Yazar'dan;
Gökyüzünden sıkılmış koca bir kar tanesi annesinin rahminden ayrılarak salına salına dolaştı gökyüzünde.
Ufak bir rüzgarla kalu beladan beri toprağa kavuşmak hasretiyle çırpınarak ordan oraya savruldu.
Sonra bir gün koca köyün ortasında ki yaşlı bir çınar ağacının dalına düştü. Orada günlerce insanları izledi erimekten korkmadan.
Sonra koca sevdasından vaz geçip onlar gibi olmak istedi. Onlar gibi sevmek , onlar gibi konuşmak ve onlar gibi yaşamak.
Sonra başka bir gün birçok adam durdu ağacın altında.
Başka insanlarda eklendi bu kalabalığa.
Derken siyah metelimsi bir şeyin yansıması düştü karın üzerine.
O metalimsi şeyin bir insan tarafından ateş püskürtüp başka bir insanın canını yakmasına şahit oldu bir damla donmuş sudan ibaret olan bedeni.
İlk şoku henüz atlatamamışken bir başka şokla erimeye yüz tuttu.
İnsanların yalan söylemeyi , başkalarına iftira atmayı , gülümsemek kadar kolay bir şekilde yaptığını farketti.
Buzdan kristalleri yavaşça eriyip ağacın buruşuk yüzeyine dağılırken kara sevdasından vazgeçip insan olmayı dilediği için utandı kendinden.
İşte kar tanesinin tamda insan olmaktan vazgeçtiği anlarda Esma insan olmaktansa kimsenin ayak basmadığı bir toprak parçası olmayı diledi.
Allah (c.c.) ' ün :
" Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik. Hepsi de onu yüklenmekten kaçındı ve ondan korktu. İnsan ise onu yüklendi. Gerçekten insan çok zalim, çok cahildir." (Ahzâb, 33/72)
Ayeti düştü aklına. Dağ taş bile taşıyamayacağı akıl ve hür iradeye dair yükümlülüğünü kabul etmezken cehallet gafletinin şevkine kapılan insan hemen kabul etmişti.
Yetmemiş kendini diğer canlılardan üstün görmüş , insanları kast sistemi gibi fakir , zengin veyahut ırk, cins ve dinine göre ayırmışlardı.
Buda yetmemiş kendi görüşlerine katılmadığı için onlarca insan öldürülmüş , saçma sapan bir ekonomik rekabet uğruna yüzlerce savaş yapılmıştı. Olanda masum insanlara olmuş , onlar her daim hor görülmüş ve ezilmişti.
Kısacası sevgi ve hoşgörü ile yaşamak varken her adımda dahada cehalete boğulmuş , en sonunda dibine kadar batmış hırıltılı son nefeslerini de dayanılmaz bir acıyla vermişti.
Esma'nın düşünceleri boğazından hırçınca kopan bir hırıltıyla dağılırken tüm gözler şaşkınlıkla ona döndü. Herkes Esma'nın sesini ilk kez bu kadar yüksek desibelde duyuyordu.
"Hayır!"
Esma , zayıf bedeniyle zorda olsa kalabalığı yararak ilerlemeye çalıştı.
Askerler tarafından etrafı sarılmış babasının yanına vardığında Rafet komutanın keskin bakışları altında ezilse de ağlamamak için direnen göz yaşlarına inat başını dik tuttu.
Şehadet parmağını sallayarak boğazında ki koca yumruya rağmen son derece güçlü çıkan sesiyle konuştu.
"Yüce Allah ve buradaki biz aciz kullar şahit ki benim babam bir şey yapmadı. Sadece silahı adamın elinden alıp başka bir köşeye fırlattı. Sırf başkalarının da canı yanmasın diye. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UZLET
Tâm linh~TAMAMLANDI~ Uzlet dedi adam kadına .Çünkü kadın görünürde kalabalığın bir parçasından ibaretti . Ama ruhu ve içinde ki kara bulutları büyütüp doğuran duygular ile insanlardan uzak ve yalnızdı. Ta ki adam kadının gözlerinde ki hüznü ve içinde yana...