Kahvaltımızı etmiş Berrinle cafeye gelmiştik. Önceden gelen ve cafeyi cafe yapmaya başlayan aşçımıza baktım. Anlaşılan abim işinin ehli birini seçmişti. Pasta reyonunda bir sürü değişik değişik pastalar duruyordu. Hepsi birbirinden güzel iştah açıcı gözüküyordu. Hepsinin üzerinde gözlerim dolanırken hangisinden yesem diye düşünmeye başlamıştım. Berrinin beni dürteklemesiyle pastalarla aşk yaşamaktan çıkıp ona baktım. "Sen kahveleri yapan yerde çalış beni elleme" gözlerimi kısıp ona bakarken "ben de boş durmayacağım dert etme"diyerek sitem etmiş yanımdan gitmişti. Peşinden gülümseyerek tezgahın arkasına geçtim. Sonuçta berrin beni çok iyi tanıyordu. Laf yapacağımı bildiğinden hemen kendini savunmuştu. Bir sürü kahve makinesinin önünde durup onları anlamaya çalışırken berrinin biriyle konuşarak yanıma geldiğini gördüm. Başımı kaldırıp gelen kişiye baktım. kahverengi gözlü ve kısa sarı saçları olan güzel bir kız yanıma yaklaşırken berrin "buse tanıştırayım. seninle beraber çalışan yeni iş arkadaşın sude. Onun kahveler hakkında bilgisi var sana yardımcı olur"memnuniyetle gülümserken kıza elimi uzattım. Kız benin gibi gülümserken "buse"dedim. Sude elimi sıkıp "memnun oldum. bende Sude"dedi. Bende memnun oldum derken kahve makinelerini gösterip "bunların dilini anlayamıyorum. Bana yardımcı olurmusun"dedim. Tabi diyerek yanıma yaklaşırken hepsini detaylı olarak bana anlatmaya başladı.
Saat öğlen vaktini gösterirken cafeye bir sürü insan gelmeye başlamıştı. Etrafta deli gibi koşuştururken bütün masalara istediklerini yetiştirmeye çalışıyorduk. Tezgahın arkasına geçip kahve siparişlerini hazırlamaya başlarken berrin de siparişleri alıyordu. Cafemizin özelliği müşteriler siparişlerini bireysel yanımıza gelip söylüyorlar daha sonra sude onları götürüyordu. Berrin bana dönüp masa dörte iki tane filtre kahve ve bir adet tiramisu dedi. Başımla onaylarken hemen filtre kahve hazırlamaya başladım. Filtre kahveleri tepsiye koyarken bir tane tiramisu pasta dilimi de tepsiye koyup masa dörte gideceğini belli eden kağıt parçasını da koyup zile bastım. Sude yanıma gelirken tepsiyi aldı.
Saatler birbirini kovalarken saatin ne çabuk geçtiğini ve yorulduğumu fark ettim. Saat sekize gelirken abim cafeden içeri girdi. Hala masalarımızın dolu olmasına karşı gülümseyerek yanımıza geldi. "Çok iyi. bakıyorum ilk günden müşteriler var"dedi. Başımla onu onaylarken abim ekledi. "Saat sekizden sonra bar için gelen müşterileri arka kısma yönlendirin."dedi. Tamam derken kendisi cafenin arka kısmına girdi. Kafemizin alanı çok büyüktü. Abimin gözüne yine de küçük gelmiş iki tane dükkanı satın alarak daha da büyültmüştü. Yani o kadar büyük bir alandı burası. Bizde onu ikiye bölmüş ilk kısmı basit tatlı bir cafeyken arka kısmı ses yalıtımı ile kaplanmış bar alanına geçiyordu. Bar alanımızda bir discoyu aratmayacak şekilde düzenlenen alandı. Dışarda koca bir tabelada asmıştık. Cafe alanında da isteyen olursa alkol tüketile biliyordu. İçeriye bir grup kızlı erkekli girerken yere yazmış ve bara giden kısmı gösteren yol çizelgesiyle arkaya kısma geçtiler. Peşinden bir sürü insan içeriye girerken şaşkınlığımı gizleyemedim. Ne çok insan geliyordu. Abim sıkı bir reklam yaptırmış olmalıydı. Berrin cafenin önlüğünü çıkartıp üstüne çeki düzen veririken arka kısma yöneldi. Şaşkınlıkla ona baktım.
Anlaşılan arka kısım berrine ait olacaktı. Merakla bende üstümdeki önlüğü çıkartırken arka kısma girdim. Tabi girmeden sudeye haber vermiştim. Kapıyı açıp arka kısma geçerken gürültülü olan şarkıyla kaşlarımı çattım. Ne çok gürültü vardı. Allah'tan ses yalıtımı cafeye yansıtmıyordu. Gözlerim etrafta Berrini ararken ayaklı masaların haricinde kaliteli localarımız da vardı. Barın içinde gezerken ne abime nede Berrine rastladım. Ah şaka gibiydi. Berrin yeni girmişti buraya hemen nereye kaybolmuş olabilirdi. Sinirle etrafta volta atarken en sonunda onları bulamayacağımı anlayıp kapıya yöneldim. Kapıdan içeri giren mafya kılıklı insanlarla duraksadım. Sert mizaca sahip oldukları o kadar belliydi ki kessinlikle bir şirketin CEO'su olmalıydılar.
Üç erkek ilerlerken giydikleri takım elbise iri cüsselerini kapatmaya yetmemiş gibi gözüküyordu. Bütün kızlar benim gibi şaşkınlıkla onlara bakarken en önde giden kişiye odaklandım. Kahverengi uzun dalgalı saçları ışığın altından geçtiği zaman fark edebildiğim kahverenginin en güzel tonu olan gözleri ve belirgin elmacık kemikleri... ah gerçekten yakışıklıydı. Bir insana kahverengi tonları ancak bu kadar yakışırdı.
Hafif kumral teni daha da güzel bir hava katıyordu üstelik. Kendimi silkeleyip düşüncelerden ayrılırken bakışlarımı çektim. Adamlar localardan birine oturmuşlardı. Normalde hiç bu kadar bir erkekten etkilenen biri değilimdir ama bu erkek ilgimi çekmişti. Kimdi mesela?? neden burdaydı??. Hala gözlerimin onun üzerinde olması ve neden burda olduğunu çözmeye çalışırken bana bakıp göz göze gelmemizle duraksadım. Bunu beklemiyordum.
Gözlerim irileşirken utançla başımı çevirdim. Ahh Bir insan ancak kendini bu kadar rezil ederdi. O sırada barmenin yanından çıkan berrini görmemle depar atarak yanına gitmem bir Oldu. Berrin kızaran yüzümü görüp endişeyle ellerini yanaklarıma tutarken iyimisin diye soruyordu. Hayır değildim. Kendimi bir erkeğe bu kadar kaptırdığıma mı yoksa onu süzerken göz göze gelmemden dolayı utanmamamı kızsam bilemiyordum. Resmen rezillikti. Sinirle sen nerelerdesin. Her yerde seni aradım dedim. Berrin umursamaz bir şekilde omuzlarını silkerken buranın tozunu attırıyordum. Hayırdır sen niye beni arıyordun dedi. Sorduğu sorunun mantığı yeni aklıma gelirken onu neden aradığımı düşündüm. Bende onun gibi omuzlarımı silkerken içeriye öyle bir girdin ki eniştem oldu da benim mi haberim olmadı diye düşündüm. Berrin Kahkaha atarken o sırada yanımıza geldiğini fark etmediğim abim"enişte falan yok buse. Sakın sende düşünme"diyerek gülmüş ve ilerlemeye başlamıştı. Arkasından dil çıkartırken locada oturan erkekle bakıştık. Hemen dilime sahip çıkıp berrine döndüm. Neler oluyordu.
Bu erkeğe neden kendimi rezil edip duruyordum. Berrin abimin arkasından gayet rahat bir şekilde"sen öyle san. Yakında yiğidim. Yakında olucak" dedi. Abim arkasına dönüp orta parmak çekerken kahkaha attım. Ah hadi ama bu kadar da kıskanmamalıydı. Berrin gözlerini devirirken bende merakla havalanmış kaşlarımla ona baktım. "yakında olacak eniştemiz kim"diye sordum. Berrin omuzlarını silkerken"bende bilmiyorum olunca öğrenirsin"dedi. Arkasından gülerek baka kaldım. Bu kız bu tavırlarıyla abime meydan okuyabilen tek kişi olabilirdi. Abimin bizi kısıtlamazdı ama olada kısıtlarsa berrin asla susmazdı. Özgürlüğüne düşkün biriydi. Düşüncelerimden ayrılıp Hazır buraya kadar gelmişim diyerek bir tekila şat istedim.
Barmen gülümseyerek bana uzatırken kafama dikip teşekkür ettim. Tamam artık gidebilirdim. Kapıya doğru ilerlerken locada bulunan erkeği göremediğimden duraksadım. Nereye gitmişti. Kaşlarım çatılırken arkamdan afedersiniz kulağımın dibinde duyduğum nefes ve ardından "beni mi merak ettin ufaklık"sesiyle yerimden sıçradım. Anlaşılan erkek kendisini bu kadar rezil edebilen bir kızla tanışmak istiyordu. Derin bir nefes alıp hızlı atan kalbimi yavaşlatırken "karıştırdınız her halde"diyerek bir adım öne atıp arkama döndüm. Erkek alayla dudağına gülümseme yerleştirirken gerçekte ne kadar yakışıklı olduğunu gözler önüne serdi. Dalga geçmek için bile olsa gülümserken ne kadar yakışıklı olduğundan haberi varmıydı. Kafamı olumsuz anlamda sallayarak kendime gelmeye çalıştım. İlk görüşte bir erkeğe düşemezdim her halde. Kendimi toparlayıp gözlerimi kahverengilere diktim. Bilakis kahverengiler gözlerime oldukça dik bakıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/234713972-288-k84647.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kürkçü dükkanı
Ficción GeneralYeni bir şehre kız kardeşinin çağırmasıyla gelen buse yeni açılan cafe ve bar dükkanlarını döşeyerek onların başına geçer. Bar kısmına gelen mafya liderlerinden haberi olmayan buse yanlışlıkla birinin işine burnunu sokar ve olanlar olur. Kapak tasar...