V

3 0 0
                                    

Yemekten sonra geçen birkaç gün içinde Caner, fabrikanın herhangi bir dişlisi gibi çalıştı. Sadece işiyle uğraşıyor, kolay kolay kimseyle muhatap olmuyordu. Sürekli mesaiye kaldığından, gecesi gündüzü birbirine karışmıştı. Arada molalarda ya Selman Usta ile ya da Ali ile sohbet ediyordu. Sohbetleri genellikle iş ya da geçmiş anılardan oluşuyordu. Biri yanlarına gelip de, fabrikada kim kimle ilgilenmiş, kim kime ne demiş gibi bir konuyu açtığında ise, ilgi göstermiyorlar ya o kişiyi bir bahane ile yanlarından gönderiyorlar ya da sohbeti sonlandırarak oradan ayrılıyorlardı.

Günlerdir aralıksız yağan yağmur, nihayetinde yavaşlamış, güneşin zaman zaman kendisini gösterip insanların içini biraz ısıttığı bir günün öğle saatinde Caner, fabrikanın arka kısmında zemin katta bulunan yemekhaneye indi. Elindeki tabldotla pencerenin hemen yanındaki her zaman oturduğu 6 kişilik boş masayı seçti. Yemekhane, zemin katta olduğu halde fabrikanın bahçesine bakan 5 büyük penceresi, yüksek tavanı bir dönüme kadar genişliği ile oldukça havadar bir yer sayılırdı. Yine de beyaz badana boyası ile boyanmış duvarları, duvarlara monte edilmiş televizyon ekranları, yemek kokularının, çatal kaşık seslerine karıştığı, işçilerin molanın verdiği keyifle yaptığı sohbet sesleriyle, sıradan bir yemekhaneydi.

Caner; önündeki tabldottaki sıcak mercimek çorbasının tadını aldıktan sonra, televizyonda gösterilen haberler dikkatini çekti.

Haberde, spiker heyecanlı bir ses tonuyla günün olayını izleyicilere aktarıyordu. Verdiği habere göre; polise gelen bir ihbar telefonu ile günlerdir kayıp ana kızın cesedi Belgrad Ormanları'nda bulunmuştu. Kimliklerinin tespit edildiği, topraktan çıkarılan cesetler, olayın tüm vahşetini yansıtıyordu. Spiker; görüntüler eşliğinde olayın nasıl gerçekleşmiş olabileceği konusunda tahminlerde bulunurken, ana kızın neden boğazlanmış olabileceği sorusuna özellikle dikkati çekiyordu.

Bir ihbar üzerine cinayetler ortaya çıkmıştı. Kadının adının Yasemin, kızının adının ise Berna olduğu belirlenmişti. Ama ihbarı yapan kimdi? Cinayetler ne zaman ve nerede işlenmişti?

Bir müddet televizyondaki ana-kızın haberini dikkatlice izleyen Caner, bir ara Nergis'in elinde tabldotla kendisine doğru yaklaştığını gördü. Üstelik her zaman yanında olan Süheyla ve diğer kızlar da yoktu. Heyecanlanmıştı. Sarayburnu'ndaki yemekten sonra, birkaç kez karşılaşmış, kısa bir selamlaşma dışında konuşmamıştı. Ya da konuşmamak için kaçmıştı.

Şimdi durup dururken Türk dizilerindeki gibi, Nergis'in yanına gelip, karşısına geçerek, sorgularcasına gözlerini dikmesine, "Neden bana öyle baktın? Beni sevdiğini biliyorum," gibi konuşmalara hazır değilim diye düşündü.

Yüzündeki şaşkın ifadesi ile ne yapacağını bilemez durumdayken, yanına kadar gelip tam karşısında duran Nergis, mahcup bir sesle,

"Müsait misiniz?.... Oturabilir miyim?" diye sordu.

"Ne demek. Lütfen buyurun."

Caner'in yer göstermesiyle, elindeki tabldotu masaya dikkatlice bırakan Nergis, yerine oturduktan sonra Caner'e dönerek,

"Teşekkür ederim. Beni kurtardınız." dedi.

Caner, biraz önce kendisini paniğe sürükleyen düşüncelerden sıyrılarak,

"Neyden kurtardım ki? Ne zaman kurtarmışım!" diye cevap verdi.

"Geçen gün. Gülhane Parkı'nda."

"Öyle mi yapmışım? Kimden kurtarmışım ki?"

"Selçuk Bey'den."

"Öyleyse iyi yapmışım."

POTANSİYELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin