Havamı atıp içeri adımladım. Diğerlerinde girmeye başlamıştı. Bunlar ya benim odama girerse. Özellikle o Merkür'ün Paraziti. Ya da şuan benim odam hala duruyor mu? Ayaklarım merdivenlere gidecek oldu. Ama kendimi dizdinledim. Yapabilir miydim? O odaya girebilir miydim? Düşüncelerimi Rüzgar'ın sesi bozdu;
- Oraya çıkmayı düşünüyorsrn demi?
- Düşünüyorum ama sadece düşünüyorum. Burası her şeyin başladığı yer ve ben endişeliyim. Ya buraya zarar gelirse ya bir daha göremezsem. Bu eve gerçekten bağlandım.
- Sana yardım etmemi ister misin?
Başımı hafifçe aşağı yukarı salladım. Elimi sıkıca tuttu ve merdivenleri çıkmaya başladık. Başladık ama neden herkes bize bakıyor. Hayır yani bakacak başka yer mi yok. Koskoca ev. Kapının önüne gelmiştik. Rüzgar durup bana baktı. Cidden Rüzgar, bu kadar duygusal bir insan değilim ben. Rüzgar'a gülümsedim. Bakışlarımı yüzünden ayırmadan. Kapıyı açtım ve ardına kadar ittim. İtmemle yüzüme doğru konfeti batladı. Geriye doğru adımladım.
- İYİKİ DOĞDUN AY'IN KRALİÇESİ. İYİKİ DOĞDUN AY'IN KRALİÇESİ. İYİKİ DOĞDUN İYİKİ DOĞDUN MUTLU YILLAR SANAAA.
Karşımda Ece, Eylül, Mertcan ve Mert Ali vardı. Tabi gerçek isimleri oysa. Boş boş yüzlerine bakıyordum. Ece parmağını burnumun altına tuttu.
- Kız nefes almıyor
Eylül bana yaklaşıp hafif aama çokta hafif olmayan bir tokat attı. Derin bir nefes aldım.
- Ödüm götüme kaçtı insan bir haber verir.
- He Ahsen sürprizi haber verecektik.
- Siz eve nasıl girdiniz?
- Evini ikna etmek zor oldu.
Evin içinden kahkaha uğuldandı.
-Bka bir de gülüyor. Ödeticez bunu haberin olsun.
- Bu pasta niye.
- Doğum günün için.
Telefonu çıkarıp tarihe baktım. 3 Ocak. Bugün doğum günüm. Tarih takip etmeye vaktim mi var benim. Hem ben doğum günümün kutlanmasını sevmem.
- Doğum günümün kutlanmasını sevmediğimi biliyorsunuz.
- Evet ama bugün resmi olarak Ay'ın Kraliçesisin.
- Ben zaten resmi olarak Ay'ın Ktaliçesiydim.
- Ama onlar bilmiyordu.
İşaret parmağını arkama doğru uzattı. Başımı oraya çevirdim. Herkes hayretle bizi izliyordu. Gözüme Merkür'ün Paraziti takıldı. Ne güzel de çıldırıyor ama.
- Neyse yiyek bari. Açım.
- Ne zaman toksun ki.
Ece'ye kahkaha atıp mumları üfledim. Pastayı alıp hızlı adımlarla mutfağa koştu. Tek ben aç değilim bu evde.
....................Şuan Rüzgar ile tartışıyorduk. Konumuz Merkür'ün Parazitinin üstüne bir şişe vişne suyu dökmem. Hak etmişti ama. Ne demek benim sevgilime yavşamak. Çakma sarışın saçlarını yonmadığıma dua etsin. Bu arada her şeyi hatırladım. Ben Ay'ın Kraliçesiyim ve Rüzgar benim sevgilim. Bunları zaten biliyorduk. Ay işgale uğramaya başlamış ve annemgil beni dünyaya göndermeye karar vermiş. O zamanlar daha prensesim tabi. Mavi Sakal'ı da benim yanıma gözetleme için göndermişler. Mavi Sakal da zihnimi silöiş. Mal bu yemin ederim. Neden silesinki. Geri dönemden korkmuş. Tabi dönem. Tuhaf evde dönüşüme uğrayıp canavara dönüşebiliyormuş. Ama beni dinlediği ve ben olmadığım için hiçbir şey yapmamış. Ay da yok olma eşiğine gelmiş. En önemlisi Ay Taşını çalmışlar. Ve görevimiz Ay Taşını bulmak. Ay Taşı Ay'ın yaşanmak için bir yer haline getiren taş. Koruyo filan işte. Ben de bilmiyom. Küçüklüğümden beri bu konuyu sıkıcı bulmuşumdur. Ama ben ne yapıyorum. 1 şişe vişne suyunun kavgasını. Ha bir de Mertcan'ın adı Ateş. Mert Ali'nin adı Toprak. Bunlarda Eylül ile Ece'nin sevgilileriymiş. Adlarından dolaylı olarak zaten birlikte olmamız lazımmış. Onlar bize mana katıyormuş. Bizi daha da güçlü yapıyolarmış. Arkamdan baya iş dönmüş. Ece ile Eylül'le zihnim silinmeden öncede arkadaşmışız. beni yalnız bırakmak istememişler. Yalan babada normalde suçluymuş. Bundan laf almak için böyle bir şey yapmışlar. İşleri bitince de öldürmüşler. Teşkilat gerçekmiş. Ben o da yalan çıkar sanıyordum. Neyse. Bu hırsızlar taşı dünyaya kaçırmış. Bu kadar salak olabilir. Zaten ben oradaydım. Şimdi de dünyaya dönmek için hazırlık yapıyoruz. Bir yandanda Rüzga rile tartışıyordum.
- Of YETER. SUS ARTIK.
- BANA SESİNİ YÜKSELTME.
- NEDEN, SANA YALAKLANMASI HOŞUNA MI GİTTİ.
Bana keskin sinirli bakışlarını gönderdi. Hızlı adımlarla bana yaklaşmaya başladı. Bende aynı şekilde geriye. Sırtım soğuk duvara değdiğinde durmak zorunda kaldım. Sonuncusu söylemem lazımdı galiba. İki elini duvara koyup beni arasına aldı. Konuşmuyorsun. Sadece gözlerini yüzümde gezdiriyor. En son dudaklarımda durdu.
- Rüzgar tam-
Sözümü kesen dudakları oldu. Buna alışmam lazım. Yani kötüde diymeme ama karnımdaki kelebekler beni zorluyordu. Geri çekilip;
- Kıskanman hoşuma gitti.
- Ne? Kim? Ben? Kıskanmak. Hah. Yok daha neler.
Rüzgar güldü. Dudağıma kısa ama etkili bir öpücük bıraktı ve bavulunun yanına gitti.- Gitmemiz için seni duvardan kazımam mı lazım.
Hala duvara yapışık durduğum aklıma geldi. Hemen çekilip duvara baktım sonra Rüzgar'a. Kafasını iki yana sallayıp kapıya yöneldi.
- Bekliyorum.
- Hıhı.
Kendime gelip bavuluma kalan eşyaları koyup aşağı indim. Meğer herkes beni bekliyormuş.
- E nasıl gitcez.
- Nasıl geldiysen öyle.
- Geldiğimde zihnim silinmiştir. Yine mi zihnimi silcen!!
- Bunu konuşmuştuk.
- Evet konuşmuştuk ve bu halde olmamızın sorumlusu sensin.
- Aa ben mi gönderdim seni dünyaya.
- Zihnimi silmeseydin geri dönecektim.
- İşte bu yüz-
- Sus konuşma. Götür bizi. Tuhaf Ev duymasın ama Lucy'i özledim. Burada çalışmıyor.
![](https://img.wattpad.com/cover/155174087-288-k660941.jpg)