44. Bölüm "Karar Anları "

9 2 0
                                    


"Selim, nereye götürüyorsun beni? "

Gece yarısı saat üçtü, uykumdan apar topar uyandırılmış ve Gece'nin yanına gitmek üzere yola koyulmuştuk.

"Geldik Masal, az kaldı." uykulu gözlerimi ovdum. Üzerimi değiştirmeye vakit bulamamıştım. Bir kaç işi olduğunu söylemiş ve iki gün geri gelmemişti. Uzun zamandır ayrı kalmadığımız için Selim'in azından Gece kelimesi çıkar çıkmaz fırladım yerimden, kalbimin ritmi şimdiden bozulmuştu, onu çok özlemiştim. 

Eski bir fabrikanın yakınına arabayı park ettiğinde gözlerim bu körpe yere gelmemizde ki maksadı aradı. Fabrikanın giriş kapısından içeriye girdik, Selim a- normal bir şekilde suskundu. Normalde çok konuşur ve gülümserdi, bu gün ki somurtkanlığına anlam veremiyorum bir türlü. Bu zamana dek fark etmediğim bir el fenerini cebinden çıkarıp yaktı. Eski fabrikanın tozlu yollarında yürürken, alt kata inen bir merdiven başında gelinceye dek konuşmadı.

Gözlerini kaçırarak " Aşağıda. Merdivenlerden inerken dikkatli ol." dedi. Ona gülümsemiş olsam da görmedi. Şimdi daha iyi anlıyorum bu somurtan halini dışarıdan izleyince, olacakları bilince hem kızıyor hem de üzülüyorum ona. Paslı merdivenlerde adımlarım fazla ses çıkarıyor, içimde ki özlem her attığım adımda daha da artıyordu. Merdivenlerin sonunda da keskin bakışlarını üzerime dikip gelişimi karşıladı, Gece'yi görmenin verdiği heyecanla kıvrıldı dudaklarım. Ağır adımlarla karşıma geçip yanağımı okşadı. Nefes kesen kokusu ciğerlerime dolarken tutkulu bir öpücük kondurdu dudaklarıma, kollarımı boynuna dolayarak sarıldım ona.

"Üşümüşsün." dedi boynumu koklarken.

"Artık üşümüyorum." diye cevap verdim ona daha sıkı sarılıp.

"Gel benimle." elimi tutup beni yanımızdaki metal kapıdan içeriye soktu, yerlerde küçük mumlar vardı.  Büyük, camsız ve bir çok kasa olan bir odaydı burası. Giriş kapısından karşıda ki duvara kadar büyükten küçüğe sıralanmıştı mumlar vardı, her bir mum bir diğerine çapraz olarak duruyor, bir yol gibi önümüzü aydınlatıyordu. Sağ ve sol ile birlikte on tane mumdan oluşmasına rağmen devasa depoyu tam anlamıyla aydınlatmaya yetmiyordu. Uçsuz bucaksız bir karanlıktı. Mumların sonun da ki duvar da, yere atılmış bir yatak ve battaniye vardı. Ben soru sormak için dudaklarımı aralarken yürümeye devam etti, duvara dayanmış yatağa oturduk. Bu açıdan baktığında mum ışıkları yataktan kapıya kadar artıyordu, normal bir zamanda müthiş bir görüntü olurdu, beklentiyle bakışlarımı Gece'ye çevirdim.

"Dinle," dedi elimi tutarak, hevesle açıldı gözlerim.

"Bana karanlık ile ilgili anlattıklarını hatırlıyor musun?" Usulca başımı salladım bu anı pek hoş değildi. Kasım'ın beni aylarca içine hapis ettiği o oda her akşam karanlıktı, ıssız ve soğuktu.

"Bu yatak ve battaniye senin , şurada ki poşette bolca yiyecek var, şu bidon da ise temiz su. Gördüğün tüm bu mumlar en küçüğünden başlayarak tek tek sönecek. Kapı da gördüğün mumlar hariç. O büyük mumlar sönmeden seni almaya geleceğim."

"Ha?" ağzımdan tuhaf karşıladığım bu durum için çıkan mırıltı sonrasında "İyi de neden?" diye sordum.

" Senin için Masal, karanlık sana hiç bir şey yapamaz. Bunu anlamanı istiyorum, sadece bana güven. Sana zarar verecek hiç bir şey yapmayacağımı biliyorsun, her şey senin için. Güçlü olman lazım, sadece sessiz ol ve beni bekle, anlaştık mı?"

"İyide.." diye başlayan cümlemi "Şşş." diyerek böldü. "Güven bana."

Yutkunarak başımı salladım sormak istediğim bir çok şey vardı ama o derinliğinden kurtulamadığım bakışları ile beni susturuyordu. Ona güveniyor olsam bile yapmak istediği şeye anlam veremiyordum, birbirimize sıkı sıkı sarıldık. "Uyu." diye fısıldadı kulağıma. "Uyu minik kuş..."

Ölümden Doğanlar - Gece'nin Masal'ıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin