25. Bölüm "Çocuktuk İşte"

11 3 0
                                    


"Burada ne işi var?" diye sorduğunda gözlerimi bir kez daha silip elimde ki sigara paketlerini gösterdim, çatılan kaşları gevşerken market çalışanına Almanca bir kaç kelime söyleyip cevabını aldı. Sonrasında ise derin bir iç çekip aramızdaki boşluğu kapattı, bana sıkıca sarıldı. Kokusu o kadar tanıdık ve aşinaydı ki birden andan kopup onunla okul sonrası beraber eve döndüğümüz zamanlara gittim. Bu beni daha çok ağlatırken "Sana ne oldu?" dedi.

"Canım acıyor."  geri çekilip yüzüme baktı, onun da hali benden iyi sayılmaz gibiydi ama buna rağmen bir şekilde gülümsemeyi başarıp "Hadi gel." dedi beni kolunun altına alarak. Eve dönüş yolu boyunca kendi arabasıyla beni takip etti, içeriye girdiğimde sessizlik bir kez daha sarstı beni. Okuldan gelen Sarp, mutfakta bir şeyler hazırlayan Hannah yoktu. Bunun yerinde yıllar sonra yeniden bulduğum dostum yanımdaydı. Bara geçip oturduğumuzda kendime hızlıca bir bardak viski doldurdum "Daha sabah Masal." dedi Kasım. Ona bunu düşünecek halde değilim der gibi baktığımda susup cebinden çıkardığı küçük poşetten bir miktar tozu masanın üzerine döktü. "Sorun olmaz ya?" dedi gösterip, omuzlarımı silktiğim de kart ile ikiye ayırdığı tozu rulo yaptığı para ile burnuna çekti. "Kokain mi?" diye sorduğum, bana çapraz bir gülüş atıp "Sayılır." dedi. 

Ona doldurduğum bardaktan bir yudum alıp "Seni yeniden görmek ne tuhaf." diye mırıldandı. 

"Birde bana sor." dedim tezgaha tüneyip.

 "Konuşmak ister misin?"

Ah benim yaralı küçük canavarım, bu soruyu sorduğunda pişman olacağını bilmiyordun o zaman, bende bilmiyordum dudaklarımdan çıkacak cümlelerin katlanarak bana geri döneceğini.

Saatler su gibi akıp geçerken biz bardan mutfağa, oradan salona, oradan ise kararmış havayı seyir ettiğimiz pencere kenarına geçtik. Normalde uyananlar ve diğer hikayeleri ona anlatmamam gerekirdi, başlarken de defalarca kez tereddüt etmiştim zaten ama bir süre sonra konuşmanın nereye varacağını anlayıp kendisinin de bir laneti, yani Sanaraz olduğunu söyleyerek bana bir şok yaşattı. Çocukluk arkadaşımın da günü birine içinde daldığım bu uçsuz bucaksız evrene dahil olacağını nereden bilebilirdim. O benim hikayemi dinlerken ara ara daldı, bazen kaşlarını çattı, bazense başını salladı lakin elle tutulur hiçbir yorum yapmadı. Bitirdiğime yine ağlıyordum, elini sarsılan sırtıma koyup "Her kasvetli günün ardından güneş öylede, böyle de açar Masal. Ağlama." dedi.

Ağlama deyince birden birde durup ayy ne kadar haklısın ya bende ki de salaklık diyeceğimi mi sanıyordu? Bu yarım yamalak tesellisine sinir olduğumu anladığında "Kız kardeşim öldü." dedi. İşte bu aniden yüzüne su sıçradığı zamanlarda düşüncelerinizin ve hislerinizin bıçak gibi kesildiği o an gibiydi. Durdum. Gözlerine baktım. Başım istemsizce iki yana gitti. Göz pınarlarında biriken damlalar yeniden yüzüme düştü.

"Başın sağ olsun. Na-"

"İntihar etti. Beni anlarsın ya." dedi yanağını kaşırken, sonra elini dağınık saçlarının arasından geçirip bir kaç tutamı çekti. "Ne zaman?"

"On bir gün olmuş, bende bu sabah öğrendim."

"İyide.."

"Neden Türkiye de değilim? Çünkü.." dedi uzatarak. "Telefon kullanmayı bırakalı uzun zaman oluyor, bana ulaşamamışlar. Çoktan gömülmüş, yası tutuluyor. Aslına bakarsan seninle karşılaşmadan önce bir bilet alıp eve dönmeyi planlıyordum."

"Git o zaman." Kendimi saatlerdir anlattığım duygusal sorunlarım için aptal gibi hissettim, karşımda ki adam bu sabah kız kardeşinin ölüm haberini almıştı  ama ben yas tutmasına bile izin vermeden onu kendi boktanlığımla boğmuştum .Gözlerini kısıp bir süre bana baktı, sessizliğinde bir tuhaflık vardı, bir incelik.

Ölümden Doğanlar - Gece'nin Masal'ıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin