64.GİTMEME İZİN VERME

547 18 0
                                    

O kadar mutluyum ki,onu tamamen kaybettim sanmiştim.Arkamdan onun sesini duyunca sanki tekrar doğdum.Ama yinede çok korkuyorum,onu tekrar kaybetmekten öyle korkuyorum ki...Ya o adam hapisten çıktığın da;Ma Roo'nun karşısına çıkarsa,Ma Roo'yu durdura bilecek miyim? Hem bu düşüncelerle boğuşurken aynı zaman da Ma Roo'ya korkularımı bildirmeme çalışıyordum.Tüm gün ikimizde yemek yememiştik onun için yemek yapmaya karar verdik.Evde olan malzemelerle birşeyler pişirdik.O hadar eylendik ki,ama tek sorunum vardı,Ben deniz ürünleri yemiyordum,ama GÜNEY KORE'nin tek sevmediğim yönü:'denizde babam çıksa yerim' sözünün tam onlara uymasıydı.Hemen hemen her yemeklerinde deniz ürünleri bulundurmalarıydı,doğal olarak Ma Roo'nun dolabında da çeşit çeşit türleri vardı.O deniz ürünlerini sevmediğimi bilmediği için yaptığı yemeklere de koydu,ama been hiç birşey demedim.Sevmesem bile yemeye çalışacaktım,sonuçta onun bana yaptığı ilk yemeğiydi ve çok zevk alarak yaptı.Yemeyi yapıp masayı kurduk,yemeei oturduğumuzda bana:seneler sonra ilk defa evimde yemek pişiyor ve sofra kuruluyor dedi.Bunu duyunca pek şaşırmadım,ama dolabın da beklemediğimden fazla malzeme vardı.O na:peki evinde hiç yemek pişmeyen birinin dolabın da neden malzeme var dedim.O da:unuttuğun bir baş belası kardeşim var,her hafta alışveriş yapar,dolabımı doldurur.Bende anlamasın diye onları azar azar o gün gördüğün adama veriyoririm,ama artık sen varsın.Bu evde artık yemek pişecek dedi.Bunu duyunca çok şaşırdım ve:sende böyle yılanlıklar da mı var dedim,o da gülümsedi.Onun bu tavrına ağzım açık kaldı ve:vaaavv daha senin hangi yönlerini göreceğim bakalım dedim.Ma Roo ise yine gülümsedi. Asıl şimdi gelmiştik işin aslına,yemeği nasıl yiyecektim.Ya yanında miydem bulanırsa diye korkuyordum.Bir defa nefes alarak,hızlı hızlı,arka arkaya yedim;çünkü durursam istifa edecektim.Ma Roo'nun şaşkın bakışlarını görebiliyordum.Tabağımı bitirir bitirmez eline sağlık dedim ve hemen tuvalete kaçtım.Miyde bulantısından ölecektim,biraz durduktan sonar,miyde bulantım geçince salona geçtim ve sofranın toplanmasında yardım ettim.Sonra kahvelerimizi alıp,filim açıp izlemeye karar verdik.Ama bir türlü hangi filmi izleyece karar veremedik,bizde geri sıkıldığımız için vazgeçtik.Onun omzuna başımı yaslayıp:Ma Roo,beraber Türkiye'ye gidelim mi?Orada daha mutlu oluruz,bizi rahatsız edebilecek kimse yok dedim.O birden bu sözü duyunca huzursuz oldu ve:bana yeni hayat kuralım deme,en son bu sözü gerçekleştirmek istedeğimde Guru'yu kaybettim,onun için en nefret ettiğim sözlerden birisi bu dedi.Bunun üzerine:haklısın,özür dilerim dedim.Canımın sıkıldığını anlayan Ma Roo:buradan ayrılamam,önceden beni burada tutan sözleşme vardı.Şimdi ise Guru ve ailesi var.Onları bura da bırakıp gidemem,ziyaretlerine gitmessem kemdimi kötü hissediyorum dedi.Ben ise onun yaşadığı cehennemi gerisinde bırakmak istiyorum,ama burada olduğumuz sürece çok zor.Ona cevap olarak susmayı seçtim.Sonra ortamdaki gergin havayı dağıtmak için:gel sana birşey göstereceğim dedi ve elimden tutuğu gibi oadasının yanındaki kapıya götürdü.Kapıyı açar açmaz yine ağzım açık kaldı,kocaman bir balkon,evin neredeyse yarısı kadardı.Ama benim ağzımı açık bırakan şey balkonun büyüklüğü değildi,manzarasıydı...

Uzunca ağaçların gerisinde,tüm KORE şehri görünüyordu.Öyle güzel bir manzarası vardı ki,rengarenk parlıyordu.Ona dönüp bizim kaçıncı katta olduğumuzu sordum.O da en sonununcu kat deyince çok şaşırdım.En sonuncu kata çıktığımızı hiç anlamamıştım,çünkü ilk gelişimde çok üzgündüm,ikinci gelişimde ise çok mutluydum.Asansördeyken çok çabuk ulaşmıştık,nasıl anlamadım diye kendime şaşırdım.Balkonun kenarlarına küçük ağaçlar ve çiçekler koymuş,iki tane oturmak için bank ve on iki kişi rahatlıkla sığacak masa ve sandaliyeleri vardı.Çok güzel ve şiririndi.Biraz orada manzarayı seyredip,içeri girdik bu evin her yerinde bir mükemmeklik saklıydı.Biraz şaşkınlığım hakkında konuştuk ve o belgesel izledi,bende dizinde uyudum...Sabah kalktığım da ise kendimi eski uyuduğum yatağım da buldum,saat bire geliyordu.Gözümü açar açmaz,terliklerimi giydiğim gibi salona fırladım.Çünkü Ma Roo'yu evde bulamayacağım diye ve eski haline dönmesi korkusuyla fırladım.Salona çıktığımda ise Ma Roo ortalıkta görünmüyordu,hemen odasının kapısını çaldım,ses vermeyince içeri girdim.Girdiğimde ise duvardaki resimlerimi gördüm,bir sürü resmim vardı,biraz daha yaklaşıp inceledim.Ama beni bir fotoğraf çok şaşırttı,Che Soo ile ilk dışarı çıktışımız gün;eylence merkezine(lunapark) gittmiştik.Tam kapısında,içeri girimeden önce Che Soo bana:tam burada herşeyi bırak ve içeri öyle gir demişti.Bende,herşeyi kapının dışında bırakmak için gözümü kapatıp,herşeyi atmaya çalıyordum.O fotoğrafım da var:gözlerim kapalı bir şekilde çekilmiş,bak sen şuna gizli gizli bizi takip etmiş diye düşünürken kapı sesi duydum,bana kızar diye hemen odadan çıktım.Dışarıdan geliyordu,ellerinde yiyecek birşeyler vardı.Bana dönüp:dışarıyı gördün mü dedi.Bende:hayır ne olmuş dışarı da dedim ve koşa koşa camın kenarına gittim.Dışarıyı görünce yine ağzım açık kaldı,koşa koşa büyük balkona çıktım... (Ne seni unutturacak kadar zaman geçecek ne de geçen zaman seni unutturmaya yetecek bırakıp gitsende unuturum sanma zaman alışmayı öğretir unutmayı asla.)

GİTMEME İZİN VERMEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin