XXXVII

1 0 0
                                    

Nergis'teki tuhaflığı fark eden Adnan, kendisini dinleyip dinlemediğini öğrenmek için "Sizin için ne yapabilirim?" diye öylesine kontrol amaçlı bir soru ortaya attı. Düşüncesinde yanılmamıştı. Sorduğu soruya Nergis'ten cevap gelmediği gibi, soruyu duyduğuna dair de herhangi bir ifade değişikliğini göremedi. O an Şişli'deki evde de aynı davranışı sergilemiş olduğunu hatırladı. "Artık ne yapsam, konuşmaz," diye düşündü. Bir heykelden farksız olan Nergis'in ifadesiz, duru yüzünü seyrettikten sonra yüzüne dokunmak istedi. Elini Nergis'in yüzüne uzatırken, efendisinin soğukluğunu hissetti. Yakalanmış gibi hemen elini geri çekti. Etrafına bakındığında efendisinin, salonun diğer tarafında sigara dumanı gibi yavaş yavaş kendisini gösterdiğini gördü. İçinde ona karşı doğan korkuyla birlikte, koruyup kollayan karşı konulmaz gücünü hissetti. Hemen yanına gitti.

"Ölüm meleği",

"Ben sadece sana, yanında dur demiştim. Oysa sen ne yapıyorsun?"

Efendisinin gelir gelmez kendisini azarlamasıyla, ona karşı duyduğu sevgiyle karışık korku duygusu yerini, sadece korkuya bıraktı. Kekeleyerek,

"Özür, özür dilerim efendim. Ben, ben sadece biraz konuşmak istemiştim," diyerek kendisini savundu.

"Ölüm meleği", Adnan'a,

"Sen bu kıza yakınlık mı duyuyorsun?" diye tekrar sordu.

Adnan,

"Hayır. Hayır efendim. Sandığınız gibi değil" diyerek Nergis'e duyduğu yakınlığı inkâr etti. Verdiği bu cevap "Ölüm meleği"ni pek tatmin etmemiş olmalı ki, yılan tıslaması gibi bir sesle,

"Bilmiyor musun ki? Yaşayan herhangi bir varlığa yakınlık hissedemezsin, bunu sana daha ilk gün söylemiştim," dedi.

Adnan, bir anda "Ölüm meleği"nin hatırlatmasıyla bahsettiği o anı gözünün önüne geldi. Adapazarı depremi sonrasında karısı Nihal'i beton moloz yığınları altından çıkarmış, yüzündeki tozları silerken, "Ölüm meleği" kendisine "Bundan böyle bir daha kimseye yakınlık hissetmeyeceğini kabul edersen, sana görevler vereceğim. Verdiğim görevleri başarıyla yerine getirirsen, seni karına ve çocuklarına kavuşturacağım. Sonsuza kadar beraber olacaksınız," dediğini hatırladı.

Şimdi sadece o anı hatırlaması bile Adnan'ın yaşadığı ıstırabı tekrar hissetmesine neden oldu. Acısını adeta tekrar yaşadı. "Nihal'i sonsuza kadar yitiremem, onu bir daha göremezsem,

sarılamazsam, koklayamazsam, acısına asla dayanamam," diye düşündü. Korku bir yılan gibi yüreğine sarılıp sıktı. Sıktı Sıktı. Nihayetinde,

"Hayır, hayır!" sözleriyle adeta yalvardı. Bu kez "Ölüm meleği",

"O halde kanıtla. Kızın boğazını kes!" diye emirini verdi.

Aldığı emirle Adnan donup kaldı. Böyle bir emir beklemiyordu. Nergis'e karşı hissettiği duygu, onun ölmesini istememişti. Sebebini sormak istediyse de ölümün efendisi çoktan kaybolmuştu.

Efendisinin "Kızın boğazını kes!" emriyle birlikte zihni bir anda allak bullak olduğundan, "Kızın boğazını kesmek! Nasıl olacak? Bu kız diğerleri gibi değil ki. Onu tanıdım. Konuşamasak da aynı evde zaman geçirdim. Nişanlısını, fabrikadaki hayatını, arkadaşlarını, annesini biliyorum. Diğerlerini ise tanımıyordum. Hayatlarını bilmediğimden benim için ha adaklık koyun kurban etmişim, ha onları. Hiç fark etmiyordu. Onlar benim için aileme kavuşmak için bastığım merdiven basamağından farksızdı. Her kurban ettiğimde bir basamak daha çocuklarıma, karıma yaklaşıyordum... Görevimi rahatlıkla yapabiliyordum. Onlardan bana hatıra kalan eşyaları da, benim amacıma ne kadar yaklaştığımı gösteriyordu. Şimdi nasıl olacak? Tanıdığım birini nasıl kurban edeceğim? Sadece birini sevdiğini sanıyor. Kim bilir? Belki aramızdaki bu gerginlik de günün birinde biter. Belki beni sevebilir. O zaman neden böyle birini yok edeyim?" diye düşündü. Biraz kendisini toparlayınca da kendisine verilen emirler karşısında geçireceği tereddüdünün de, ölümün efendisi tarafından bilinme olasılığı aklına geldi. Biraz önceki tereddütlü düşüncelerden çark ederek,

"Efendime böyle düşüncelerle karşı gelmiş olmamayım. Kimse ailem kadar değerli olamaz. Ne de olsa o da masum biri. Onun da diğerleri gibi Allah yolunda boğazı kesilerek kurban edilmesi gerek," diye düşündü. Emri yerine getirmek için etrafına bakındı. Cebinden kibrit kutusu kadar yeşil bir kutuyu çıkardı. İçinde taksi kullandığı günlerden kalan cyoraw zehrine bulanmış bir sürü toplu iğne bulunuyordu. İğnenin birini alır almaz ani hareketle, iç dünyasına hapsolmuş ve bir heykel gibi duran Nergis'in eline batırdı.

Nergis'in, eline batan iğnenin etkisiyle üzerindeki melankolik düşünceler dağıldı. Kendisine geldi. Nerede olduğunu hatırlamaya çalışırcasına etrafına bakındı. Karşısında Adnan'ı görünce ayağa kalmak ve bir an önce uzaklaşmak, kaçmak istediyse de ancak birkaç adım atabildi. Ayaklarına ve oradan tüm bedenine şimşek hızlıyla yayılan zehrin etkisi, onun felç geçirmesini sağlayarak yere düşmesine yol açtı.

Adnan hemen yere düşen Nergis'in yanına geldi. Birkaç saniye zehrinin etkisini izledikten sonra da kendisinden emin ağır hareketlerle diz çökerek Nergis'in başını kucağına aldı. Bir müddet kuğuya benzeyen beyaz boynunu seyretti. Yıllar önce Adapazarı depreminde, karısı Nihal'i toz toprak içinde, deprem enkazdan çıkardığında saçlarını ve boynunu nasıl sevdiyse, aynı şekilde ellerini Nergis'in saçlarını ve boynunu seviyordu. "Diğerleri gibi ne kadar da masum," diye düşündü.

"Şimdi dua etmeliyim," diye kendi kendine söylendikten sonra kolundaki bıçak mekanizmasını harekete geçirdi. Bıçak sanki görevini yapmak için "şırak" sesiyle birlikte kendisini gösterdiğinde televizyondaki sesler ve görüntüler Adnan'ın dikkatini çekti. 

POTANSİYELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin