Bölüm.1: Sükûnet Çığlığı

1.9K 56 28
                                    

Günümüz MV 1822



Zümrüt Kraliçe hızlı adımlarla saray koridorunu geçti. Elindeki parşömen parçasını sıkıca tutuyordu, mektubu okur okumaz çalışma odasından fırlamıştı. Kapısındaki muhafıza ordu komutanlarının ve konseyin toplanması emrini vermişti. Koridorda yankılanan sert adım seslerine eşlik eden ve askerlerinin ona hayran bakışlarla bakmasına sebep olan gece mavisi, kadife pelerinin eteklerinin uçuşmasıydı.. Koyu kahve, dalgalı saçlarının uçuşmasıyla etrafa yayılan papatya kokusu onu eşsizleştiriyordu. Koridorun sonundan sola döndü ve hızla merdivenleri tırmandı. Yukarı tırmandıkça çocuklarının neşeli sesleri daha da belirginleşir oluyordu. Kısa bir anlığına durdu. Sakinleşmek için nefes aldı. Kızının neşeli çığlığını duyduğunda gülümsedi. Kahverengi saçları arasından ihtişamlı tacını çıkardı ve merdivenlerdeki camın önüne, mumun yanına, koydu. Ardından merdivenleri çıkmaya devam etti.

En üst kata vardığında oğlunu tahta beşiğindeki kardeşiyle oynarken buldu.

"Roy." dedi Kraliçe. Prens ve minik prenses annesine dönerken Roy koşarak annesine sarıldı. Beşikteki minik ise ellerini kaldırarak konuştu.

"Anne gelmiş."

Zümrüt Kraliçe oğluyla beraber beşiğin yanına ilerleyip kızını kucağına aldı. Ardından ilerideki koltuğa oturup oğlunu da dizine oturttu. İkisini de öpücüklere boğduktan sonra konuştu.

"Bir süre Güney Kulesinde kalmanızı istiyorum. En kısa sürede yanınıza geleceğim ve ardından söz verdiğim gibi babanızın yanına gideceğiz."

Roy'un suratı asılırken başını aşağı yukarı salladı. Artemisia odaya girmişti. Kraliçesinin işaretiyle iki çocuğu da alarak avluya götürmek için uzaklaştı. Caelia ayağa fırladı. Hızla merdivenleri inerken tacını almayı unutmadı, başına yerleştirdi ve Bahar Odası'na girdi. O girdiğinde ayağa kalkan konsey üyeleri ve ordu komutanlarına küçük bir el hareketiyle oturmalarını işaret etti. Kendisi ise diğerlerinden daha ihtişamlı olan sandalyeye otururken konuştu.

"Ronestia savaş istiyor. Sınırdaki görevlilerden biri siyah mühürlü bir hançer tarafından öldürüldü. Dün gece yarısında."

"Şehirlerdeki güvenliği arttırma emri verildi Kraliçem. Başkomutana bir mektup gönderdim. Akşama almış olur. Orduyu hazır tutmasını istedim. Veliahtlarınızın güvenliği için saraydaki iki grubu da Güney Kulesine yolladım." dedi yüksek yönetici Mirandus.

"Militum'dan 500 kişilik bir grubun derhal sınır şehirlerine gitmesini istiyorum. Üç yüz kişi Zümrüt'e yüzer kişi de Batı kasabası ve Yeşim'e. Asaros Yönetici Konseyi ile konuş her hangi güçlü bir saldırıya karşı insanları oraya götürebiliriz. Herkes dağılsın ve derhal dediklerimi yapın. Milia sen kal."

Oda boşalırken Milia sabırla bekledi. Kraliçesinin kadehine biraz şarap doldurup uzattı. Caelia bir yudum aldı ve camdan dışarı bakmak için ayaklandı.

"Sanırım artık vakti geldi." dedi sadece, uzunca bir süre konuşmadı. Sessizliği Milia'nın sesi böldü.

"Aphaea'yı birleştirmenin. Önce Buzul'dan başlayacaksın. Sonra ise Kül'e geçeceksin. Zhonia bunu kabul etmeyecektir. Savaş isteyecek."

"Yolculuk en az bir ay sürecek. Ronestia benim burada olmadığımı anlarsa saldırır. Gizli tutmak zorundayız."

"Hem Ronestia'yı hem de Zhonia'yı karşına alacaksın Kraliçe." dedi Milia vazgeçirmeye çalışarak.

"Büyücülere haber ver. Büyüyle gideceğim. Ve endişelenmeyi bırak, bir işe yaramayacak. Yapacağım.. Korumak zorunda olduğum şeyler var."

Milia, Kraliçe'nin sesindeki keskinliği duyunca bir şey demedi ve reverans ederek odadan çıktı.

9 yıllık sükunetin sonunda çığlık duyulmuştu. Sükunetin çığlığı tüm devirlerde felaketlerin habercisi olmuştu.

"Doğa Ana'nın kudreti üzerimizde olsun." dedi genç kadın fısıltıyla.





Zümrüt Kraliçe, kucağına küçük kızını almış sarayın bahçesinde dolanıyordu. Bebeğinin başı göğsüne yaslıydı, minik elleri ise başının iki yanındaydı. Kraliçenin bir kolu bebeğe alttan destek olurken diğer eli ise bebeğinin sırtındaydı. Bebek ne kalın ne de ince olan, koyu yeşil bir battaniye ile korumaya alınmıştı. Kraliçe usulca dudaklarını kızının başına kondurdu. Yıllardır kardeşlerini görmemişti. Kardeşlerinden önce ülkesi, bağımsızlığı, özgürlüğü gelirdi ve onlardan önce ise evlatları. Ronestia eğer gerçekten savaş istiyorsa Zhonia ve Vestia anında oyun dışı kalırdı. Bu savaş ikisi arasında olacaktı. Gölge ve Doğa arasında.

Düşünüldüğünde Ronestia güçlüydü. Hafife alınmayacak kadar güçlüydü. Çok fazla avantajı vardı. İlk doğan o'ydu, dakika farkıyla da olsa en büyük olandı. Kainat varisiydi. Siyah Kan'dı. Zümrüt dışındaki Aphaea halkı onu desteklerdi. Savaşçı bir ırka sahipti. Ordusu epey güçlüydü. Karanlık ırk hiç bir zaman savaş ahlakına uymamıştı. Bundan sonra da uymayacaktı. Gölge kazanırsa güneş sönerdi, karanlık boyun eğer, yaşam biterdi, buz hapsedilir, ateşler söndürülürdü. Ronestia istemese bile bu savaş, meydanda bitmezdi. Onlar gölgeydi ve canları doyana kadar durmaz yaşlı, hamile, çocuk demeden tüm Aphaea'yı katledebilirlerdi. Ronestia duygusuz biriydi. Yaratılışı öyleydi. Siyah Kan'ların duyguları olmazdı. Bu yüzden Kainat varisi ırk onlardı. Hiç bir duyguları tahtlarının önüne geçemezdi. Caelia uzunca bir süre gözlerini kapattı.

Sırf kanını rengi yüzünden yaşadıklarını bir düşündü. Siyah Çağ öncesinde asil soylu tüm kırmızı kana sahip çocuklar doğar doğmaz öldürülürdü. Neyse ki bu gelenek çok eskilerde kalmıştı fakat bu doğduğu andan itibaren bir ölüm denklemine dahil edilmesinin önüne geçememişti. Her gece yatarken sabah uyanamayacağını düşünerek, her sabah kalktığında Ay'ı bir daha göremeyeceğini düşünerek geçen yıllarının puslu anıları zihnine doluştuğunda titredi. Doğa Ana'ya her saniye dua ediyordu. Doğan çocuklarının hiç biri Siyah Kan çıkmamıştı. Çıksaydı da diğerlerinden bir farkı olmaycaktı. Bu Zümrüt Kraliçe'nin küçük yaşlarda kan mührü ile kutsadığı bir yeminiydi. Gelecekte doğacak çocuklarının Siyah Kan olma ihtimali hala vardı ama o yönde daha fazla bir gelişme olmayacaktı. Öyle umuyordu.

Her Asil'in tek bir çocuğu Siyah Kan olabiliyordu. Ve kardeşlerinden birinin bile çocuğu Siyah Kan olursa kendi çocuklarının ölüm fermanı hazırlanmış olurdu. İş Ronestia'ya kalsa başka bir Siyah Kan'a ihtiyaç dahi duymazdı. Ama kanunlar bir veliaht görmek isteyecekti. Kimin çocuğu olduğu önemli değildi. Önemli olan kanının rengiydi. Caelia derin bir nefes aldı ve gözlerini açıp etrafta gezindirdi.

Mevsim ilkbahardı ve bu mevsim Zümrüt Aphaea'nın en güzel olduğu mevsimdi. Huzur ayındaydılar, ilkbaharın en sakin geçen zamanı. Devasa ağaçlar yemyeşildi ve her zamanki gibi oldukça fazla yapraklara sahiptiler. Ve en sevdiği şekilde ağaçların tek bir yaprağı dahi diğer ağaca dokunmuyordu. Ağaçların bu mahremiyetini severdi Caelia. Kimsenin kimseye dokunmadan uyum içinde yaşamasını severdi, Bakışlarını güneşe korkusuzca meydan okuyan devasa ağaçlardan çekti. Ve muhteşem güzellikleriyle baştan çıkaran o çeşit çeşit çiçeklere çevirdi. Doğanın uyumuna aşıktı kadın, Doğa her zaman adil davranırdı. En basitiyle mesela: Birileri çeşitli sebeplerle çiçekleri kullanmak için çiçekleri öldürürdü. Doğa'nın adaletidir ki sen öldüğünde de o çiçekler gömülü olduğun toprakta coşkuyla açar yaşardı. Bu dengeye aşıktı Caelia her şeyden çok belki de. Derin bir nefes aldı Kraliçe.. Gücü nefesinde hissetti. Dövmelerinin parıldadığını gördü. Kendinden emin bir şekilde attığı her adımda toprakta canlanan çiçekleri duydu. Ağaçların yeşillerinin daha da yeşilleştiğini.. Aldığı nefesi vermek için başını yukarı kaldırdı. Ve olabildiğince ağır bir şekilde nefesini dışarı verdi. Kraliçenin nefesi dağılırken nefesinde dolaşan altın parıltılarının, çiçek polenlerinin, yaprakların küçük parçalarının var oluşu kutsal bir görüntüydü adeta..

Caelia bu Sükunet Çığlığı'nı nasıl karşılayacağını da, Karanlık'la nasıl savaşacağını da, çocuklarını nasıl koruyacağını da biliyordu.

İçindeki güç onun inancında en kutsalıydı.

Caelia Ronestia'yı en güçlü yanıyla yenecekti.





Kraliçe yeni uyuttuğu kızını yavaşça beşiğe yatırırken Milia hızla odaya daldı.

"Milia yavaş! Yeni uyuttum." diye bağırdı Caelia fısıltıyla. Milia derin bir nefes aldı ve bebeğini beşiğe koymasını bekledi. Caelia kızının üzerini örttükten sonra. Büyük yatağa oğlunun yanına gitti ve son kez onunda açık bir yeri kalmadığına emin olduktan sonra Milia'nın peşinden küçük koridora çıkıp kapıyı yavaşça kapattı.

"Bir dakika bekle. Artemisia'yı çocukların yanına göndereyim sonra tamamen seni dinleyeceğim." dedi ve en güvendiği yardımcılarından olan kadına seslendi. Onun odaya girdiğine emin olduktan sonra Milia'ya döndü.

"Saat gece yarısını geçti Milia. Acil bir şey mi var? Ronestia yine mi saldırdı?"

"Evet. Ama bu sefer bize değil. Yaz Güneşi söndü Caelia. Güneş Hanlığı düştü. Yaklaşık 4 saat önce. Bir karga yollamışlar. Mektup konsey başkanında, toplantı için seni bekliyorlar. Korktuğumuz şey başımıza geldi. Karanlık Yükseliyor..."


⚜

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Zümrüt Taç ⚜ Hükümdar Serisi IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin