Suraye: Oğlundan haber var (28)

956 127 52
                                    

Suraye kaderine boyun eğmiş küçük bir düğün yemeyi ile Ali'nin kendisi yaşlarda bir kaç arkadaşının da şahitliyi ile devlet nikahıyla evlenmişti.
Ali gizlice eve çağırdığı bir imama şeriata uygun nikah dahi kıydırmıştı.

Hayatının geri kalanını burada geçirecek olan Suraye için
şehir hayatına alışmak öyle zor olmadı. Ali onu dikiş kursuna yazdırmış, bu da insanlarla daha çabuk kaynaşmasına yardım etmişti. Terzilik onun için yabancı bir meslek değildi, köydeyken kendisi için, bazen de annesi için elbiseler dikmişliği vardı. Suraye için bundan iyisi olmazdı. Onu seven bir kocası, yemeye ekmeği, başını sokacağı güzel bir evi vardı. Bir de evladı yanında olsa, ne de güzel olurdu.

Görünürde her şey güzeldi. Ali petrol madenlerinin birinde mühendis olarak çalışan, devletine ve partisine sadık bir vatandaştı. Suraye de öyle komsomol (komunist partisinin bir alt kademesi) üyeliğine kabul edilmiş sağduyulu bir Sovyet vatandaşıydı artık.
Bir tek derdi vardı o da oğluna kavuşmak.

Ali verdiği sözü unutmamıştı. Yıllık iznini alınca hep beraber memlekete gidecek, bu işin peşine düşecekti. Suraye, Ali'nin işinde önemli bir konuma sahip olduğunu bildiğinden susuyor, sözünü tutacağı günü bekliyordu.

Artık bir yılı geçmişti evlendikleri günden. Bu yıl içinde bir oğulları dünyaya gelmişti. Oğlunun dünyaya gelişi ile Polat'ına hasreti bire on artmıştı. Ona her ilgi gösterdiğinde Polat'a ihanet ettiğini düşünüyor, bu da oğlu İsmayıl'dan uzaklaşmasına neden oluyordu. Bütün bunların farkında olan Ali, göz yaşı -ne kadar gizlemeye çalışsa da- avucunun içinde olan karısına, evlerine köyüne gitmek, anne babasını görüp görmek istemediğini sorunca, Suraye'nin gözlerinde bir umut kivılcımları parlamıştı.

"Oğlumu da sorup soruşturur muyuz?" diye sual edince, Ali'in uzaklara daldığını görüp dayanamayıp sitem etmişti.

"Söz vermiştin bana."

"Tabii, unutmadım. Verdiğim sözleri tutarım ben, hele hele bu sözü sevdiğim kadına vermişsem. Sorup soruştururuz nerededir diye.Aslında gidişimin asıl nedeni bu" dedi. Suraye sevinçle kocasına sarıldı.

"Teşekkür ederim." Ve yarın çıkacakları yol için hazırlanmaya koyuldu.

Her şey hazırdı. Yarın olacak ve memlekete gideceklerdi. Belki bir gün sonra oğlunu görebilecekti. Suraye'nin içi içine sığmıyordu.

Akşamüzeri çalıştığı madenden biri gelip, iş yerinde bir sorun olduğunu söyleyerek, Ali'yi madene çağırdıklarını söyledi. Apar topar iş yerine giden Ali geceyi eve gelmedi.

Sabaha kadar pencere önünde kocasını bekleyen Suraye, karanlık geceni aydınlatan polis arabalarının tuhaf bir panikle gediş gelişinin izledi. Karanlık sokaklarda üç dört adam arabalardan inerek, kapıları çalıyor. Sessizce içeri giriyor, on onbeş dakika sonra bir adamı itekleyerek arabaya bindirdiriyorlardı. Yarasalar gibi evlere dalan adamlar, her evden aldıkları birer kurbanla arabalarına binip uzaklaşıyorlardı.

Suraye bu manzaraların ilk kezdi şahidi oluyordu. Ali'nin kaç gündür devam eden suskunluğunun sebebini anlamaya başlamıştı.
Korku, bir gece onu da alacakları korkusuydu onu suskunluğa boğan. Suraye Ali'nin geri gelmemesinden kuşkulanmıştı ama...

'hayır o işe gitmişti, onu almamışlardı. Hem ne yapmıştı ki. Bir günahı yoktu. O tutuklananlar mutlaka bir şey yapmışlardır, yoksa neden alsınlar ki' diye geçirdi içinden. Aklından geçen düşüncelerden dolayı biraz rahatlamıştı.
'Sabah ola hayır ola, gelir. Gelmezse gider öğrenirim madenden ne zaman geleceğini.' dedi kendi kendine.

Çocuğun ağlamasıyla pencerenin önünden ayrıldı. İsmayıl'ın altını temizleyip, yedirdi. Çocuk annesini gülümsetmek istercesine ellerini aşağı yukarı indirip kaldırarak kahkahayla gülüyordu. Suraye, çocuğunun gülüşüne kayıtsız kalamadı, onunla oynamaya başladı. Her şeyi unutarak evladıyla oynadı güldü. Suratına attığı küçük bez parçasının gözlerini kapamasıyla kahkahalar atan çocuğun gülücükleri annesinin kalbine su serpmişti.

SURAYE  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin