XXXIII

2 0 0
                                    

Asena çalışanlarından nöbette olanlar dışındakilerin tamamına yakını akşam mesai saati sonunda odalarına çekilip, restoranda yemeklerini yedikten sonra spor saatinde, yüzme havuzunda bir araya geldiler.

Yüzme havuzu; yaklaşık 25 metre eninde 50 metre boyunda olimpik bir havuzun ölçülerinde idi. Bol ışıklandırılması ve suyun mavi tonu, Asena'nın yerin metrelerce altında olduğu fikrini silip atıyordu. Bulundukları yer 2000 m2 yüz ölçümünde oldukça geniş bir alandı. İçinde kafeterya ve olimpik havuz bulunuyordu. İlk bakışta havuzdaki suyun mavi tonuna uyumlu havuz ışıklandırılması, doğal taş duvar hissi verilmiş çevre duvarlarını sarıp sarmalayan sarmaşıklar, gökyüzü temalı tavanda ki gizli gün ışığı aydınlatılması göze çarpıyordu. Havuzun nem kokusuna karışan gül ve yasemin kokusu insanda, Asena'nın yerin metrelerce altında olduğu fikrini silip atıyordu.

Barda çalan klasik müziğe karışan kafede bulunan insanların kendi aralarındaki sohbetleri, insanı adeta günlük uğraşılarından, sorumluluklarından, dertlerinden uzak bir başka dünyaya götürüyordu. Bu dünyada hayatın stresi ve zorlukları yoktu. Burası, dışarıdaki sıradan insanların bilmediği, bilemeyeceği ayrıcalıklı insanlara aitti.

Caner ise havuzda henüz girmeden, bardaki masalardan birinde oturmuş portakal suyunu içip, günün yorgunluğunu çıkarmaya çalışıyordu. Bir ara gözü, havuzdan çıkıp mavi havlusu ile kurulanarak gelen Cengiz'e takıldı. İster istemez düşmanını görmüş gibi irkildi. "Burada bunun ne işi var?" diye düşündü.

Cengiz, Caner'in bakışları altında, bir yandan havlusu ile saçının ıslaklığını giderirken, bir yandan da yanına kadar gelip masasına oturdu. Caner'e,

"Merhaba Caner, Yorgun gibi gözüküyorsun," dedi.

Caner, Cengiz'in herkesin içinde, kendisiyle muhabbet etmeye çalışmasını garipsemişti. Nezaketen,

"Yorgun sayılmam Cengiz Bey," diye cevap verdi.

Cengiz, etrafına şöyle bir göz gezdirdikten sonra, Caner'e dönerek,

"Şimdiye kadar sizinle doğru dürüst konuşma fırsatım olmadı. Bu, biraz işlerin yoğunluğundan, biraz da senin kendini işe vermenden kaynaklanıyor," dedi.

Caner,

"Haklısınız, işler oldukça yoğun."

Cengiz,

"Bu arada, nişanlının kriz geçirdiğini duydum. Geçmiş olsun."

"Teşekkür ederim."

"Kadın milleti işte, erkekler kadar olaylara vakıf olamıyorlar."

"Öyle."

Cengiz, Caner'in kısa cevaplar vermesini, Caner'in muhabbeti sevmemesine bağladı. Odasına gitmek için ayağa kalktığında Caner'e,

"Pek muhabbeti sevmiyorsun anlaşılan. Başka bir zaman tekrar görüşürüz," dedi ve toka için elini Caner'e uzattı.

Caner de ayağa kalkarak, Cengiz ile tokalaştığında, Cengiz,

"Buradaki en iyi dostunun, mesai arkadaşın Mustafa olduğunu duydum. Seninle biraz önce ilk kez doğru dürüst konuşabildik. Ama yine de beni gıyabımda tanıyorsundur. Boş laf etmesini sevmem. Onun için diyorum ki, Mustafa buradaki en faydalı elemanım. Ama aynı zamanda hem benim, hem Azmi'nin arkadaşı. Yani senin anlayacağın, Mustafa'nın benden ya da Azmi'den bir farkı yok," dedi.

Caner,

"Ne demek istediğinizi anlayamadım?"

Cengiz,

POTANSİYELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin