40.bölüm

165 8 0
                                    


Hıçkırıklarımın sonlandığı güçlü beden çektiğim acının izahını yapamadığım kör bir noktada yetişiyordu yeniden imdadıma.

Her zaman olduğu gibi kurtarıyordu beni yeniden içine çekildiğimi hissettiğim koyu karanlığımdan.

"Ben onu arkamda bıraktım uzay."

Birşey söylemesine fırsat vermeden sıralıyordum uzayı inandırmak için kurduğum ısrarcı ve zavallı  cümlelerimi.

"İnan bana ben o gece doruğu arkamda bıraktım."

Doruğu arkamda bırakmak...
Ömür boyu içimde taşıdığım bir adamı arkamda bırakmak...
Arkamda bırakmayı istemek...
Bunu gerçekten istemek...

Bu şuursuzluğu anlatamayacağım tek insandı belki de uzay. Yıllarca her anıma her acıma ortak etmiştim onu.

Doruğa olan imkansız tutkumun tek canlı şahidiydi o. İçimdeki acının tek görgü tanığı.

Onu bittiğine inandırmak kendimi bittiğine inandırmaktan bile güçtü belki de bu sebepten.

Gözlerimin içerisine bakıyordu bedenimi saran adamın göz bebekleri yuvalarında kıvranan aciz gözleri.

Bir kadının üstelik de yıllarca başka bir adamı deli gibi sevdiğini bildiği bir kadının karşısında aciz kalmak uzay gibi güçlü bir adama yakışmıyordu.

Aşk kendine yakışanı yapmak değildi.

Hiçbir şey söylemeden o kadar çok şey anlatıyordu ki kırgın bakışları.

"Gerçekten uzay yemin ederim doğruyu söylüyorum. İnan bana."

"Sana inanmak istiyorum asya. Allah beni kahretsin Allah benim belamı versin bunca şeye rağmen karşımda gördüğüm şu manzaraya rağmen hâlâ sana inanmak istiyorum ben. Beynim yeter lan yeter artık anla diye avaz avaz bağırıyor ama ben yine de sana inanmak istiyorum. Anlıyor musun ben herşeye rağmen sana sadece sana inanmak istiyorum."

Gözlerimin içerisine bakan siyah gözlerde keder vardı.

"Şurayı görüyor musun? Burası çok acıyor. Burası sana inandığım inanmak istediğim her saniye o kadar çok acıyor ki..."

Eliyle işaret ettiği noktaya dokunan parmaklarım kestiği yeri dikmeye çalışan bir hekim gibi çaresizdi.

Orayı ben kanatmış ben acıtmıştım. Göğsünde benim tırnaklarım vardı.

Tırnak izlerimin olduğu noktalara dokunuyordu kanlı parmaklarım. Tek damla dökmeden sessizce öldüren bir katildim ben.

Parmaklarımın arasında çırpınan kalbi o kadar çok incitmiştim ki...

Kalp atışları dışarıdan duyulabilecek kadar kuvvetliydi. Parmaklarımın arasında ritminin şaştığını hissettiğim kalbi benim için çarpıyordu.

Onu yaralayan nefes aldığı her saniye acıtan bir kadını seviyordu uzay. O kadının kanlı parmaklarının arasında sakinleşiyordu göğsünün içerisinde çırpınan kanlı yumru.

Kırmadan dökmeden sevemiyordu bazıları.

Kırmıştım, dökmüştüm, çokça acıtmıştım...

Lakin küçücük bir umut varsa bize dair küçücük bir umut varsa açtığım yaraların kapanmasına dair herşeyi yapabilirdim. Çünkü anlamıştım artık ben uzaya aittim.

Tıpkı o yağmurlu gecede olduğu gibi emindim hissettiklerimden.
Doruk saplantıydı.
Doruk hastalıktı.
Doruk kalbimi yiyip bitirmeye ant içmiş bir kurttu.

CANAVARIN KALBİ (+18 ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin