Önden hızlıca gidip kızlara anlayabildiğim kadar anlattım. Onlarda herhalde bütün olayı anladı. Acaba böyle bir şeyi hiç mi yapmasaydım. Aşktan gözüm kör oldu. Yok. Yapamayacağım. Kendimi yormaya ne gerek var bana aşık olmadığı sürece. Hem babamın buna izin vereceğini sanmıyorum. Babam demişken biliyorum babam öldü. Ama gerçeği değil. Bunu için de hologram kullandık. Ve babam herkesin komutanı oluyor. İki türlüde imkansız. Berkay'ın da beni sevdiğin sanmıyorum. Anlaşılan kendimi boş yere yormuşum. Herkes içecek bir şeyler aldıktan sonra daha büyük bir masaya geçtik. Bir müddet baş boş otuduk. Ortamı bozan şey telefonumun çalma sesi oldu. Komutanım yani babam arıyordu. Telefonu açmak için sakin bir yere gittim. Babam yani komutanım. Buna böyle alışmamam lazım. Ortalıkta söylersem kötü olur.
- Evet, komutanım. Bir emriniz mi var.
- Müsait degil misin. Arkadan gelen ses ne.
- Müsaidim. Etrafımda şüphelenecek insan yok. Eylül ile Ece bana hoşgeldin partisi hazırlamışlar. Müzik sesi oradan geliyor.
Babama şu an doğruları söyledim ama tam kısmını değil. Babam burada erkeklerin kaynadığı bilse hastaneden çıkamazdık bu gece.
- Önemli bir şey yoksa ben kapatabilir miyim. Arkadaşlarıma ayıp oluyor.
- Üzgünüm ama eğlencenizi bozacağım.
- Ne oldu. Yaralandın mı. Yoksa annem mi yaralandı. Abim yaralandıysa önemli değil.
Doğru okudunuz. Anne ve abi dedim. Annem öldü diye biliyorsunuz ama ölmedi. Onu bu sefer hologram yapmadık. Sadece yalan söyledik. Bir de abim var. Adı Furkan.
Annem ve abim doktor. Yaralanma durumumuz olduğunda yardım edecek iki kişinin olması bize avantaj kazandırıyor. Tabii bizden önemli başka hasta yoksa.- Tamam baba hemen geliyoruz.
Yine yanlışlıkla baba dedim. Ah be dilim. Ezberle şu komutanımı. Koşarak Eylül'le Ece'nin yanına gittim.
- Ece, Eylül hadi gidiyoruz.
- Kim aradı. Uzun sürdüğüne göre komutan.
- Evet babam aradı. Önemli bir şey varmış.
- Baba mı?
Eyvah. Şimdi nasıl kurtulacağım bu durumdan.
- Ne babası.
- Biriniz komutan dedi birinizde baba.
- Ne saçmalıyorsun. Sizinle uğraşamam şimdi. Yürüyün kızlar gidiyoruz.
Bir hışımla dışarı çıktık.
- Rana hemen çıkmasaydık bir şeyler anlayacaklardı.
Eylül ile Ece aile durumumu biliyor. Bir tek onlar biliyor zaten.
- Aynen öyle. Komutanı alıştıramadım ki dilime. Bir daha böyle bir şey yaşamayız inşallah.
Arabalara binip üsse gitmek için yola koyulduk. Bunların hepsi çok saçma geliyor. Bence de. Söylediğim şeylerin neredeyse hepsi yalan. Ama gücüm değil. Ben rüzgarı kontrol etmekten ziyade bana yardım etmesini sağlıyorum. O benim arkadaşım. Eylül ateşi, Ece de toprağı bu şekilde. Eve gelince. Ben de bilmiyorum. Gerçek mi sahte mi. Ama bulacağım. Hissediyorum. Yakında görüşeceğiz. Üsse vardık. Babanın odasının kapısını açmayla kafamda konfetiler patladı. Karşımda elinde pasta tutan annem ve bana sırıta babamla abim.- Evine hoşgeldin kızım.
- Ben de sizi özledim anne. Ama arkadaşlarıma ayıp olmadı mı.
- Aaa Eylül Ece. Siz de mi geldiniz. Çok özür dileriz. Böyle olacağını bilmiyordum.
- Yok önemli degil Hacer teyze. Sonuçta Ahse'in partisini kutluyoruz.
Pastalar kesildi sohbetler edildi ve 3 saat sonra herkes evlerine dağıldı. Eve gitmeyle kendimi yatağa attım. Çok yorgunum. Hemen uyudum. Sabah alarmla uyandım. 1 hafta erken kalkmak zorundayız. Çünkü egitim var. Sonra okula gideceğiz. Yataktan kalktım. Banyomu yaptım. Saçımı kuruladım. Üstümü giydim ve kahvaltı yapmaya aşağı indim. Aşağıdan mis gibi kokular geliyordu. Karnım guruldamaya başladı. Bizim evde yemekleri ben yapmam. Eylül ile Ece yapar. Ben sabah erkenden uyanamam. Gerçi utanırım ama yataktan kalkmaya üşenirim. Herneyse. Kahvaltıyı yaptıktan sonra spor salonuna gittik. Spor salonu çalışanlara özel yapıldı. Bu yüzden diğer kişilerle sorun yaşamıyoruz. Eğitim yerine her zaman ilk biz varırız. Diğerleri e örnek olmak için. Ama bu sefer bizim üç bela vardı. Onları gördükçe aklıma dün gece geliyor. Sinir bozucular. Eşyalarımı koymak için dolabıma gittim. Çantamı direkmen içeri attım. Tek telefonumu aldım. Eğitim odasına gittim. Beklemeye başladım. Eylül ile Ece'yi en son kantinde otururken gördüm. Beklemek çok sıkıcı geldiği için haberleri okumaya başladım. Başladım başlamasına ama gözlerime inanamadım. Haberde şöyle yazıyordu.
Yerinden kaybolan ev tekrar yerine geldi. Acaba bu olay insanlığın sonunun habercisi mi? Çalışanlar kapıyı açmaya çalışıyorlar ama kapı açılmamakta ısrar ediyor.
Bu benim tuhaf evim. Gerçekten beni mi takip ediyor. Hemen odadan çıktım. Yolda Eylül ve Ece ile karşılaştım. Nereye gittiğimi sordular. Tuhaf eve dedim. İlk başta şaşırdılar. Sonra biz de geliyoruz dediler. Arabaların oraya gittik. Erkeklerde oradaydı. Bu sefer biz de geliyoruz. Onlarla uğraşacak zamanım yoktu şu an. Herkes yerleştikten sonra tuhaf evin olduğu bölgeye gittik. Gerçekten de orada duruyordu. Haber muhabirleri etrafa doluşmuştu. İşçiler ise evin kapısını açmaya çalışıyorlardı. Yavaş adımlarla eve doğru yürümeye başladım. Muhabirler beni çekmeye başladı. Bir işçi beni uzak tutmaya çalıştı. Ama ben dinlemedim. Adamı kenara itip eve doğru yürümeye devam ettim. Kapının önüne geldim. Durdum. Eve şaşkın gözlerle bakıyordum. Kapı büyük gürültüye ardına kadar açıldı. İşçilerin kaç saattir açmadığı kapı ben gelince açıldı. Bu evin sorunu ne. Evin içinden hafif bir esinti geldi sonra etrafta " Evine Hoşgeldin " sesi yankılandı. Peki ben evime hoş mu geldim.