Bölüm.52: Affetmek

92 9 0
                                    

"BU BÖLÜM SOL YANLARINDAKİ SIZIDA SIKIŞIP KALMIŞ İKİ KÜÇÜK KIZ ÇOCUĞUNUN KELİMELERE SIĞINDIĞI ANDIR."

Orta Aphaea, Ortus, Işık Sarayı MV 1804 (Zhonia 3, Vestia bir kaç aylık, Ronestia ve Caelia 8 yaşında)

Prenses Zhonia, sarayın beyaz koridorunda taht odasına ilerliyordu. Annesi çağırmıştı. Biraz da korkuyordu. Ama ablası Caelia'nın orada olacak olmasına güveniyordu.

Kapıya ulaştığında askerler içeri girip Kraliçe'ye haber verdiler. Ardından küçük kız taht odasına alındı. Kızıl-gri tüylü kanatları sırtında kapalıydı.

Minik adımlarla tahta yaklaşıp annesine reverans yaptı ve durdu. Kraliçe'nin yüksek sesiyle sıçradı.

"Sana uçmayacaksın demedim mi ben! Emirlerime karşı gelirsin, iyice şımarık bir çocuk oldun sen! Konuş! Neden emirleri çiğnedin!"

Kraliçe Meira kontrolünü kaybettiğini düşünerek sakinleşmesi gerektiğini kendine hatırlattı. Zhonia başını kaldırmadan kısık sesle cevapladı.

"Ama anne- "

"Kraliçem." diye düzeltti kadın. Bağırmıyordu ama sesi fazlasıyla keskindi.

"K-kraliçem. Ama kardeşlerim içinde kanatları olan bir tek ben varım. Bunun bir nedeni olmalı. Ben özelim- "

"Kim söylüyor bu saçmalıkları sana. Özel falan değilsin sen." dedi tehditkârca kadın tahtından hızla kalkarak kızının yanına adımlarken Zhonia birkaç adım geriledi.8 yaşında olan Caelia hızla fırlayarak kardeşini arkasına aldı.

"Özel olan Ronestia. Gelecek Kraliçe'niz. Sizin gibi eksik kan değil benim kızım. Kanı çok değerli. Siz özel falan değilsiniz. Değersiz birer canlısınız sadece, siz de öyle beşiğindeki Vestia da öyle. Anladınız mı beni." dedi sertçe.

"Zhonia, Kül Aphaea'ya sürgüne gönderileceksin. Yeter bu şımarıklığın. Orada seni eğitmesini bilirler. Sizin gibi eksik kanlarla uğraşacak vaktim yok. Kızımla ilgilenmek zorundayım." dedi çıkmalarını işaret ederken. Taht odasından çıkar çıkmaz kapıda onları Kül Konsey başkanı karşıladı.

"Prensesim. Sizi topraklarımıza götürmeye geldim. Siz de isterseniz eşyalarınız arabaya yüklendi." dedi adam başını eğerek.

Caelia, kardeşine sarıldı.

"Güçlü ol Zhonia. Hem orası senin için daha iyi. Kimse sana kötü davranmayacak. İstediğin kadar oyun oynayabilirsin. Hatta..."dedi kalanını ise fısıldadı.

"Uçabilirsin." Ardından ses tonunu tekrar yükseltti.

"Değil mi Lord Krinoas?" dedi adama dönerek.

"Evet majesteleri." diye karşılık verdi adam da. İki prensesin vedalaşmasını sabırla bekledikten sonra Zümrüt Prensesi geride bırakarak ilerlediler.

Lordun elini sıkı sıkıya kavramış olan Zhonia konuştu.

"Sahiden de özel değil miyim ben? Değersiz miyim? O zaman neden kanatlarım var ki?" diye sordu adama.

Lord, şefkatle gülümsedi.

"Sana bir sır vereyim Zhonia, benim güzel kızım. Her çocuk çok değerlidir. Bir mücevher gibi. Çünkü her birinin içinde saklı cevherler vardır. Hem ayrıca sen çok özelsin." diye fısıldadı adam.

"Çünkü Anka seni varisi seçti. Bu yüzden kanatların var."

 ⚜  

Günümüz

Caelia, annesinin mezarının üstünde duran kocaman heykeli süzüyordu yavaşça. Sonunda bakışlarını çekti kristal ve altından yapılan heykelden. Temkinli adımlarla heykelin durduğu büste ilerledi.

Kapının kilidini açtıktan sonra içeri girip mermer tabutun durduğu taşa yaklaştı. Kenarına oturdu tereddütle.

"Merhaba anne." dedi sesinin titremesine engel olamayarak.

"Bu sana ilk anne diye hitap edişim galiba..." diye devam etti. Gözyaşlarının akmasına izin verip duygusunu sahiplenirken.

"Anne...Çok garip geldi birine bunu söylemek. Ben de anneyim artık. Anlamının ağırlığı o kadar fazla ki bazen taşıyamayacağım diye ödüm patlıyor...Ama bir konuda çok gurur duyuyorum kendimle. En azından bugüne kadar taşıyabildiğim için...Benim çocuğumun canını yaktılar anne... Benim... oğlumun... canını yaktılar... Ama ben senin gibi onun canını yakan değil. Onu koruyan oldum. Kucak açan, seven, sarmalayan... Çünkü ben anneyim..."

Hıçkırığını bastırmaya çalışarak kasıldı. Ama dayanamadı ve sarsılmaya başladı. Acı bir çığlık koptu dudaklarından.

"Neden ya? Neden be kadın? Neden sadece o? Neden sırf kanımız kırmızı diye bizi reddettin!"

Uzun uzun ağladı kadın. Bedeni yorgunluktan sızlayana kadar. Gözleri acımaya başlayana kadar. Sonra durdu ve tekrar tabuta baktı.

"Özür dilerim.
Gelmek isteyip
Gelemediğim her dakika için...

Özür dilerim,
Söylemek isteyip
Sustuklarım için...

Özür dilerim,
Ağzıma gelen soruları yutup
Sessiz kaldığım için...

Bin kez özür dilerim,
Oraya gelip bağıra bağıra,
Hıçkıra hıçkıra ağlayamadığım için...

Hiç durmadan özür dileyebilirim,
Düşüp düşüp kalkamadığım
Her zaman için,
Seni düşünerek ağladığım,
Her dakika için...

Senden değil,
Kendimden özür dilerim.
Canımı yakmana izin verdiğim için..
Kendimden bin kez özür dilerim..
Başka birine ihtiyacım olmadığını çok geç fark ettiğim için..."

"Seni asla affetmeyeceğim. Seni asla ama asla affetmeyeceğim. Bize her bakışından nefret aktığı için, onu kucağına aldığın için, elini tuttuğun, hayatı öğretmeye çalıştığın için ve yaratanın her dakikası bizi bir köşede tutmaya çalıştığın, hiçbir şey yapmadan öldürdüğün için. Umarım şu an huzurlusundur. Gururlusundur... Çünkü az kaldı anne. Sona çok az kaldı. Kızınla birlikte seni de sonsuza kadar atacağım içimden... Kalbimden... Çünkü ben anneyim... Hiçbir zaman taht için, taç için savaşmayacağım...Eğer konuşabilseydin utanç duyduğunu söylerdin eminim. Ben asla utanmıyorum. Anne olduğum için, üç kırmızı kanın annesi olduğum için asla ama asla utanmayacağım. Ben, onların annesi kalabilmek için savaşacağım. Ruhumu sonsuza kadar özgürleştirebilmek için..."

D.V.                 Hayat KOÇ

Zümrüt Taç ⚜ Hükümdar Serisi IHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin