17.bölüm

4.6K 140 218
                                    

Doruğun aniden içeri girmesiyle panikleyen ve ellerinin arasındaki bileklerimi bırakan annem herşey yolundaymış izlenimi yaratmaya çalışıyor ve hep yaptığı gibi hiçbir olmamış gibi gülümsüyordu.

Hiçbir şeyin yolunda olduğu falan yoktu oysa. Herşey o kadar berbat ve boktan ilerliyordu ki...

Boğuluyordum!
Annemin gölgesi ve bu evin lanet olasıca duvarları arasında hergün biraz daha fazla boğulduğumu hissediyordum!

“Sen ne zamandan beri buradasın dorukcum?”

Belli etmemeye çalışsa da konuştuklarımızı doruğun duyma ihtimalinden korktuğunu biliyordum.

O Seray Öztan’dı. Kurbanının nefesini tırnaklarının arasında iki saniyede keser arkasında asla iz bırakmazdı.

Dili zehirli, elleri kirli, tırnakları kanlıydı.

“Çok olmadı yeni geldim.”

“Sebep?”

“Asya’yı görmek istedim.”

"Neden?"

"Bi nedeni yok. Dün geceden sonra iyi olup olmadığına bakmak istedim sadece."

İkisinin de yaptığı şey aynıydı. Biri görmüyor diğeri eserinin son halini merak ediyordu.

Hıçkırıklarım hala dudaklarımın arasında tazeliğini korumaya devam ediyordu. Cehennemim yanı başımda fokur fokur kaynıyordu.

“Ben aşağıya iniyorum asya. Sen de oyalanmadan aşağıya gel. Kahvaltı hazır haldun amcan aşağıda bizi bekliyor. Kahvaltı yapacağız.”

Boğazıma oturan kanlı hıçkırığı güçlükle yutkunabildiğim anneme sadece kafamı sallayabilmiştim. Uzaktan istediği zaman hareket ettirdiği istemediği zamansa susturdugu kumandalı oyuncak bir arabadan hiçbir farkım yoktu onun için. İstediği gibi idare edebiliyordu beni.

Çıkarken kapıyı özellikle çarptığını bildiğim annemin gizli uyarısıydı bu. Daha fazla dikkat çekmeden aşağıya inmem ve hiçbir şey olmamış gibi gülümsemem gerekiyordu aşağıdaki herkese.

Bu oyunu başka türlü oynama şansımı bırakmıyordu yüreğimdeki her bir kuytuya usulca sızan ve sızdığı noktaları küle çeviren bu yangın.

Adım sesleri merdivenlerde sonlanmıştı. Annem gitmişti. Dorukla baş başa kalmıştık.

Av ile avcının yıllar sonra ilk karşılaşmasıydı bu.

Doruğun bana ne olduğunu sorgulayan bakışları karşısında çaresizce can çekiştiğimi hissediyordum. Bana ne olduğuna dair hiçbir fikri yoktu.

Neden bu halde olduğum sahiden de umrunda mıydı?

Buraya ne halde olduğumu görmek için mi gelmişti. Neden bu halde olduğum umrunda olmuş olsaydı dün gece beni o halde bırakıp da gitmezdi.

“Neyin var?”

Yerde sabit bir noktaya kilitledigim bakışlarım donuktu. Sevdiğim adamın içinde benim olmadığımı bildiğim gözlerinin içerisine bakmaya cesaretim kalmamıştı.

Zamanla silinen ve silikleşen yetilerin en başında cesaretim vardı.

Kırgınlığım da buna eşlik ediyordu sessizce.

“Konuşmayacak mısın?”

“Konuşacak birşey yok.”

“Konuşacak bir şey olmadığı için mi annen uyanır uyanmaz soluğu senin yanında aldı?”

CANAVARIN KALBİ (+18 ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin