XXIX

1 0 0
                                    

Günbatımında gecenin karanlığına geçmeden önce gökyüzü mavi, sarı ve kırmızıdan oluşan huzur dolu bir tabloya dönüşmüştü. Koyu lacivert dalgalar, üzerinde gümüş rengiyle, usul usul salınırken, martılar ve karabatakların sesi, arabaların egzoz gürültüsüne karışıyordu.

İstanbul'un en gözde restoranında Cengiz'i bekleyen Azmi'nin, ne boğazın muhteşem görüntüsü, ne de biraz sonra tadacağı enfes yemeklerle alakası vardı. Boğazın ışıltılı gümüş taşıyan dalgalarına bakarken, aklı fikri yarın Asena'da başlayacak ve günlerce sürecek operasyondaydı. Acaba başarılı olacaklar mıydı? Ya başarısız olursa ne yapacaklardı? Ya da başarılı olduktan sonra yeni bir çağın hâkimi nasıl olacaktı? Neler yapacaktı, kimlerle savaşacaktı? Hepsinden önemlisi gerek operasyon sırasında ve gerekse operasyondan sonra dünya vitrine kim çıkacaktı? Yarınların efendisi kim olacak, kimin adı sonsuza kadar söylenecekti? Kendisinin mi, Cengiz'in mi? Yoksa bir başkasının mı? ...

Bir müddet sonra kendi kendine sorduğu sorulardan bunalan Azmi, masanın üzerindeki kırmızı şarabından bir yudum alarak, kafasında ki düşünceleri dağıtmaya çalıştı. "En iyisi son ana kadar ben Cengiz'le yola devam edeyim. Bütün dünya bize diz çöktüğünde Cengiz'e öyle bir oyun oynayayım ki adını sanını kimse hatırlamasın. Böylece benim adım sonsuza kadar söylenir," diye düşündü. Bu düşünceyle birlikte birden kendini rahatlamış hissetti. Cengiz'e karşı en ufak bir minnet hissetmiyordu. Aslına bakılırsa kimseye karşı minnet hissetmiyordu. O da Cengiz gibi "güce dayalı hayat felsefesine" sıkı sıkıya bağlıydı. Bardağından aldığı ikinci yudumdan ayrı bir tat almıştı. Keyifle etrafını seyretmeye başladı. Hatta o zamana kadar dikkat etmediği restoranın insanı dinlendiren klasik müziğini dinlemeye de başladı. Nitekim çok geçmeden Cengiz de geldi. Cengiz masadaki yerini alırken, Azmi'nin keyifli halini görünce, çarpık bir gülümsemeyle "Bakıyorum da, şimdiden imparatorluğun tadını çıkarıyorsun," dedi.

Azmi,

"Neden olmasın. Bu güne kadar çok mücadele ettik. Artık yarınlar bizim olacak."

Cengiz,

"Bizim hükmümüzün sürdüğü yeni bir dünya," diye Azmi'nin sözlerini tasdik etti ve sözlerine, "Hazır eski dünyada iken, bu dünyanın son bir yemeğini yiyelim bari," diye devam etti.

Azmi ve Cengiz yemeklerini sipariş ettikten sonra, garson siparişleri getirene kadar şirketlerinin son durumları hakkında sohbet ettiler. Sonunda konu dönüp dolaşıp başlatacakları operasyona geldi.

Azmi,

"Caner de acayip bir adam. Hologram görüntüleri içinde o kadar hızlı ki, neler yaptığını neredeyse takip edemiyorum," dedi.

Cengiz,

"Hakkını vermek gerekiyor. Adam işini biliyor."

"Operasyon sırasında kayış atarsa onu ne yapacağız?"

"Ne gibi?"

"Ne bileyim. Mesela ondan yolcu uçağının düşürülmesini istersek veya bir nükleer santralın patlatılmasını istersek, o zaman ne yapar? Ya operasyonun en kritik aşamasında bizim dediğimizi yapmazsa?"

"Adam işini yapsa da yapmasa da ona güvenemem. Adnan manyağını niye Asena'ya soktuk sanıyorsun. Cengiz'in herhangi bir isyanında Adnan devreye girsin diye. Adam gerçek bir seri katil! İstediğimizi hiç düşünmeden yapar. Gider önce kızın gırtlağını keser. Sonra gelir Caner'in gırtlağını keser."

"Evet doğru. Haklısın! Hatta bizim söylediğimizden fazlasıyla yapar. Biz adama Caner'i al getir dedik. Herif gitti çiftlikte ne var ne yok, köpeklere kadar katletti."

"Doğrusunu da yaptı. Öyle yapmasaydı bu gün Caner'den faydalanamazdık."

"Hakkını vermek gerekiyor. Gerçek gücün, ölümden geldiğini çok iyi biliyor."

"Belki, biz de öyle yapmalıyız. Hiç çekinmeden insanların yaşayıp yaşamayacaklarına karar vermeliyiz. Yoksa bizi de, hiç acımadan harcarlar."

"Benim için bir sorun yok. Ancak aklıma takılan birçok ayrıntı var."

"Ne gibi?"

"Mesela en basitinden birini söyleyeyim. Yarın tüm dünyada kargaşa çıkardığımızda, İlluminati'yi bulamazsak? Ya da ortaya çıkmasa, yine de nükleer santraları patlatacak mıyız?"

"Daha önce bu konuyu seninle defalarca konuştuk. İster İlluminati örgütünü bulalım. İsterse bulmayalım. Hiç fark etmez. Yapacaklarımıza bir suçlu bulunması gerek. Bu gün için üzerine atacağımız İlluminati 'den güzel suçlu olamaz. İnsanların yarısı böyle bir gizli örgüte inanıyor. Para piyasalarını alt üst ettikten sonra doğan kargaşa sonunda herkes olayları İlluminati örgütünün çıkardığına inanacak. Bu inanç dünyaya yayılırken, gerekirse biz nükleer santralleri patlatmış olacağız. Uçakları düşüreceğiz, petrol rafinerilerini yakacağız, gemileri batıracağız, uyduları yörüngelerinden çıkarıp kullanılmaz hale getireceğiz. Muhteşem günler yaşayacağız."

Cengiz alay edercesine,

"Tamam. Anladım. Kalan sahalar bizim diyoruz. Ortaya çıkan çevre kirliliğini ne yapacağız?" diye alaycı ses tonuyla sorduğunda, Azmi; onun alaycılığına katılarak,

"Amma yaptın! Dünya zaten yaşanmaz halde. Çok değil, 100 seneye varmaz hava kirliliğinden insanlar kapalı mekânlarda yaşayacak. İstesek de istemesek de bir sürü savaş çıkacak. Huzur gelmeyecek. En azından bu güne kadar süper devletlerin yaptığı kontrollü krizleri bu günden sonra biz yaparız, olur biter," dedi.

Cengiz, Azmi'nin alaycı tutumuyla uğraşmak için bu kez eski hatırasından duyduğu öfkenin bam teline basarcasına,

"Hakikaten samimi olarak yine soruyorum. İlluminati örgütünün varlığına inanıyor musun? İnanıyorsan da eski Londra belediye başkanı Aelfwine MİLLER'ın İlluminati örgütünün elemanı olduğundan emin misin?" diye sordu.

Bir anda Azminin beynine kan sıçramıştı. Öfkeyle fısıldayarak,

"İlluminati'nin varlığı yâda yokluğu beni pek bağlamıyor. İnanıp inanmaman da benim için çok önemli değil. O ibne, İlluminati'nin elemanı olsun veya olmasın, MİLLER'lere gerçek tiranın kim olduğunu göstereceğim!" dedi.

Cengiz, Azmiyle eğlenmenin iyice keyfini çıkarırcasına,

"Hey sakin ol. İntikam soğuk yenir. Biraz daha sabır," dedikten sonra her ikisi de sustu.

Azmi, Aelfwine MİLLER ve salak oğluna neler yapacağını düşünürken, Cengiz de biraz önceki Azmi'nin, nükleer santraları patlatmasından, yangınlardan, uyduların devreden çıkması hakkındaki fikirlerinden oldukça memnun kalmıştı. Çok iyi biliyordu ki; planlanan dünya çapındaki kaos ve kargaşa tam onun işiydi. Dünya adeta Hamdi abinin koğuşu gibi yanıp cehenneme dönerken, sona ermesi için de bir kahramana ihtiyaç vardı. "O" da beklenen kahraman olmaya hazırdı ve bunun olmasına çok az bir zaman kalmıştı. Bu düşünceler içinde elindeki içkiyi yudumladı. Gözü, akşam karanlığında sahilde elinde fenerle balık avlayan balıkçının oltasında can havli ile çırpınan, gümüş renkli balıklara takıldı... 

POTANSİYELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin