Arabada derin bir sessizlik vardı. Bakışlarım sürekli ön koltukta oturan Turan'a kayıp duruyordu. Varlığını derince içime çekerken bir süre de yalnız kalmam gerektiğini hissettim. Onu kaybettiğimi düşünmek daha sonra yanıma gelmesi. Bir iki gün içinde olan her şey beni öylesine sarsmıştı ki, en azından bir duş almalıydım. Berbat göründüğümü biliyordum ve öylede hissediyordum.
Araba Kayseri sokaklarında yavaşça yol alırken aslında herkesin Turan'a sormak istediği sorular olduğunun farkındaydım ama nedense kimse konuşmuyordu. Galiba herkes de geride kalan saatlerin yorgunluğu vardı. Bakışlarım akıp giden yoldan tekrar Turan'a kaydığın da onunla göz göze geldim. Başını arkaya cevirmiş bana bakıyordu. Gözlerim onun gözlerinde takılı kalırken kendimi gülümsemeye zorladım ama içimde şiddetli bir ağlama isteği vardı. Onu kaybettiğimi düşünmüştüm, onu kaybetmekten korkmuştum ve onu kaybetmekten korkuyordum. Bu korku şuan her şeyden ağır basıyordu.
Turan hayatıma girdiğin de her şey bir şekilde yoluna girmişti, hayatım yolundaydı, mutluydum, artık yalnız değildim. Ama çok kısa bir an onun artık yanımda olmadığını düşündüğümde sanki dünya siyaha boyanıyordu. Yıllar önce Kayseri'ye yeni geldiğinde ki o mutsuz, yalnız ve korkmuş Umay'a dönüyordum. Geride kalan geçmişimin bir cığ misali üzerime yıkıldığını hissediyordum.
"Kürşat baba, beni evime bırakır mısın?" derken bakışlarımı Turandan zorlukla çektim. Eve gitmek, bir duş alıp kendim toparlamak istiyordum. Turan'ın iyi olduğunu, sorun olmadığını sindirmem gerekiyordu.
"Kızım bu halde evine gitme."
"Evet yavrum gel bir kahvaltı yapalım sonra evine geçersin." Nilay anneye bakarken kendimi gülümsemeye zorladım.
"Gidip bir duş alıp üzerimi değiştirmek istiyorum" dedim sessizce. O kadar bitkindim ki aslında konuşmaya bile mecalim yoktu.
"Ama sonra çık gel olur mu? Kahvaltı için seni bekliyor olacağız" diyen kadını başımla onaylamakla yetindim. Turan'ın sessizliği dikkatimi çekse de ona bir bakış atıp önüme döndüm ve dakikalar sonra evimin önünde duran arabayla birlikte herkese veda edip hızlıca arabadan indim. Kendimi çok garip hissediyordum, sanki tüm bedenimde ki enerji boşalmış gibi.
Arkamı dönüp apartmandan içeri girdiğim de giden arabanın sesi ile dik tutmaya çalıştığım omuzlarım çöktü ve elimi merdiven korkuluğuna koyup duraksadım. Derin, titrek bir soluk aldığım da kolumu saran parmaklar ile irkilip arkamı döndüm ve Turan ile göz göze geldim.
"Turan?" derken şaşkınlıkla ona baktım, gitmemiş miydi?
"İyi misin?" dediğin de sorusunu es geçip, "Sen neden gitmedin? Ben duş alıp gelecektim" dedim.
Beni belimden kavrayıp kendisine çekti ve sıkıca tuttu. İki yanda sallanan ellerimi onun göğsüne koyarken, başımı kaldırıp yüzüne baktım. Kaşları çatılmıştı, her zaman ki gibi..
"Seni bu haldeyken yalnız bırakabileceğimi mi düşündün?" dediğin de, "Ben iyiyim" dedim, dudaklarıma bir gülümseme yerleştirirken.
Sanki mümkünmüş gibi kaşları daha çok çatıldı. "Evet, iyisin. Ayakta zor duruyorsun, yüzün de bembeyaz." Dediğin de derin bir soluk aldım. Ne diyebilirdim ki.
"İyiyim, bir duş alıp geleceğim. Hadi sende gidip bir duş al, görevden yeni döndün zaten" derken üzerinde ki askeri üniformasına baktım. Mesleğinin ne kadar zor olduğunu bir kez daha iliklerime kadar hissettim.
"Tamam sen duş al birlikte bize geçelim"
"Saçmalama, yeni geldin görevden yorgunsun. Ben gelirim"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMAY
Romance"İzliyoruz " derken sesinde garip bir dalgınlık oluşmuştu. Dudaklarıma bir gülümseme yerleştirirken kemerimi çıkardım ve son kez ona baktım. "Gidiyorum" derken direksiyonda ki elini kaldırıp yüzüme koydu ve sabah evden çıkmadan önce yenilediğim ban...