Sanırım kafayı sıyırdım. Tuhaftan sesler duyuyorum. Fazla kafama takmadım. Kapıyı çektim. Bizimkilere yetiştim.
- Niye geç kaldın dedi, Ada
- Kapıyı kilitleyemedim. O yüzden geç kaldım.
Ada'ya yalan söylemeyi sevmiyorum ama bu konularda üsüme fazla düşüyor. Ve sanırım hala bana kızgın. Okula vardığımızda yine bir fısıltı geldi kulağıma.
Sakın korkma. Ben senin yanındayım ve seni koruyacağım.
Kafayı sıyırmamıştım. Birazcık rahatladım sanırım. Arkamda beni kolluyan biri var. Ama beni kolluyan kişi kim. Ya da bir kişimi.
Yine bir cevaplanamayan soru, yine bir gizem. Derin bir nefes aldım ve sınıfıma geçtim. Sırama oturdum. Ders matematikti. Matematik Hocası da bu hikayenin bir parçası. Biliyorum. Çünkü bana dikkatli ol demezdi. Gerçi buna inanan olmazdı. Kitaplarımı masanın üzerine koydum ve beklemeye başladım. Bu sırada olanları kafamdan bir daha geçirdim. Eminim bütün sorularımın cevaplarını bulucam ama duruma bakılırsa bu biraz zaman alacak. Sınıfa hoca girdi ama bizim matematik hocası değildi. Giren öğretmen:
- Çocuklar matematik öğretmeninizin tayini çıktı. Bundan sonra derslerinize ben gireceğim. Şimdi derse geçebiliriz.
İşte. Şimdi bu konuyla ilgisi olduğu açığa çıktı. Biliyordum. Nereye gitti acaba.
Teneffüs zili çalınca müdür yardımcısının yanına gittim ve matematik hocasının nereye tayin edildiğini sordum. Ama cevap veremeyeceğini söyledi. Neden ki. Bu işte bir değişiklikliğin olduğu belliydi. Ahh her şey karmakarışık bir hâl aldı. Ne yapacağım şimdi ben. Bunları düşünürken dışarda büyük bir gürültü koptu. Bahçeye çıktım. Ama gördüklerime inanamadım. Karşımda gerçek bir uzay aracı vardı. Araçtan benden yaşlı bir adam çıktı ve bana doğru yürümeye başladı.
- Sen Deniz Yılmaz mısın?
Adımı nerden biliyordu. Kesin bir halt yedim.
- Eee..evet
Bana gülümsedi.
- Benden korkmana gerek yok. Senin düşmanın değil dostun olarak geldik. Merak etme seni koruyacağız. Çünkü bizim ve gelceğimiz için çok önemlisin.
Hâlâ şok içerisindeyim. Nasıl bi saçmalığın içindeyim bilmiyorum ama bitmesini de istemiyorum.
Koşarak Açelya geldi.
- Özür dilerim komutanım.(selam vererek)
- Rahat asker, dedi yaşlı adam yani komutan.
- Misafirlerimizin toplanmasına yardım et, gidiyoruz.
- Acaba nereye gidiyoruz, diye sordum. Çünkü bu önemli bir konuydu.
Bana döndü ve "Üsse" dedi.
Üs? Nerdeydi hu üs. Nasıl bir yer. Tam nerde diye soracakken Açelya ağzımı kapadı ve "Tamam komutanım. O iş bende." dedi. Açelya'ya baktım. Fısıldayarak " Ne üssü." dedim. O da bana " Anlatıcam, biraz sabred.
Aklıma şu geldi. Matematik Hocası da mı oraya gitti acaba. Bundan sonraki gunlerim çok heyecanlı ve adrenalin dolu olacak sanırım. Maceradan maceraya koşmak nasıl bir hissiyat anlayabileceğim sonunda. Toparlanmak için eve gittik. Doğruya ev...
- Açelya biz evi ne yapacağız.
O da bizimle gelecek.
😐😐😐😐😐
Vay be... Evim evim güzel evim. Bende seni sevdim. O zaman hadi gidelim. Güzel kafiye oldu. Her neyse artık gidelim. Çünkü gideceğim yeri merak ediyorum.
- Duru, Başak hazır mısınız?
- Evet.
- Evet.
- Herkes hazır mı?
- Durun. Bekleyin.
- Ne oldu Açelya.
- Saç kremimi bulamıyorum. Sen gördün mü?
- Yatağının altına bak.
- Bulduuuum. Nereden bildin yatağımın altında olacağını.
- Benimle yaşayan kişilerin nasıl biri olduklarını bilmek alışkanlık yapmış.
- Her neyse gidebiliriz artık.
Okula tekrar gittik. Herkes bize bakıyordu. Çok havalı oluyorum da Ada nerede???
Aramaya başladım. Aha buldum. Ama. Ada. Gördüklerime inanamıyordum. Ada başka bir kızla koyun koyuna oturuyorlar. Büyük ihanete uğradım şuan. Sinirimden yerimde duramıyordum. Yine hafif bir esinti sonra fırtına. Gök gürüldedi. Ada'yla "sevgilisi" gökyüzüne baktılar. Sonra Ada tedirgin bir yüzle benim olduğum tarafa döndü. Anlamıştı benim olduğumu. Yüzünde korku ifadesidr vardı. Hızlı adımlarla Ada' ya doğru yürüdüm ve bütün gücümle yapıştırdım yanağına tokadı. Yanındaki kız şaşkın gözlerle bize bakıyordu.
- Bir daha gözüme gözükme.
Ağlıyordum deli gibi tenha bir köşede. Kimsenin bulamayacağı bir yerde. Aşk neydi unuttum şuan. Mutluluk mu yoksa hayal kırıklığı mı? Beni kimse bulamaz demişyim ya. Ama biri buldu. Berkay. Matematik Hocası'yla konuşmamızdan sonra beni sakinleştirmeye çalışan çocuktu. Elindeki peçeteyi bana uzatıyordu. Aldım. Peçetenin üzerinde bir imza vardı. Çok tanıdıkdı. Ama o anki kafamla hiçbir şey anlayamadığım için fazla kafaya takmadım.
- İyi misin?
- Olacağım inşallah.
- Seni her gördüğümde neden mutsuzsun.
- Sen neden beni hep mutsuz olduğum zamanlar görüyosun peki.
- Nasıl yani?
- Bel ki de suç sendedir. Bende arama.
- Ha... Tamam. Ben seni niye mutsuz olduğun zamanlarda görüyorum peki.
- Bana niye soruyosun. Sen görüyor sun ben değil ya.
- Tamam kızma hemen. Arkadaşların seni merak ediyorlar, yanlarına git.
- Biz nereye gideceğiz biliyor musun? Aa pardon sen şaşıranların tarafındaydın.
- Hayır. Ben saldıranların tarafındayım.
- Sevindim. Peki orası nasıl bir yer.
- Neresi?
- Gideceğimiz yer.
- Çok beğeneceğin bir yer...