Yanımda sadece sarıldığım uzay ve kendisine has kokusu dışında kimse yoktu beni teskin edebilmek adına benimle birlikte savaşabilecek.
Burun deliklerimden içeriye sızan kendisine has o erkeksi kokusu beynim hücrelerimi işlevsiz hale getirebilecek derecede uyuşturuyor ve tuhaf bir şekilde dünyanın en güvenli yerindeymişim gibi hissettiriyordu.
Uzayın yanında dünyanın en güvenilmez ortamında bile dünyanın en güvenilir yerinde hissediyordum. Bunu bana hissettiren onun varlığı ve bitmeyen sevgisiydi.
Bir tarafım onun varlıgı ve sonsuz sevgisiyle ile huzuru buluyor ve dinginleşebiliyorsa da diger tarafım huzursuz ve de tahammülsüzdü.
Yaşadıklarının ağırlığı omuzlarına çöken bir suçlu gibi sinmiştim sessizce kıvrıldığım kucağa ve de yatağa.
Bana yıllarca yara olan bir başkasına yâr olmuştu bu gece. Her ne kadar doruğu arkamda bırakmış olsam da içimde bir yerlerde hala o tanıdık sızıyı hissediyor olmam normal miydi bilmiyordum.
Uzayın kolların arasında onun sınırsız ve de hudutsuz sevgisiyle iyileşmeye çabalarken yeniden doruğu anımsayan tarafım acı içerisinde kıvranıyordu.
Doruğu anımsamanın bile bana hissettirdiği tek duygu acıydı. Çaresizlik kokan berbat bir acı.
Doruk ile olan videolarımız her yerdeydi. Herkes herşeyi öğrenmişti bu gece. Yaşadığım herşey fazlasıyla tuhaf hissettiriyordu.
Uzay uyu demişti ama yanımda her ne kadar onun olduğunu bilsem de uyuyamıyordum!
Huzursuz bir kabulleniş acı ile örülü bir çaresizlik filiz veriyordu en derinlerimde.
Bulunabilecegim en güvenilir yerde en ve güvenilir adamın yanındaydım.
Buna rağmen karanlığın sinsice sızdığı derin çatlaklar en çaresiz acılara gebeydi.
Öte taraftan beynimi yiyip bitiren bir diger korku da azraydı. Doruğa hissettiklerim yetmezmiş gibi bir de azrayı anımsayan yanım çaresizdi.
Gece yarısı azrayı yıllar önce gömdüğümüz o karanlık yerden çıkarma fikri beyin hücrelerimi tarumar ediyordu.
Üzerinden yıllar geçmişti. Durmadan segirdiğini hissettiğim ellerime bakıyordum. Bu ellerle öldürmüştüm onu bu ellerle görmüştüm yıllar önce azrayı.
Bu ellerde kan vardı.
Günah vardı.
Günaha bulanmıştı ellerim.O an zihnimden geçenleri okunduğunu düşündüğüm Uzay segirdiğini hissettiğim ellerimi tutmuş ve parmak uçlarımı tek tek öpmeye başlamıştı.
Dudaklarıyla mühürlediği noktalar hastalıktan kurtulan hücreler gibi bir bir canlanıyor yaşam belirtisi gösteriyordu yeniden.
O kadar güzel öpüyordu ki kitaplardaki adamlar gibiydi dokunuşları. Kitaplardaki adamlar gibiydi öpücükleri.
Uzayın evinde, uzayın yatağında uzayın kollarının arasındaydım. İnsan onca zaman kaçtığını zannettiği şeye koşuyordu da haberi olmuyordu aslında.
Yıllarca ondan ve onun hissettirdiklerinden kaçmıştım. Elimden geldiğince uzak durmaya çalışmıştım ondan.
Şimdiyse ağlara takılan bir balığın çaresizliğinde sığındığım tek limanım yeniden o oluvermişti.
Yörüngesini temizleyemeyen cüce bir gezegenin dev bir gezegen etrafında döndüğü gibi dolanıyordum onun etrafında, onun yörüngesinde.
Kaçmak çare değildi anlamıştım. Zaten gerçeklerden ilelebet kaçma gibi bir olanağınız bulunmuyordu hiçbir zaman.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CANAVARIN KALBİ (+18 )
Ficção AdolescenteDoruk yasaktı, günahtı, hastalıktı. Bir yasağın karşı konulamaz büyüsüne kapılmanın ne demek olduğunu hiçbir zaman anlamayacaklardı.