Sabahın erken saatinde çalan telefonum beni uykumdan koparırken uyanmak istemeyen yanım yastığı kafama kapatıp yatmayı tercih etti fakat itinayla susmayan telefon çalmaya devam ediyordu. Dudaklarımın arasında bir küfür mırıldanıp kafamı yastığın altından çıkarıp biraz doğruldum ve uzanıp komidinin üzerinde ki telefonu elime aldım. Kimin aradığına bakmadan cevaplandırırken sesim uykulu ve fazlasıyla huysuz çıkıyordu.
"Ne var?"
"Sana da günaydın. Bir saate attığım adrese gelirsen iyi olur. Sen işe gitmeden konuşmamız gerekenler var." Turan Yüzbaşı'nın sesini duymamla telefonu kendimden biraz uzaklaştırıp telefonda ki ismine baktım ve utançla yüzümü buruşturup yatakta doğruldum. Uykumun bir anda tamamen açılmıştı.
"Emriniz olur Yüzbaşı." Dedikten sonra bir şey söylemeden kapanan telefona kısa bir bakış attım. Yataktan kalkmak için doğrulacaktım ki gelen mesaj sesi ile tekrar telefona döndüm ve gönderdiği adrese baktım. Kesinlikle hiç bilmediğim bir yerdi.
Daha fazla vakit kaybetmeden yataktan hızlıca kalkıp toparladım ve banyoda ki işlerimi de hallettikten sonra odaya geri dönüp dolabın kapağını açtım. Bu gece patronun odasına gireceğim için siyah bir şeyler tercih etmeye karar verdim. Dolabımda ki siyah dar deri görünümlü pantolonu alıp giydikten sonra üzerine beyaz geniş bir tişört geçirip, tişörtün eteklerinin ön kısmını içine geçirdim. Üzerime gece işten çıkacağımı bildiğim için bir ceket aldım. Nerdeyse belime kadar uzanan sarı saçlarımı salaş bir örgü yapıp yan tarafıma bıraktım ve afif bir makyaj yaptıktan sonra çantamı ve telefonumu alıp, dün giydiğim ayakkabılarımı ayağıma geçirip hızla evden çıktım.
Geç kalmamak için mahallede ki taksi durağına koştum ve taksilerden birine atlayıp adresi söyledim. Yaklaşık kırk dakika sonra verdiğim adrese geldiğinde içim yana yana ücreti ödeyip oldukça ıssız olan sokakta indim. Burası kesinlikle bizim mahalleden daha berbat bir yerdi. Etrafta binaların çoğu döküntüydü, tedirgin bir şekilde çevreye bakarken çoktan yirmi dakika geç kaldığımı fark ettim.
Koluma dokunan elle irkilirken hızla arkamı döndüm ve ekipten Sinan'ı gördüm.
"Buradan" derken bir şey söylememi beklemeden hemen yan tarafta ki binaya girdi bende peşinden ilerledim. Başıma bir bela almıştım zaten ve dün gece saatlerce düşünüp her şeyi oluruna bırakmaya karar vermiştim. Ne olacaksa olacaktı.
Dakikalar sonra bir kapıdan geçip geniş bir alana girdiğimizde oda haline getirilen yere baktım. Köşede iki tane üçlü koltuk, büyük bir televizyon vardı. Hemen ilerisinde büyük bir masa ve etrafında bir sürü bilgisayarla, dosyalar. Masanın başında oturan adamların bizim girmemizle birlikte bize dönmesiyle etrafa bakma işini bir tarafa atıp onlara doğru ilerledim ve bir baş selamı verdikten sonra masada ki boş sandalyelerden birine oturdum.
"Geç kaldın."
"Burayı bulmak zor oldu. Beni neden çağırdınız? "
"Konuşmamız gerekenler var. "
"Dün her şeyi konuştuk diye biliyorum."
"Sana birkaç ekipman vereceğiz." Cenk'in elinde ki küçük cihazları önüme bırakması ile başımı yana çevirip tepemde konuşan Cenk'e baktım.
"Bunlar ne?" derken önümde ki küçük şeylerden birini elime alıp incelemeye başladım.
"Kamera ve dinleme cihazları"
"Bunları meyhaneye yerleştirmeni istiyoruz. Tabi sana da bir cihaz takacağız." Yanıma gelen Turan Yüzbaşının uzanıp elimde ki küçük şeyi aldıktan sonra ben ne olduğunu anlamadan uzanıp saçlarımı bir kenara çekti ve küçük cihazı kulağıma yerleştirdi. Bana dokunan sıcak parmakları ile nefesimi tutmuş beklerken birkaç saniye sonra geri çekilen adamla birlikte yavaşça nefesimi bıraktım ve bir şeyler söylemeye başladığını fark edip, onu dinlemeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMAY
Romance"İzliyoruz " derken sesinde garip bir dalgınlık oluşmuştu. Dudaklarıma bir gülümseme yerleştirirken kemerimi çıkardım ve son kez ona baktım. "Gidiyorum" derken direksiyonda ki elini kaldırıp yüzüme koydu ve sabah evden çıkmadan önce yenilediğim ban...