*Gazel'in Ağzından *
Odamın penceresinden giren sinir bozucu güneş yüzünden uyanmak zorunda kaldım. Dün o sıkıcı parti bir şekilde bitmişti.
Gerçekten özellikle Demir gittikten sonra Erdem'in peşimde kuyruk olması çok ama çok sinirimi bozmuştu. Kafasına elimdeki bardağı geçirmemek için çok direndim.
Yatağımda yavaşça gerindim. Gerçekten kalkmak istemiyordum. Hayatımın sonuna kadar yatakta kalabilirim. Evet. Harika fikir...
Acaba Makbule hanım nasıl olmuştu?Demir bana ulaşamadı galiba. Telefonumu elime aldığımda şaşırdım. Ne bir arama vardı ne mesaj...
Ne alaka şimdi? Bana neden haber vermediler?
Yatakta yavaşça doğruldum. Demir'i arayıp telefonu hoparlöre aldım. Bavulumu çıkartıp eşyalarımı yerleştirmeye başladım.
"...."
"Açsana şunu be."
"..."
"..."
Telefon sonunda açıldı.
"Alo?" dedi Demir. Heyecanla konuştum.
"Sonunda ya. Demir annen nasıl oldu ve neden beni aramadın?" dedim. Karşıdaki sessizlik beni rahatsız etti. O evde neler oluyor?
"Şşş... Sana diyorum Demir Şahoğlu!" dedim.
"Hı... Ne?" dedi. Kaşlarımı çattım. Kesin bir şey oldu.
"Demir hemen anlat orada ne oldu?"
"Hiçbir şey."
"Neden sesin böyle o zaman? Bak yalan söyleme bana Demir."
"Cidden bir şey yok. Sen ne zaman geliyorsun?" dedi. Asla inanmadım. Kesin bir şey oldu. Gerçekleri öğrenmek için ufak bir yalan söyleyebilirim.
"Şimdi değil bir süre burada kalacağım." dedim. Gizlice Mardin'e gidip neler olduğunu öğrenmem gerek. Aksi takdirde bu inatçı keçi bana hiçbir şey anlatmazdı.
"Peki o halde." dedi.
"Hoşçakal." dedim.
"Hoşçakal güzelim." dedi ve telefonu kapattı. Kalbime minicik bir sızı saplandı. Liseli ergen kızlar gibi 'Güzelin miyim gerçekteeeeen?!' demek geldi içimden ama olmaz. Kaç yaşına geldim şurada çocuk gibi davranmaya gerek yok yani değil mi?
Kendimi yatağa bıraktım. Bu adam neler yapıyor bana böyle? Resmen beni küllerinden yeniden doğurmaya çalışıyor ve sanırım itiraf etmeliyim ki çok az başardı gibi... Onu ne zaman düşünsem tuhaf hissediyorum. Gözlerimi kapattığımda beni gülümsetiyor.
Yıllar önce ona karşı bir şey hissetmiştim ama zamanla yok olmuştu bu his. Hatırlıyorum da ne günler geçirmiştim Demir ile birlikte. Lise anılarım aklıma istemsizce geliyordu.*****
(Gazel ve Demir'in Lise Dönemi'nden)
*****
Demir gülerek bana baktı.
Salak herif!
"Var mısın iddiaya?" dedi Demir. Arkada arkadaşları Demir'in omzunu sıvazlıyordu.
"Kim ilk sinirlenirse o iddiayı kaybeder. Kaybeden kazananın bir dileğini yerine getirecek. " dedi. O uyuza karşı asla kaybetmeyeceğim. Gururla başımı kaldırdım.
"Tammadır. Hazırlan Demir Şahoğlu. İddiayı kaybedince ayaklarımı öpeceksin!" dedim. Demir gülerek ayağa kalktı ve elini uzattı.
"Anlaştık o zaman." dedi. Eline tiksintiyle baktım. Elini elimle ittirdim.
"O kadar da değil." dedim.
Arka sıralardan 'Ooo!' sesleri geldi. Onun verdiği gazla Demir'e bakıp gülümsedim. Gözlerini kıstı.
"Ama bak ne olursa olsun kızmak yok. Birbirimize dokunma hakkımız falan da var. Tamam mı anlaştık mı?" dedi. Göz devirdim.
"Of anlaştık dedim ya çekil şuradan." dedim ve sınıftan çıktım. Arkama baktığımda arkadaşlarımın peşimden geldiğini gördüm. Hep beraber bahçeye çıktık. Uygun bir yer bulup oturduk.
"Gazel ne yapacaksın?" diye sordu Pınar. Bilmiyorum dercesine başımı salladım.
"Bilmiyorum ama bir şeyler yaparız. O Demir hıyarına pabuç bırakacak göz var mı bende?" dedim. Diğer kızlar da beni onayladı. Zil çalmıştı hepimiz kol kola okulun içine girdik ve sınıflara dağıldık.
Pınar ve ben beraber sınıfa gidiyorduk.
Bir şey unuttuğumu hatırladım.
Eyvah! Coğrafya Ödevim!
"Hii!" diye bağırdım. Pınar irkildi ve bana döndü.
"Neyin var kuzum?" dedi.
"Ya Pınar coğrafya ödevimi yapmayı unuttum. Ziya hoca beni kesin öldürür." dedim ve Pınar'ın cevabını beklemeden sınıfa girdim.
Ve olanlar o anda oldu.
Başımdan aşağı bir kova su dökülmüştü. Etraftan gülme sesleri geliyordu. Bense zorla gözlerimi açtım.
Demir bana gülerek yaklaştı.
" İyi misin? " diye sordu.
Sen öldürürsem daha iyi olur inşallah.
"Kızdın mı?" diye sordu Tuncay. Başımı hayır dercesine sağa sola salladım.
"Hayır." dedim ve sırama oturdum.
Herkes bana gülüyor laf atıyordu ama ben tek kelime edemedim. Eğer edersem o kazanırdı.
"Gazel baya ıslak sıpaya döndün be." dedi Demir. Aklıma bir fikir geldi.
Berzan!
"Berzan'dan yardım isteyeyim ben bari." deyip ayağa kalktım. Demir dibime kadar geldi ve kolumdan tuttu.
"Olmaz. Yardım yok. Kendin hallet." dedi. İçimden kahkahalar atmak geliyordu. Ama yapmamalıyım.
Hızla kolumu çekip ittirdim.
"Sanane ulan! Ondan yardım istemeye gidiyorum çekil." dedim. Demir'i sinirlendirmek için elimden geleni yapıyordum.
"Kızım bak delirtme beni!" dedi.
Aha!
Hem ne fark ederdi bu iddia? Zaten kazansam da kaybetsem de dövecektim bu Demir bozuntusunu.
İkimizde birbirimizin burnunun dibine kadar yürüdük. Demir'in saçından tutup üstüne çıktım. O da aynı şekilde saçımdan çekti.
" Domuz! Bırak ulan saçımı bırak!" diye çığlık attım. Nasıl elleri varsa kökünden koparacaktı saçlarımı. Eğilip kafasını ısırdım.
"Aaa!" diye bağırdı Demir. Bacağına tekme attım. Beni üstünden attı ve ikimizde yere düştük.
Beni üstünden attı.
Beni attı.
Beni beni. Gazel'i.
Yerde sürülenerek üstüne atladım.
Yumrukşarını sağa sola indiriyordum.
"Geber köpek!" dedim. Kollarımı tutup üstüme çıktı.
"Asıl sen geber deli!" dedi. Üstüme eğilip bana gülümsedi.
"Şimdi ne yapacaksın çok merak ediyorum doğrusu. Çaresiz kaldın güzelim." dedi.
Gülümseyerek ona baktım.
"Fazla merak kediyi canından edermiş. Senin ki neyinden edecek?" dedim. Anlamayan bakışlarla beni izledi. Diz kapağımı tam bacaklarının arasına hızlıca geçirdim. Demir bağırarak yana yattı. Elleriyle bacak arasını kapattı.
Tuncay beni geriye doğru çekti.
"Ya kızım çocuğun geleceğini elinden aldın." dedi. Hızlıca Tuncay'a döndüm. Elimi ona doğru kaldırdım.
"Sus seni de döverim." dedim. Teslim olurcasına ellerini kaldırdı.
Zafer kazanmış balışlarımla birlikte Demir'e baktım. Demir hala yerde kıvranıyordu. Bir anlığına acıdım ona.
Yazık ya.
Kör nokta sonuçta.
Demir'e doğru seslendim.
"Demir çok acıyor mu?" dedim. Demir bana öyle bir bakış attı ki sorduğuma bin pişman olup iki adım geri gittim. Hatta üzerime saldırırsa belki Tuncay'ın arkasına saklarım kendimi.
"Ee şimdi kim kazandı iddiayı?"
dedi sınıftan biri. Sinirle nefes verip göz devirdim. Biz birbirimizi yedik burada millet hala iddianın derdinde yahu.
"İkisi de." dedi. Tuncay. Hızla ona baktım.
"Doğru diyor. Yani ikiniz de kazandınız. Tebrikler." dedi başka biri. Demir ayağa kalkmış üzerime doğru geliyordu.
Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhe-...
"Gel." dedi ve sınıftan çıktı. Sınıfa yalandan mağdur kadın gibi davrandım.
"Arkadaşlarım eğer sınıfa geri dönmezsem bilin ki bu cani herif beni öldürmüştür." dedim ve dışarı çıktım.
Hızlıca Demir ile birlikte arka bahçeye ilerledik.
"İyi misin?" dedim. Duvara yaslandı. Başını yukarı aşağı salladı.
"Cezam ne?" dedi. Gülerek ona baktım.
"Önce sen. Bana yaptığının bin beterini sana yapacağım."
Aferin Gazel! Mantıklı hareket.
Ağır adımlarla yanıma geldi. Ellerini yüzüme koydu. Gülümseyerek yüzüme baktı. Dudaklarını yanağıma değdirdi.
Karnımda tuhaf bir şeyler oluyor.
Acıktım herhalde.
Ama acıkınca böyle olmuyor ki.
Terleyen ellerimi üstüme sildim. Tam ağzımı açıp konuşacaktım ki diğer yanağıma konan buse beni gene susturdu.
Her an bayılabilirim.
Ama ben bunun bin katını nasıl yaparım.
"Cezan bu." dedi. Bir adım geriye gitti.
Şimdi sıra bendeydi biliyorum.
Allahım lütfen istemesin. Lütfen. Lütfen. Lütfen...
"Bende cezamı alabilir miyim?" dedi.
Alamazsın şekerim. Yok kapalıyız bugün.
Tabii ki alabilir. Allahım kendi iç sesimle bile çelişki halindeyim.
Ona yaklaşıp yanağından öptüm. Sonra kafamı hiç kaldırmadım.
Yerleri nasıl yaptılar acaba?
"Gazel?"
Ne deniyordu buna? Hah! Zift.
"Gazel?"
Yalnız ustaya helal olsun büyük başarı.
Demir tutup kendine çekti.
Yani bugün ölmezsem daha da bir şey olmaz herhalde.
"Canını yaktıysam özür dilerim." dedi.
Ellerimi beline götürdüm. Beni daha da sıktı.
Kardeş boğacaksın beni!
Geriye doğru çektim kendimi yüzüne bakmadan okula doğru koşmaya başladım.
Allahım az daha onun yanında kalsaydım bayılacaktım!
*******
(Günümüz)
**********
Uçakta hostes beni kemerimi takmam için uyarana kadar dalgınlığımın farkında bile değildim. Gülümseyerek cama baktım.
Süpriz vakti!
******
Konağa sessiz sedasız giriş yaptım. Çalışanlar beni görünce ağızlarını açacaktı ki onları susturdum. Sessiz adımlarla konağa girdim. İçeriden yüksek sesler geliyordu.
Bağıran Demir miydi o? Selçuk abi de olabilir.
Bavulumu kapının dibinde bırakıp içeri girdim. Çalışanlar beni görünce gözlerini büyüttü.
"Hanımım ne oldu?" diye sordu birisi. Kaşlarımı çatarak ona döndüm.
"Kendi evime gelirken size mi soracağım? Hayır ne oluyor burada? Çabuk anlatın... Ya da durun ben bakacağım." dedim ve kapıya doğru yaklaştım. Arkamı dönüp çalışanların hepsini kovdum. Bu evde neler oluyor böyle? Merakımla birlikte elimi kapının koluna uzattım.
"Anne ben bunu Gazel'e nasıl söylerim?!" dedi içeriden bir ses.
Demir'in sesiydi bu.
Ne anlatacak bana?
Elimi kapının kolundan çektim ve dinlemek için kapıya daha da yanaştım.
"Bi-Bilmiyorum oğlum." dedi diğer ses.
Bu ses de Makbule hanıma aitti.
"Bu defteri yok etmemiz lazım. Gazel buna dayanamaz." dedi Demir.
Ne defteri? Bahsedilen defterde ne yazıyor olabilirdi ki?
Ben bunları düşünürken söze Cihat ağa atıldı.
"Oğlum defteri gösteremeyiz zaten. Ama Gazel'e bir şekilde anlatmamız gerek." dedi.
Susmayacaklarını bilsem içeri girip kendim öğrenecektim ama olmazdı.
İçeriden sert bir nesneye vurulduğunu duydum.
Büyük ihtimal Demir yapmıştı.
"Ne diyorsun baba sen? Ha ne diyorsun?! Nasıl denir böyle bir şey Ha söyle bana nasıl?!.." derin nefes alıp tekrar devam etti.
"Ben Gazel'e 'Babanın katili ve annene tecavüz edip ölümüne sebep olan kişi Haşim ağa.' nasıl derim?"
Nefesimi tuttum. Ve bekledim.
Hayır bu doğru olamaz.
Hayır.
Annem.
Babam.
Hayır yapmış olamaz.
O hayvan ruhlu cani bunu yapmış olamaz.
Gözlerim yanıyordu. Kalbim hızla çarpıyordu. Durduramıyordum göz yaşlarımı. Vücudum ilk defa bu kadar ağır gelmişti bana.
"Hayır..." diye fısıltı çıktı ağzımdan. Sonra da sert ve acı dolu bir çığlığa.
"Hayııırrr!"
Koşarak dışarı çıktım. Deliler gibi etrafa saldırdım. Çaresizim. Ne yapmalıyım? Koşarak arabama bindim. Motoru çalıştırdım ve konaktan dışarı fırladım. Demir'in korku dolu sesini duydum en son.
"Gazel!"
Ağlıyordum direksiyonu sıkmaktan ellerim uyumuştu. Hayır yapamazdı.
O cani bu kadar ileri gidemezdi. Benim babamı annemi. Hayır yapamazdı. Hayır. Hayır. Hayır.
Nefesim artık yetmiyordu bana. Gözlerim kararıyor etraf bulanıklaşıyordu.
Allahım hayır. Benim anneme dokunmuş olamaz hayır.
Ağlıyordum. Deli gibi. Deliler gibi. Çaresizce ağlıyordum.
Direksiyona parçalarcasına vuruyordum.
"Öldüreceğim seni hayvan herif! Gebereceksin bugün!" diye bağırdım.
Demirkan konağının kapısı arabamı görünce hemen kapılarını açtı.
Arabayı ani bir fren yaptım. Torpidonun gözünden silahımı çıkardım ve hızla dışarı fırladım.
Havaya ateş ettim.
"Çık dışarı ulan piç herif! " diye bağırdım.
Oya yengem koşarak bana geldi. Silahı ona doğru uzattım.
"Uzak dur benden! O hayvanı çağır bana." diye bağırdım.
O sırada Mert ve o herif aşağı indi.
"Ne oluyor burada?" diye bağırdı bana. Öfkeyle üzerine yürüdüm.
"Geberteceğim ulan seni şerefsiz!" diye bağırdım. Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor ellerim zangır zangır titriyordu. Ne yapacaktım şimdi?
Gözlerimden yaşlar istemsiz olarak akıyordu.
Allahım ben bu acıya nasıl katlanacağım?
"Yaptın mı?"
Titreyen sesime binlerce kez lanet ettim.
"Gazel ne diyorsun? Ne yaptı babam?" dedi Mert. Ona bakmadan cevap verdim.
"Babamı... Annemi..." dedim. Haşim ağa gözlerini büyüterek bana baktı. Devamını getiremedim... Zorla da olsa konuştum.
"Yapmadım de." diye fısıldadım.
Cevap gelmedi. O sırada konağa Demir ve ailesi girdi.
"Gazel dur!" dedi. Yaşlarla dolmuş gözlerimle ona döndüm. Benim o halimi görünce yüzünde bariz bir acı belirdi.
Selçuk abi Sevda ablaya bağırdı.
"Sevda hemen doktoru ara hemen." dedi. Sevda abla titreyen elleriyle telefonu elime aldı. Gözlerim tekrar Demir'e döndü.
"Bırak o silahı." diye fısıldadı.
Gözlerimi kapattım ve iki yaş daha süzüldü yanaklarımdan. Öfkeyle başımı çevirdim.
Ciğerlerime çektiğim sert hava burnumu sızlatıyor gözyaşlarım görüşümü bulanıklaştırıyordu.
"Yapmadım de! Babanı öldürmedim de!" diye çığlık attım.
Oya yengem korkuyla kocasına baktı. Bilmiyordu. Kim bilebilirdi böyle bir şeyi?
Tireyen elimi diğer elimle sabit tutmaya çalıştım.
"Gazel ne diyorsun sen?!" dedi Mert. Kimseyle konuşmak istemiyordum sadece o konuşsun. Gözyaşlarımı tekrar sildim. Acı dolu sesimle tekrar konuştum.
"Yapmadım de... Anneme... Efsun'a... Dokun-..." diyemedim. Derin ve sesli bir nefes aldım.
Hayır. Sormalıydım. Belki de yapmamıştır?
"Anneme do-...dokun-...dokunmadım de." dedim. Oya yengemin çığlığını duydum.
Bu sözün ağırlığını bacaklarım kaldırmıyordu. Annemi düşünüyorum.
O gün oradan kendini nasıl atmıştı?
Benden özür dilemişti. Affet demişti. Affedilir miydi? İçimdeki bütün nefret bir anda yüklendi. Mert geri adım atıp olduğu yere düştü.
Başımı korkuyla iki yana sallıyordu. Yelda yengem kocasının yanına gitti. Pamuk merdivende oturmuş uzaktan herkesi izleyip ağlıyordu. Diğer çalışanlarda öyleydi.
Kafamı geri çevirdim.
" Ne istedin benden?! Ne istedin çocukluğumdan? Öldürdün beni her gün. Annem gitti. Babam gitti. Babamı... Kardeşini öldürdün. Anneme nasıl yaptın bunu? Kardeşinin karısına nasıl yaptın bunu? Hiç utanmadın mı? Hiç mi düşünmedin? -Gözlerimden akan yaşlar durmuyordu artık. - Neden yaptın bunu bana?
Sopalarla vururdun sırtıma. Saçımı başımı yolar sürüklerdin evin içinde. Soğuk günler kapıya atardın beni.
Çığlıklar içinde yalvarırdım sana 'Ne olur yapma! Canım acıyor vurma lütfen.' diye. Çocuktum daha. Küçücüktüm. Acımadın. Daha da hırsla vurdun. Kimsede sana karışmazdı. Mert yardım etmek isterdi Mert'i döverdin. Ağzımdan burnumdan kan gelinceye döverdin. Sonra da bırakırdın bir köşeye beni. Babama sürekli küfürler ederdin beni dövdüğün esnada. Şimdi anlıyorum nedenini. Okulumdan aldın beni sırf gözün görmesin diye İstanbul'a yolladın. Canın istedi para gönderdin canın istemedi aç bıraktın beni. Kendine muhtaç etmeye çalıştın beni. Yılmadım ben gene de savaştım.
Ben bunu hak etmedim. Yedi yaşındaki bir çocuk sana hiçbir şey yapamazdı Haşim ağa. Sen içimdeki nefreti uyandıran kişisin. Herkesten kaçtım ben senin yüzünden. Bana insanların iyi yüzü olduğunu öğretmediler hiç. Öğrenemedim hiç. Oya yengem hariç herkesten kötülük beklerdim ben.
Kimseyi sevemedim. Sevmek istemez miydim sanıyorsun?
Yıllardır insanlarla arama çektiğim duvarların tek nedeni sensin! Senin bana yaşattıkların beni bu hale getirdi. Çok uğraştım seninle savaşmak için. Sonunda teslim oldum. Bir günlük ömrü olduğunu bildiği halde kelebekler için ağlayan küçük bir kız çocuğundan, önündeki her şeyi yakıp yıkan, gözünü karartan, kin dolu bir kadın yarattın. " dedim. Kafamı Demir 'e çevirip konuştum.
Titreyen sesime hakim olmaya çalıştım ama başaramadım.
"Zamanında ondan bile kaçmama neden oldun." dedim. Demir gözlerini kapattı. Gözlerimi tekrar ona çevirdim.
"Sen benden her şeyimi çaldın. Çocukluğumu, gençliğimi, mutluluğumu, heveslerimi... Sen benden beni çaldın." dedim. Sesim sonlara doğru fısıltıdan farksızdı. Acı doluydu yüreğim. Gökyüzüne baktım. Annemin o güzel yüzü geldi aklıma. Bana gülümseyen yüzü...
Ve o gün kendini o dağdan attıktan sonraki yüzü...
Bütün nefretimle yüzüne baktım. Bitecekti her şey. Bitmeliydi. Onun yüzünden herkes acı çekti. O giderse her şey sona ererdi.
"Bende senin canını alacağım." dedim ve silahı ona doğru uzattım.
"Gazel hayır dur!" diye bağırdı Sevda abla.
Birisi üstüme atladı. Selçuk abiydi. Kendimi ondan kurtarmaya çalıştım ama başaramadım.
Silah havada kaldı.
"Bırak beni geberecek bu kalleş herif!"
Silahı aşağı doğru çektim. O sırada Demir de bana dokundu.
İkisinin arasında kendimi savuruyordum. Silahı elimden zorla aldılar. Bende daha fazla kendimi tutamadım.
Kendimi kaybetmiştim. Bedenim benden bağımsız hareket ediyordu. Yerlere ellerimle vuruyor boğazım yırtılana kadar bağırıyordum. Saçımı yolmaya başladım. Ona zarar veremedim bari kendime zarar verebilseydim.
"ANNEE!" diye çığlık attım.
Bağırıyor kendimi tokatlıyordum. Demir zorla ellerimi tuttu.
"Kriz geçiriyor Demir sakın bırakma!" diye bağırdı Pamuk. Sesleri duyuyordum ama kontrolsüzdüm.
Beni göğsüne bastırdı. Ellerimle Demir'in kollarını tutuyordum.
Hırsla ayağa kalktım ve onun üzerine koştum.
Selçuk abi araya girdi.
"Bırakın beni! Öldüreceğim onu! Kendi ellerimle geberteceğim. Yaşamaya hakkın yok senin! Allah belanı versin soysuz köpek!" diye bağırdım.
Allah'ım ben bu acıyı çekecek ne yaptım? Annem babam ne yaptılar?
Hak etmedim. Hak etmediler...
Bir anda etraf kararmaya başladı. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Gökyüzü bile bulanıktı şimdi.
Bacaklarım ağrıyordu. Sırtım geriye doğru üstü. Bir el beni yere düşmeden tuttu.
Gökyüzüne bakmaya devam ettim.
"Anne... Baba...." dedim.
Sonrası boğuk sesler ve karanlıktı.....
..........
Hepinize Merhaba.
Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.
Umarım bu duyguyu yeterince size aktarabilmişimdir. Temennim o yönde en azından.
İyi akşamlar diliyorum hepinize.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAZEL
Genç KurguG&D ... . BU HİKAYEDEKİ KİŞİLER VE MEKANLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜ OLUP GERÇEKLE HİÇBİR İLGİSİ YOKTUR.