileden başka hiç kimseye bildirmesinler gideceğimizi"
deyince, Ali Samet hayretle süzdü beni.
"Niye ki herkes seviyor sizi oralarda, bildirmezsek küserler, alınırlar.""Sağ olsunlar, ben de onları severim de, dedenle konuşacaklarımız var vaktimizden çalmasınlar diye dedim"
"Çalmazlar, çalmazlar" dedi ve gülümsedi kendinden emin.
Önünümüzde bizi bekleyen uzun bir yol vardı. Yüklendikçe yüklendim gaza. Yolların kötü oluşu zamandan çalıyordu. Biran önce oraya ulaşmak, dedeyle tanışmak istiyordum. Gideceğimiz yere yaklaştıkça, uzun yıllardı görmediğim biriyle görüşe gidiyormuşum gibi daha da heyecanlanıyordum. Hislerimi bastırmak adına, yol yapımının bu kadar uzun sürmesinden yakınarak, sohbeti değiştim.
"Kaç yıldır sürüyor bu yol yapımı acaba? Bu yıl kaç defa gittim, gördüğüm kadarıyla yerlerinde sayıyorlar. Bir kilometre bile ilerlememişler. "
" Valla ben üç yıldır gidip geliyorum bu yolu, hala aynı."
Tamire kapanmış asfalt yolların yerine alternatif toprak yol açılmıştı. İstemesek de bu yoldan gitmek zorundaydık. Toz toprağın içeri girmesini engellemek amacıyla pencereleri kapamıştık. Alnımızdan akan ter damlalarını silip yolumuza devam ettik. Toprak yol bitince tozun çekilmesini beklemeden pencereleri açtık. Yüzümüze vuran rüzgardan serinlemiştik . Uzun mesafeler katettikten sonra Haldan Mingeçevir yoluna çıktık. Bundan sonrası kolaydı. Çocukluğumdan bu yana bu yollar bende aynı hissi uyandırıyordu. Yolun kenarıyla ekilmiş ağaçların yaptığı koyu bir gölgeliğin, bir kaç kilometrelik alana kattığı hoşluk başka bir dünyadaymışsın gibi hissettiriyordu.
"Gerçekten de yeşillik, insanın içini yeşertir." dedim. Yolun üzerini kaplayan ağaçtan şemsiyeler, asfalt yolu temmuz ayının yakıcı sıcağından korumaya yetiyordu. Büyük bir çınar ağacının yanında yapılmış çeşmenin yakınlığında durduk. Elimizi yüzümüzü yıkayıp serinlenmenin ardından tekrar arabamıza oturup yola devam ettik. Bir hayli gittikten sonra Zakatala'ya ulaştık.
Buraların bizim memleketle yakından uzaktan ilgisi yoktu. Bu adam nasıl olmuş da buralarda meskunlaşmış diye diye düşünürken aklıma yakın geçmişte bazı ailelerin kendi topraklarından uzaklaştırılmak adına ülkenin içine sürüldüklerini hatırladım. O yüzden Ali Samet'e
"deden doğma büyüme buralı mı?" diye sorma gereği hissettim."Bu soruyu yayınevinde de sormuştunuz galiba"
"Cevabını söylemiş miydin mi? Nedense hatırlamıyorum."
"Bunu söylemesem. Hayatını kendinden duymanız daha iyi olur." dedi."Ben de dedenin nereli olduğunu söylersen, o adamdan bahsedip etmediğimi öğrenirim. Çünkü benim bahsettiğim adam, buralı değil, hiç bir ilgisi yok burasıyla." dedim.
Ali Samet
"Bilemeyiz, sabredin az kaldı." dedi ve bana baktı eminlikle."Dedenin ismi neydi, hiç olmasa onu söyle. Biliyorsun, hikayede bütün isimler değiştirildi."
"Genellikle öyle olur." dedi ukalaca.Memleketlerine yaklaştıkça tuhaf bir özgüven gelmişti Ali Samet'e.
'hepimiz aynıyız, doduğumuz büyüdüğümüz topraktan güç alıyoruz.' diye geçirdim içimden. Anlaşılan beni gizemli bir hayat hikayesi beklyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SURAYE (Tamamlandı)
General FictionSuraye Wattys 2020 Tarihi Kurgu Kategorisi kazananı. "Suraye" tarihi olayların yer aldığı sürükleyici bir hikaye. Azerbaycan halkının Sovyet döneminde yaşadıklarının akıcı bir dille anlatıldığı bu kitap okuyucunun dönemle ve halkın yaşamıyla yak...