Aynada ki yansımama bir kez daha bakıp, kırmızı rujumun hafiften taşan kısımlarını düzeltip, açık bıraktığım saçlarımı omzumdan geriye attım ve üzerimde ki elbisenin göğüs kısmını düzelttim. Kesinlikle beyaz tenime kırmızı renk yakışıyordu.
Tam oturduğum yerden kalkacaktım ki kapının bir anda açılması ile öfkeyle içeri giren kişiye döndüm.
"Höst oğlum içeri nasıl giriyorsun sen?!"
"Kusura bakma abla ama patron seni çağırıyor."
"Ne yapacakmış beni?"
"Bilmiyorum ki abla bana, Alev'i çağır dedi."
"Tamam, tamam nerede şimdi?"
"Aşağı da her zaman ki masasında."
"Tamam in sen geliyorum ben Akif."
"Tamam abla ama hemen gel olur mu?"
"Tamam oğlum geliyorum hemen."
Odadan çıkan Akif'in arkasından oturduğum yerden kalkıp odanın çıkışına doğru ilerledim. Hemen gitmezsem Akif'in iyi bir azar yiyeceğini bildiğimden adımlarımı çabuk tuttum. Henüz on sekizine yeni girmiş bu çocuk benim beklide burada ki tek arkadaşımdı.
Ayağımda ki topukluların çıkardığı tıkırtılar eşliğinde basamaklardan inip, meyhane ve üst katı birbirinden ayıran kapıdan çıktım ve gürültülü ortama giriş yaptım. Kulaklarıma her zaman ki gibi türkü ve insan sesleri dolarken iç çekip ezbere bildiğim masaya doğru emin adımlarla ilerledim. Bu sırada üzerime çevrilen bakışları fark etsem de umursamadım
Masanın önüne geldiğimde izin istemeden sandalyelerden birine oturdum ve karşımda ki adama baktım. Yüzünü çevreleyen sakalları çirkin yüzüne korkutucu bir hava veriyordu. Ama yıllar içinde onun her hareketini çözmüş, zayıf noktalarını öğrenmiştim. Ve karşımda ki bu adamın dininde imanının da para olduğunu biliyordum. Paranın kokusunu metrelerce öteden alabilirdi.
"Beni çağırmışsınız?" derken yüzüne cevirdim bakışlarını ama iğrenç bakışları beni rahatsız edince bakışlarımı ondan kaçırıp cevre de dolandırdım ve hemen iki masa ötede duran adamla çok kısa bir an göz göze geldim. Kaşlarımı çatıp bakışlarımı kaçırsam da merakım üstün geldi ve bir kez daha baktım. Oturduğu yerden bile fazlasıyla uzun boyu oldu göze çarpıyordu ve fazlasıyla kalıplı. Bodyguard falan mıydı? Bu nasıl bir vücuttu böyle? Kısa kesimli saçlarına ve sert çene hatlarına bakarken onu incelediğimi fark etmiş olacak ki bakışlarını üzerime dikip kaşlarını çattı. Aynı şekilde kaşlarımı çattıktan sonra alayla gülümseyip bakışlarımı ondan ayırdım ve bir şeyler söylemeye başladığını fark ettiğim patronuma döndüm.
"Bu gece özel misafirler var. Adam gibi söyle."
'Sesimi değiştirecek halim yok ya her zaman nasıl söylüyorsam öyle söyleyeceğim' diye içimden söylensem de çenemi kapalı tuttum ve sadece "Tamam " demekle yetindim. Bu adamın tersine gidilmemesi gerektiğini acı yollarla öğrenmiştim.
"Kim bu misafirler peki? "
"Asker hepsi, iki masa ötede ki adamları görüyor musun? Hah işte onlar, adamların hoşuna gidecek bir şeyler söyle."
Vay demek biraz önce kaşlarını çatan şu izbandut kılıklı herif askerdi. Patronu başımla onayladıktan sonra oturduğum yerden kalktım ve sahnenin yolunu tuttum. Sahneye çıkarken yalaka adamların alkışlarını ve ıslıklarını duymazdan gelip mikrofonun başına geçtim ve her zaman ki kalabalık olan mekana kısaca göz gezdirdikten sonra ön masada ki askerlere ve patrona baktım. Bu gecede onlar için söyleyelim bakalım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMAY
Romance"İzliyoruz " derken sesinde garip bir dalgınlık oluşmuştu. Dudaklarıma bir gülümseme yerleştirirken kemerimi çıkardım ve son kez ona baktım. "Gidiyorum" derken direksiyonda ki elini kaldırıp yüzüme koydu ve sabah evden çıkmadan önce yenilediğim ban...