"Alev abla hadi ama "
"Tamam oğlum patladınız mı? Geleceğim dedim"
"Abla kaç saattir geleceksin. " Okan'ın çıkışı ile gülerek oturduğum yerden kalktım.
"E be kızım çocuklarla çocuk oluyorsun sende "
"Aman be Sultan Abla ne yapayım, seviyorum onları"
"Ay valla onlarda seni seviyor. Bizim oğlan sabah akşam seni sayıklıyor resmen " İlkay ablanın söylediklerine gülerken,
"Neyse ben biraz onlarla oynayayım geleceğim tekrardan " dedikten sonra biraz ilerde top oynayan çocuklara doğru ilerledim. Aklım ister istemez yine ve yine Turan'a gitti. Ne yapıyordu acaba? İyi miydi? Yaralanmış mıydı? Diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Dört gündür ondan tek bir haber bile alamıyordum sabahtan akşama kadar haberlere baksam da tek bir şey bile duymamıştım. İş de bulamamıştım, patronlardan da haber yoktu. Tüm gün beklemek gerçekten yıpratıcı bir şeydi. Her an kötü bir haber alacak olma düşüncesi daha da yıpratıcıydı ama o gün yemekte Turan'a söylediklerim kulaklarımda çınlarken 'Seven katlanır' demekten kendimi alamıyordum. Kabul ediyordum işte, ona geri dönüşü olmayan bir şekilde tutulmuştum. Her an yanında olmak istememin, sesini duymak, görmek istememin ya da her saniye ona bir şey oldu mu acaba diye endişeyle diken üstünde durmamın başka ne sebebi olabilirdi ki?
Onun yanında hızla çarpan kalbim sanki gidişi ile buz kesmişti. Yanında derin derin aldığım soluklarım yavaşlamış, hayat durmuştu sanki. Hiçbir şey keyif vermez olmuştu bana. Sultan Abla falan da bunu fark etmiş olmalı ki dört gündür beni doğru düzgün yalnız bırakmamışlardı. Şimdi de güzel bir Kayseri günün de sokakta onlarla otururken çocuklara söz verdiğim için oyunlara dahil olmaya gidiyordum. Her şeye rağmen aklım da kalbim de buralardan çok uzaktaydı.
İnsanın birini sevmesi böyle bir şeydi galiba? Aklın da kalbin de senin olmaktan çıkıyordu.
"Hadi Alev abla ya ne bekliyorsun"
"Efendim?"
"Ohoo Abla sen iyi misin ya" yanıma gelen on yaşında ki çocuğun saçlarını karıştırırken " Aman be tamam kızmayın geldim işte. Eee ne oynuyoruz bakalım"
"Futbol" erkekler hep bir ağızdan bağırırken kızlardan itiraz sesleri yükseldi.
"Hayır ama ya yakar top oynayalım."
"Futbol oynayacağız "
"Yakar top!"
"Hey hey sakin olun bakayım. Önce yakar top oynayalım böylece herkes dahil olmuş olur, daha sonra sizinle de bir maç yaparız olur mu?"
"Tamam peki"
"Öyleyse önce gruplara ayrılalım bakalım" dedikten sonra hemen gruplara ayrıldık ve oynamaya başladık. Sıcak yaz gününü aldırmadan oynayan çocukların sesi sokağa neşe katarken bende biraz olsun aklımda ki endişelerden kurtulmuş onlarla gülümsemiştim.
"Yakaladım yakaladım" derken üzerime gelen topu tuttum. "
"Ama senin boyun uzun abla ya olmaz ki"
"Tamam benim yakaladığım topları kabul etmeyelim o zaman "
"Kemal mızıkçılık yapma, kuralı bu oyunun"
"Ama boyu uzun"
"Atıf'ın da boyu uzun o da sizin ekipte "
"İyi be tamam" iki çocuğun atışmasını keyifle izledikten sonra oyun kaldığı yerden devam etti ve en sonun da benim olduğum grup oyunu kazandı. Nefes nefese kaldırıma oturmuştum ki bir anda etrafımı saran erkek çocuklarına baktım ve gülmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMAY
Romance"İzliyoruz " derken sesinde garip bir dalgınlık oluşmuştu. Dudaklarıma bir gülümseme yerleştirirken kemerimi çıkardım ve son kez ona baktım. "Gidiyorum" derken direksiyonda ki elini kaldırıp yüzüme koydu ve sabah evden çıkmadan önce yenilediğim ban...