XX

3 0 0
                                    

Cengiz, önündeki monitördeki holding hesaplarını kontrol ettikten sonra, sekreterin masasına bırakmış olduğu banka ihtarnamelerine gözünün ucuyla baktı. Eliyle yer yer kırlaşmış sarı saçlarını düzeltti. Koltuğuna yaslanıp etrafına bakındı. Azmi'nin kendisine tahsis ettiği gökdelenin 38.katı gayet güzeldi. Oldukça şık döşenmiş, rahat çalışması için yapılması gereken ne varsa yapılmıştı. Daireye sanatçı ruhlu bir iç mimar eli değdiği belli oluyordu. Gözleri yine de kendi ofisindeki İtalyan ressam Michelangelo'nun "Tanrının Eli" tablosunu aradı. Göremeyince; "Acaba resmi buraya getirsem mi?" diye düşündü. Sonra "Olaylar kızışacak. Ne olur ne olmaz. Bakarsın, bir şeyler yapalım derken, her şey boka sarıp tepetaklak olabilir. Şimdiki yerinde daha güvende," diye düşündü. Bu sırada gözü banka ihtarnamelerine takıldı. Kayıtsızca ihtarnamelerden birini eline alıp, ihtarnamenin son kısmını biraz okuduktan sonra masaya geri bıraktı. "Aslında bu Asena projesi yerine bir banka kurup milletin parasıyla iş yapsam, rahat rahat geçinip gitsem daha mı iyi olurdu," diye içinden geçirdi. "Adamlar hem milletin parasını yalvar yakar piyasa faizi altında topluyor, hem de para verdiği müşterisi borcunu zamanında ödemesin diye dua ediyorlar. İlk fırsatta da adamların neyi var neyi yok donuna kadar alıyorlar. Kendi şirketlerine ucuz para sağlarken, başka şirketlerin anasını ağlatıyorlar. Yok, böyle bir şey! Tamam, milletin cebinde ki atıl parayı toplayıp ekonomiye faydası olsun amacıyla kanunla kuruldular ama bunlar işin cılkını çıkardılar. Milletin cebinde ne varsa vampir gibi emmeye çalışıyorlar. Bana gönderdikleri şu ihtarnameler bak. Sanki beni tanımıyorlar. İnsan bir düşünür karşımdaki adam kim? Ulan! İpotekli arsalarını satarsam bu adam beni yakar demiyorlar. Hiç çekinmeden bir de bana ihtarname gönderiyorlar," diye düşündü. Bu sırada ihtarnamelerden biri dikkatini çekti. İhtarı çeken tanıdık birisiydi. "Vay pezevenk! Dur şunu bir arayayım," deyip maun renkli masanın üzerinde bulunan cep telefonunu eline aldı. Telefonun isimler kısmında "Kiraz Bankası sahibi Serdar FREŞH ismini ararken bu düşüncesinden de vazgeçti. "Pezevengi arasam 'Neden ihtarname çektin,' desem ne olacak ki? 'Benim haberim yok. Müdürler kendisi yapmış,' diyecek. Beni başından savdıktan sonrada müdürünü arayıp icra işlemlerine başlamasını, banka avukatına dosyanın gönderilmesini isteyecek," diye kendi kendine söylendi. İyice darlanmıştı. Biraz rahatlamak için masasından kalkıp ağır adımlarla ofisinin ortasına kadar yürüdü. "Yok, bu ibnelerin hakkından gelmek benim boynumun borcu," diye bir başkasının da duyabileceği şekilde söylendi. O sinirle eli telefonun tuşlarına gitti. Karşısındaki ses Mustafa'nındı:

"Alo,"

"Mustafa, entegre parçaları işe yaradı mı?"

"Evet efendim. Montaj ve kodlama işini bitirdik. Asena düne kadar bir süper bilgisayar iken şimdi tam bir "Tanrıça" oldu. Acayip hızlı ve kapsamlı çalışıyor."

Mustafa'nın olumlu konuşmasıyla üzerindeki gerginliği biraz olsun atan Cengiz, az önceki asabi halini devam ettirerek:

"Bırak zevzekliği! Amerika'daki operasyonu yapmasak bile, Asena'nın şimdi geldiği kapasite, bizim diğer işleri yapmamıza yeter mi?" diye sordu.

Mustafa,

"Yok patron. O kadar da değil. IP bilgisayar adreslerini kodlayan Amerika'daki Technology Drive binalarındaki bilgisayarların Asena'nın kontrolüne geçmesi lazım! Ancak o zaman şimdiye kadar yapılanlar bir anlam kazanır. Yoksa bu yaptıklarımız boşa gider. Elimizdeki sadece sıradan bir süper bilgisayar olur, o kadar."

"İyi o zaman. Elini çabuk tut da bu işleri bir an önce bitirin."

"Haa, bu arada patron. Sizin dediğiniz gibi Adnan'ın Denizli Antik Otel'de öldürüldüğü görüntülere montaj yaptırdım. Görüntüleri izleyen polisler adamı vuranın Caner olduğuna yemin edebilir.

POTANSİYELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin