10.bölüm

7.9K 145 98
                                    

Ölüm!

Onu bu kadar yakınımda hissettiğime göre ölüm insana bu kadar yakındı demek ki. Yıllardır ilk defa bu kadar yakınımda hissetmiştim onu.

Kahverengi toprağın kokusu ve insanın bedenini ve ruhunu  kucaklayan sonsuz bir sessizlik...

Belki de ihtiyacım olan buydu. Yaşamla aramdaki bağ gittikçe sarsılıyordu. Böyle giderse bugün değilse bile birgün mutlaka açamayacaktım gözlerimi.

Acının bir sonu var mıydı?
Belki de benim acımın sonu ölümün koynunda saklıydı.

Bir bataklığın içerisindeydim. Bir bataklığın içersinde olduğumu biliyordum. Çıkmak için hiçbir şey yapmıyor hatta ayaklarımı daha da derine batırıyordum.

Doruk gittiğinden beri böyleydim. Kendime ve etrafımdaki insanlara zerre acımıyor kendimden başka hiç kimsenin acısını hissedemiyordum.

İnsan kendine bile kör, sağır ve de dilsiz olabilir miydi?

Ben kendime bile kör, sağır ve de dilsizdim.

Doruk yoktu.
Kollarında ölümün kokusunu alabiliyordum ama o yoktu.

Nefesini tenimde hissediyordum ama o yoktu. En acısı da neydi biliyor musunuz yanımdayken bile yoktu doruk. Bunu hissetmenin ne demek olduğunu hiç kimse anlayamazdı.

Birbirine yapıştırılmış gibi kapanmış olan gözlerimi açtığımda baş ucumda bekleyen ve beni ayıltmak için yüzüme kocaman  elleriyle dokunan doruktan başkası değildi.

Yanımdayken bile yokluğunu derinden hissettigim tek kişiydi o. Sersem gibiydim.

İlaç yemiş sivri sineklerden hiçbir farkım kalmamıştı. İyi değildim.

Zihnimi toparlamaya çalıştığımda bar kısımda tek başıma oturduğum ve uzayın içki içme diye sıkı sıkıya tembihlemesine rağmen şişeleri ardı ardına bitirdiğimdi.

O kadar çok içmiştim ki...

Doruğun kollarının arasına yığılıp kalmıştım. Buraya nasıl geldiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Doruk ya da korumalardan biri  getirmiş olmalıydı. Başımda bir ton ağırlık var gibiydi. Midem bulanıyordu.

İçkiye alışkındım. Doruk gittiğinden beri sıkı bir alkolik olduğum bile söylenebilirdi.

Lakin hem hap hem de içkiyi birlikte almış olduğumdan ikisi birlikte ağır gelmişti sanırım. Bünyem kaldıramıyordu artık olanları. Vücudum sinyal veriyordu.

Hızını alamayan ve çarptığı bariyerleri parçalayan bir enkaz yığınından hiçbir farkım kalmamıştı.
Yok olmaya mahkumdum!

Parçalanıyordum lakin kimse görmüyordu.

“Kendine gel asya aç gözlerini.”

Yüzüme durmaksızın vurmaya  eden doruk elindeki soğuk suyu yüzüme çarpmayı da ihmal etmiyordu.
Gözlerimi açmış ve zorlukla toparlanabilmiştim yattığım yerden.

Yüzüme dağılan saçları geriye doğru attığımda doruğun biraz daha ilerisinde duran o kadını bulan gözlerim büyük bir hayal kırıklığına ev sahipliği yapıyordu yeniden.

Dorukla yanlız değildik o kadın da burdaydı.

Ne bekliyordum ki!
Dorugun saatlerce baş ucumda beklemesini benim için endişelenmesini yoksa o kadını geldiği yere geri göndermesini falan mı?

O kadın gitmeyecekti. Tıpkı yıllar önce öldürdüğüm Azra gibi tıpkı azranın hayaleti gibi ne aklımdan ne de hayatımdan gitmeyeceğini onu gördüğüm ilk anda anlamıştım.

CANAVARIN KALBİ (+18 ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin