KORUMA

134 12 1
                                    

Güneşin doğmasıyla ben de uyandım. Eylül hala uyuyordu. Üstümde siyah bir kapşonlu vardı. Aklım dün geceye gitti. Dün gece ben ne yaptım yaa. Yanlış anlarsa ne yapacağım. Yattığım yerden doğruldum. Doğrulmamla ağzımı sonuna kadar açmam bir oldu. Yerde Ece yatıyordu. Altında kalın bir yorgan üstünde ince bir pike. Bu kız iyi değil. Benim yerime onu yatırmalılardı. İçeri hemşire girdi.

- Daha iyi misiniz?

  Şimdi bu hemşire Ece'yi yerde yatarken görmedi mi? Parmağımla Ece'nin olduğu yeri gösterdim. Hemşire kafasını otarafa çevirdi ve gözlerini kocaman açtı. Demekki görmemiş. Hemen Ece'yi dürttü.

- Hanımefendi, hanımefendi. Kalkın burası sizin yeriniz değil. Lütfen odanıza gidin.

Oda?

- O neden odaya gidiyor?

- Dün gece sakinleştirici vurduk ama gece yine kalkıp etrafı yıktı. Zar zor odasına götürdük. Demekki gece uyanıp buraya gelmiş.

Ben o gürültüyü uyanmadım mı? Enteresan.

- Noluyor burada.

Eylül uykulu gözlerle hemşire ile Ece'ye bakıyordu. Ben de Eylül'ü tepkisini görmek için uzun bir süre Eylül'e baktım. Ama o şaşırmamıştı. Ayağa kalkıp Ece'yi kucağına alıp kapıdan çıktı. Hemşire de arkalarından bakakaldı. Bu kız sabah sabah bu gücü nasıl buluyor anlamıyorum. Hemşire bana dönüp:

- Taburcu olabilirsiniz. Çıkış işlemleriniz yapılmıştır.

Kadın çok şaşırmıştı. Sakin durmaya çalışıyordu ama kendini sıkıyordu. Üstümdeki kabloları çıkardı ve gitti. Üstümü giyip dışarı çıktım. Eylül ile Ece'yi beklemeye başladım. Onları beklerken köşede oynayana çocukları izliyordum. Herkes çok mutluydu ama biri hariç. O oturmuş yüzü asık bir şekilde diğerlerini izliyordu. Yanımda kantin vardı. Oraya gidip büssürü çikolata aldım ve çocukların yanına gittim. Herkes başıma toplanmıştı. Yine biri hariç. Oturduğu yerden bize bakıyordu. Çocuklar çikolataların aldıktan sonra oyunlarını oynamaya devam ettiler. Oturan çocuk hala bana bakıyordu. Yanına gidip oturdum. Elimde kalan çikolatayı ona verdim. Çekine çekine elimden aldı. O çok tatlıydı. Elimi uzatıp:

- Ben Ahsen. Ya sen?

Çocuk gözlerime bakıyordu. Elim havada kalmıştı. Çok ayıp.

- Peki konuşmayı sevmiyorsun galiba.

Yanımıza bir kadın geldi.

- Kaan sen burada ne yapıyorsun. Elindekide ne?

- Çikolata.

Kadın bana döndü.

- Merak etmeyin ona zarar verme gibi bir niyetim yok. Sadece diğerleriyle niye oynamadığını merak ettim.

- O konuşma engelli. O yüzden diğerleri gibi rahat bir şekilde oynayamıyor.

İçim burkulmuştu. Neyse ki işaret dilini biliyordum. Ona "Arkadaş olalım mı?" diye sordum. Kafasını evet şeklinde salladı. Elimi tekrardan uzattım. Bu sefer tutup aşağı yukarı salladı.

- Ranaaaa.

Ses gelen yere döndüm. Eylül ile Ece vardı. Ama ayriyeten 3 kişi daha. Alper'i tanıyordum. Ama diğer iki kişi. Yok çıksramdım. Çocuğa dönüp bay bay yaptım oda bana aynısını yaptı. Sonra diğerlerinin yanına gittim. Tanımadığım iki kişiye ser bir şekilde bakıyordum. Yüz ifadem ciddiydi.

- Ahsen kes şunu onlar Alper'in arkadaşları.

Yüz ifadem anında değişti. Elimi uzatıp "Ben Ahsen Rana siz kimsiniz?

- Mert Ali ve Mert Can.

Bunlar ikiz bence
Ama hiç benzemiyorlar. Belki çift yumurta ikizleridir.

- İkiz misiniz?

Hayır, dedi Mert Can. Artık ona MC diyeceğim. Adı uzun. Ama diğerine artık bulacağız bir şey.

- Tanışma faslı bittiğine göre eve gidelim. Ben AÇIMMM.

- Ne zaman doydun ki.

- Hiçbir zaman.

Arabalara bindik. Alper'i kolundan çekip arabama soktum. Eylül MC'ye kafasını arabaya göstererek binmesini söyledi. Wöw bunlar ne zaman tanıştı ya. Bu kadar yakın olmaları için az bir zaman vardı. Ama bu az zamanda bu kadar yakın olmazlardı. Ya da ben çok fazla büyütüyorum. Nede olsa bende aynısını yaptım. Yola çıktık.

- İşaret dili biliyor musun?

- Evet. Bir gün konuşmak istemem diye öğrenmiştim.

- Gerçekten değişik bir kızsın.

- Hayır. Bende diğer kızlar gibiyim. İşaret dili bilmem bunu değiştirmez.

Güldü. Ben de güldüm. Bugün çok fazla kişiye dokundum. Eve gittiğimizde herkesi mutfağa soktum. Yalnız yemek yapamam ben. Herkes görevlerini öğrenince işe koyulduk. Ben bir süre sonra kaytardım. Çünkü ben sadece yerim. Yemek olduktan sonra sofrayı hazırlamak bana düştü. Çünkü ben kaytardım. Neyse yemekleri yedik fln Alper'i odama çıkardım. Kapıyı kilitledim ve köşede duran koltuğa oturttum.

- Seninle arabada konuşacaktır ama hızlı sürmek zorundaydım çünkü

- Açtın.

- Çok zekisin. Leb demeden Çorum. Neyse. Beni niye bu kadar iyi tanıyorsun.

- Bayıldığında anneni gördün demi.

Ne. O nasıl.

- Sen nasıl?

- Bak ben bir çok şey biliyorum. Senin, arkadaşların ve aileniz hakkında. Hastanede neden anneni görmedim diye düşünmedin galiba.

Aslında evet. Annem neredeydi.

- Annem niye hastanede değildi.

- Hala farkında değil misin. Sana büyük bir oyun oynanıyor ve bunun farkında değilsin.

- Ne.

- Baban seni öldürmeye çalışıyor annen ve abin ortadan kayboluyor. Durmadan beyaz ışık görüyorsun. O eve o kadar kafayı taktınki bunları görmedin bile.

- Neyi görmedin.

- Ölüme doğru koştuğunu. O kadar hızlı koşuyorsun ki kimse sana yetişemiyor. Ve bunu fırsat bilenler senin için harika sürprizler hazırlıyor. Ve tabii sende bunlara kanıyorsun.

- Ben yakın zamanda ölücek miyim?

- Sen ciddi misin?

Anlattığı şeylerden bunu anladım. Ne yapabilirim.

- Bak, buraya seni korumak için gönderildim. İşler daha fazla kötüye gitmesin diye. O yüzden mümkünse yanımdan ayrılma. Gözümün önünde dur.

- Nerden ve kim gönderdi.

Bunu duyunca hastanedeki yüz ifadesini aldı. Bana bir şey söylemek istiyor ama söylememesi gerek.

- Benden ne saklıyorsun. Benim hakkımda benim bilmediğimi sen nasıl biliyorsun. Ben kimim?

-Ahsen bak.

- Sus. Sadece sus. Çünkü daha fazla duyamayacağım. Ne biliyorsan onu yap. Bizi mi koruyacaksın. Koruyun. Ama bunu canımı ve arkadaşlarımın canımı yakmadan yapın. Lütfen.

Gözlerimden yaşlar süzüldü. Neden benim hakkımda hu kadar bilgiye sahip. Ben kimim. Benim bilmediğim şey ne. Ellerini yüzüme götürdü. Gözyaşlarımı sildi.

- Tamam. Ama beni sinir etmiceğine söz ver.

Ben nediyom bu nediyo ya. Dizine vurdum. Dizini tutarak geriye doğru zıpladı.

- Orasını bilemem. Nede olsa beni sinir eden insanlara bir şey yapmadan duramıyorum. Biliyorsundur gerçi sen.

- Bilmem mi.

Kapıyı açıp aşağıya indik. Ama bir sıkıntımız vardı. Aşağıda kimse yoktu. Ben bunlarla başa çıkamayacağım. Kendimi bir yerden aşağı atıcam ama bu kaldırımdan olucak galiba. Yanımda KORUMAM varken.

Tuhaf BelaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin