2. Bölüm "Bir Bakmışım"

45 7 0
                                    


Tüm gece..

Gün doğana, sabah olana, artık otomatikleşmiş rutinimi yapıp yeniden erken saatlerde Elmore'a gidene dek. Tüm bu zamanda onu düşündüm.

Görünmez bir el bu zamana dek fişini çektiğim duygularımı yeniden elektrik ile kavuşturmuş gibiydi, öyle ki onu gördüğün kısacık bir kaç dakika zihnimde dönüp duran tek kaset halini almıştı. 

Kapıdan girişi. Dudaklarından havaya karışan nefesi. Ellerini ısıtışı. Gülümseyişi. Sadece tek bir kelime ile siparişini verişi. Saçlarını ardına atışı. İnip kalkan omuzları. Yürüyüşü. Kahvesini alışı. Şapkasını başına çekmesi. Kapıyı açıp çıkması.

Dizlerim ritmik bir şekilde titrerken ikinci kahvemi içiyordum, onu bir kez daha görmem, tanımam, varlığını varlığımla birleştirip yoluma bakmam gerekiyordu. Rast gele karşılaştığım birini takıntı haline getirip kendimi kaptırmak için çok gençtim. Lakin kaderin benim için farklı planları vardı. Üç günümü Elmore'da pinekleyip yeniden gelmesini umarak geçirmiştim. Kapıdan giren her sima da onu aramamış, bulamamanın verdiği hayal kırıklığını arsızlığımla örtmüş, bıkmadan usanmadan saatlerimi geçirmiştim. İçimde dolaşan bu bilinmezlik yeni nesil bir uyuşturucudan farksızdı, damarlarıma karışıyor, tenimi ısıtıyor, alıp verdiğim her bir soluğa ayrı bir uzunluk katıyordu. Zaman hem çok hızlı geçiyor, hem de hiç akmıyor gibiydi. Göz göze bile gelmeme fırsat kalamayan bu yabancı anın tüm duygularını ele geçiriyordu.

Kapıdan girişi. Dudaklarından havaya karışan nefesi. Ellerini ısıtışı. Gülümseyişi. Sadece tek bir kelime ile siparişini verişi. Saçlarını ardına atışı. İnip kalkan omuzları. Yürüyüşü. Kahvesini alışı. Şapkasını başına çekmesi. Kapıyı açıp çıkması.

Aklıma gelen en parlak fikir iki gündür izinli olan, o gün ona kahvesini veren, part time çalışan tezgahtara buraya ne sıklıkla gelip gittiğini sormaktı. Öyle ki tezgaha geçip önlüğünü bağlarken onun gelmesini bir saat önceden beklediğimden yerimden kalkıp işini yarıda keserek konuşmaya başlamıştım.

"Merhaba, ben Masal Saklı. Üç gün önce saat bir buçuk gibi buraya gelip, dubble espresso siparişi veren, bardağına Akın yazdıran bir beyefendi vardı. Kendisi buraya ne sıklıkla geliyor biliyor musun?"

Ondan önce de bunu sorduğum diğer çalışanlar gibi uzun ve çok da açıklayıcı olmayan tarifim üzerine biraz düşünüp "Üzgünüm ama sizin gibi devamlı gelen bir müşterimiz değil bayan Saklı." dedi.

"Yani hiç mi.." cümlem açıldığını belli eden kapının çalan zili ile yarıda kesildiğinde son günlerde kulaklarımda şakıyan o sesi duydum.

"Merhaba, bir dubble espresso, Akın." 

Nefesimi kendime saklayıp başımı yavaşça sağıma, sesin asıl sahibine çevirdiğimde cebinden çıkardığı bir kaç euroyu kasiyere veriyordu. Oldukça akıcı bir İngilizcesi olmasına karşılık kullandığı isim Türkçe'yi andırıyordu. Para üstünü alıp bozukları tip kutusuna atarken tezgahtar ile göz göze geldik. Bana aradığın kişi bu değil miydi, konuş hadi dercesine baktı bir yandan onun siparişini hazırlarken.

Çatılan kaşlarımı gevşetip yutkundum, merhaba demem gerekiyor hepsi bu. Merhaba ben Masal, burada çok sık gelir misiniz, kahvesi güzeldir, ah evet ceketiniz ne hoş, kahvelerimizi birlikte mi içsek. Klasik monolog üzerinden gittiğimde her seferinde işe yarardı, bu amacı ve niyeti açıkça belli eden süre gelmiş bir diyalog biçimiydi. Lakin bu kez bunu yapmamın işe yaramayacağına dair bir izlenim oluşuyordu içimde, masaya oturmadan kahvesini benden bir metre uzakta, neredeyse dibimde bekledi. Telefonundan yüzüne vuran ışıkta gözlerini her açıp kapattığında ahenkle süzülen kirpikleri ne güzeldi. Bana bakacağını fark edip yeniden önüme döndüğümde içimden bildiğim tüm küfürleri ezbere okudum. Konuşmaya nasıl başlamam gerekiyordu ki?

Ölümden Doğanlar - Gece'nin Masal'ıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin