VIII

3 0 0
                                    

Beşiktaş Yıldız yokuşunda sağa çekmiş olan sarı taksinin içindeki Adnan, yoldan gelip geçene bakıyordu. İçinde kabaran görev duygusunu bir türlü bastıramıyordu. Kaç gündür bakındığı halde, tam anlamıyla "masum yüzlü" birine rastlamamıştı. Biraz önce yediği dürüm döner yüzünden, midesi şişkinlik yaptığından geğirdi. Hâlâ şişkinliği geçmediğinden, oturduğu şoför koltuğundan torpido gözüne doğru uzandı. Torpido görünü açtıktan sonra itinayla yerleştirilmiş kola ve su şişesinin arasından soda şişesini bulup, aldı. Şişenin kapağını açmasıyla, bitirmesi bir olmuştu. Bir kez daha geğirdi. Bu sırada taksinin ön sağ kapısının camını tıklatan orta yaşlı kel adama şöyle bir baktı. Adamın "Karşıya gideceğim müsait misiniz?" şeklindeki sorusuna karşılık, "Yok beyefendi. 10 dakika sonra arabayı diğer şoföre devir edeceğim. Kusura bakmayın," diyerek klasik taksici yalanıyla reddetti. Adam, Adnan'ın müsait olmadığına dair cevabını duyduktan sonra, bir başka taksi bulmak için söylene söylene yokuş aşağı Beşiktaş'a doğru uzaklaştı. Adamın gidişini dikiz aynasından izledikten sonra, sol kapısının cep kısmında bulunan kibrit kutusuna benzer bir kutu çıkardı. İçini açıp baktığında, bir sürü toplu iğne gördü. Birini alıp, parmakları arasında gezdirdikten sonra, özel bir dikkatle tekrar yerine koydu. "Gayet güzel olmuş. Bu Cyoraw yılanı zehrine bulanmış iğneler ileride daha çok işime yarayabilir," diye düşündü. Sonra kutuyu yerine koydu. Bu sefer aynı yerde bulunan şeffaf kavanozu eline aldı. Kavanozu eline alıp, büyülenmiş gibi içindeki geçen ay katlettiği ana kızın elbiselerinden aldığı birkaç bez parçasını ve gömlek düğmesini seyretti... Daha fazla dayanamadı. Kavanozun beyaz kapağını açtı ve aldığı beyaz bez parçasını "çocuğun çok sevdiği oyuncağı sever gibi" sevmeye başladı. Sanki ana kızı katlettiğinden dolayı, kendisine verilmiş mükâfata bakıyormuş gibi hissediyordu.

Taksinin içi bir anda derin dondurucu gibi soğudu. Bu soğuğu tanıyordu. Etrafına bakınma gereğini duymadan, efendisinin kendisini göstermesini ve seslenmesini bekledi. Yanındaki koltukta "Ölüm meleği"ni görünce de, ister istemez toparlandı.

"Ölüm meleği",

"Çocuk gibi oyuncaklarla oynuyorsun,"

"Ama efendim. Daha önce de söyledim. Bunlar oyuncak değil. Bunlar hatıra. Cennete gitmelerini sağladığım insanların bana bıraktığı hatırası. Bak, ana kızın hediyeleriyle birlikte tam 44 tane olmuş,"

"Bırak bunları da, söyle bana. Yeni sistemini denedin mi?"

Adnan elindeki kavanozu özenle sol kapının cebine koyarken, mahcup bir ses tonuyla:

"Yok efendim. Daha bu sabah koluma takabildi," dedi.

"Ölüm meleği",

"Bakayım olmuş mu?"

Adnan, önce etrafa kısa bir göz atıp, etrafta görünmeyeceğine emin olduktan sonra, bir haftadır yapmaya çalıştığı yeni oyuncağını göstermenin gururu içinde sağ kolunu hafifçe "Ölüm meleği"ne doğru uzattı. Beyaz gömleğinin kolu bileğine kadar uzun olduğundan, ilk bakışta dikkati çekecek hangi bir şey gözükmüyordu. Ancak Adnan, bileğini sert bir biçimde hareket ettirdiğinde bileğinin altından fırlayan ustura gibi keskin bir bıçak, kesmeye hazır biçimde kendini gösterdi...

Adnan, efendisinin yüzünü göremediğinden, bu küçük gösteriyi beğenip beğenmediğini anlayamadı. Çekinerek,

"Beğendiniz mi? efendim?"

"Bunu nereden buldun?"

"Bir filmde gördüm. Aynısını tornacıya yaptırıp koluma gizledim. Nasıl? ...."

"Benim beğenip beğenmem önemli değil. Senin geleceğe hazır olup olmadığın önemli!"

"Hayrola efendim? Bir şey mi oldu?"

POTANSİYELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin