44.bölüm

131 7 0
                                    

Evleneceği gün duyduklarının nasıl bir yıkım bırakacağını az çok tahmin ettiğim yasemini de tıpkı Doruk gibi arkamda bırakmıştım.

Onun hissettikleri benim hissettiklerimden daha önemli değildi çünkü.

Ben yanmıştım evet kesinlikle ben yeterince yanmıştım. Benden sonrası varsın tufan olsundu.

Bundan sonrasını da bir zahmet doruk düşünsündü. Yasemini buraya kadar getiren ve ona bir söz veren ben değildim sonuçta.

Attığım her adımda içimde çoğaldığını hissettiğim ateşin zerreleri tenimi ve kalbimi yakıyordu.
Yanıyordum.

Biraz cesaretim olsaydı eğer belki de bugün burdan Doruk ile birlikte gidebilir herşeyi arkamda bırakabilirdim. Eski asya olsaydı eğer bir saniye bile düşünmezdi biliyordum.

Eski asya sevdiği adamın elini tutar onunla beraber giderdi. Sonunu düşünmezdi.

Dizlerinin üzerine yığıldığını arkamda duyduğum sesten anladığım doruğu bugün tam anlamıyla ilk defa arkamda bırakıyordum.

Ondan ilk defa vazgeçmiyor ama onu ilk defa gerçek manada arkamda bırakıyordum.

Birşeylerin bitmesi gerekiyor ki yeni bir şeyler başlayabilsin derdi annem her zaman. Haklıydı belki de.

Peki şimdi nereye gidecektim. Kime sığınacaktım. Başka birisine sığınma ihtiyacı olan bir zavallı olmamalıydı Seray öztanın kızı.

Bir ilişkiden gidebilecek kadar cesaretliyseniz eğer başka bir adama sığınma ihtiyacı da duymamalıydınız.

Bir kadın gidiyor ve bir şehir yanıyordu. Hissediyordum ateşin değdiği yerlerin acısını.

Benden defalarca gitmiş beni defalarca arkasında bırakmış olan bir adamdan gitmek acı olmamalıydı.

Doruk bitmişti. Bu defter burada kapanmıştı. Annemin haldun amcanın herkesin istediği olmuştu sonuçta.

Nereye gideceğimi ben bilmesem de kalbim biliyordu gideceği yeri. Aşk mıydı içimde hissettiğim bu kıpırtı?

Arkasında bıraktığı adamı attığı her adımda ateşlere attığını bilen kadın bilinmeze doğru sürüklediği adımlarını ilerletmeye devam ediyordu.

Ne kadar süre yürümüştüm. Taksiye ne ara binmiştim. Ayaklarım beni neden buraya getirmişti, bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum.

Hiçbir şey bilmeden gelmiştim kapısına. Bana inanmıyordu. Üstelik de terkmişti beni başka bir ülkede.

Kapıyı çalmadan öylece bekliyordum kapısında. Buraya neden gelmiştim. Uzay onu sevdiğime inanmıyordu bile.

Birkaç adım geriye doğru giden adımlarım ne ileri ne de geriye doğru adım atabiliyordu. İçimden bir ses git asya burdan arkana bile bakmadan hemen şimdi git burdan uzaklaş diyordu.

Elim kapıya doğru gidiyor öylece de kalıyordu kapının tokmağında. Ne diyecektim.

Sana geldim. Yolda gelmemem için bir sürü sebep saydım. Saydığım sebepler bitti sebepler beni her seferinde haksız çıkardı ama ben yine de sana geldim mi diyecektim.

Buraya gelmek tam bir aptallıktı. İngiltere’de söylemişti söyleyeceğini uzay.

Onu daha fazla üzmeye hakkım yoktu. Arkamı döndüğüm sırada duyduğum ses bulunduğum noktada öylece kalmama sebep olmuştu.

Kapısında saatlerce beklemiştim. Öylece dikildiğim ve vazgeçtiğim saniyede kapıyı açan uzay burada olduğumu biliyor muydu?

Burada olduğumu nasıl anlamıştı. Yanaklarımdan süzülen yaşlar görüş açımı giderek daraltıyordu.

CANAVARIN KALBİ (+18 ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin