8.bölüm

8.2K 145 148
                                    

Telefonun öbür ucundan yutkunduğunu duyduğum uzay yalvarışlarıma kayıtsız kalamıyor çaresizliğime dayanamıyordu.

Sevdiği kadını elleriyle zehirlendiğinin farkında bile değildi. Ya da farkında olmasına rağmen yapıyordu bunu bilmiyordum.

Uzayın ne düşündüğü ya da ne hissettiği umrumda bile değildi. Hiçbir zaman da olmamıştı.

Uzayın bu hayattaki tek zayıf noktası Asya'ydı. Kalbi başka bir adam için atmaktan vazgeçemeyen porselen bir  bebek olan asya.

Korkunçtu belki lakin gerçekti. Porselen bebeğin bu hayattaki tek tutkusu kana susamış bir canavarın kan kokan dudaklarında can verebilmekti oysa.

“Nerdesin?”

“Tuvalette.”

Üstüm başım leş gibiydi. Salya sümük ağlıyordum.

“Bekle.”

Klozetin üzerine oturmuş gözyaşları içerisinde uzayın gelmesini bekliyordum.

Aklım cehennem sıcağında tutuşmuş bir deli gibi yanıyordu. Durmadan aynı şeyi tekrar ediyordu zihnim.

Bunu hak etmedin sen asya bunu hak etmedin diyordu. Kafamın içersinde durmadan konuşan o ses haklıydı.

Bunu hak etmemiştim ben. Bunu hak edecek hiçbir şey yapmamıştım. Ben dorugu sevmekten başka hiçbir şey yapmamıştım ki ona.

Lanetli bir sevgiydi bu. Hastalıklı kokuşmuş bir şeydi. Bedenimle birlikte ruhumu da hasta ediyordu.

Makyajım ağlamaktan mahvolmuştu. Yüzüm gözüm tanınmayacak hale gelmişti.

Beş altı dakika sonra tuvaletin içerisine giren uzay telaşlı bir ses tonuyla konuşuyordu.

“Asya nerdesin?”

“Burdayım.”

Hıçkırarak çıkan sesim o kadar güçsüz ve yenikti ki...

Yıllar içerisinde kurulan görkemli birşey saniyeler içerisinde yıkılabilir miydi?

Yıkılmış paramparça olmuştu. Gözlerimin önünde olmuştu herşey.
Hiçbir şey yapamamış sadece seyretmiştim.

Kapıyı açıp içeri giren uzay dudaklarının arasından sesli bir küfür fırlatmıştı.

Uzayın dudaklarının arasındaki küfür kadar perişandı halim.

“Sana ne oldu böyle?”

Oturduğum klozetin önüne diz çöken uzay elleriyle dağılmış olan saçlarımı topluyordu.

Bana ne olduğunu ikimizde çok iyi biliyorduk. Tıpkı yıllar önceki gibiydi herşey.

Doruğun dağıttıklarını uzay topluyordu yeniden. Oysa bir araya gelemeyecek kadar küçüktü camdan parçalar. Sadece bir tanesine dokunmak yeterliydi kanlar içerisinde kalabilmek için.

“Dokunma!”

Ağlamaktan kesikleşen ses tonum sertti. Doruğun bir kere olsun dokunmadığı o saçlara hiç kimseyi dokundurmayacaktım.

Bana ait olan herşeyin tek sahibi doruktu. Uzay kimdi?

“O amına kodumun çocuğu yüzünden bu haldesin öyle değil mi?”

Uzay yıllardır doruğa deli divane gibi aşık olduğumu biliyordu. Bilmenin yetmediği bir noktada çaresizlik içerisinde çırpınıyorduk ikimizde.

Ne o bana ne de ben ona yardım edebiliyordum. Uzaya bir cevap vermek yerine hıçkırmaya devam ediyordum.

“Getirdin mi?”

CANAVARIN KALBİ (+18 ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin