43. Bölüm "Sağ Salim"

10 2 0
                                    


Felaketlerin üst üste geldiği anları biliriz, bizi yaşamdan soğutan berbat bir silsiledir.

Tıpkı bir şeyleriniz peş peşe ortadan kayıp olması yada ard arda sevindirici haberler almanız gibi doğanın gözle görülmeyen, elle yazılamayan bir kanunudur bu.

Sevinçler sevinç, acılar acı doğurur.

 Gözlerimin yüzüme vuran rüzgarında etkisi ile daha çok yanarken bir sigara daha parmaklarımın arasında can verdi, uzanıp yenisini yaktığımda üzerinde oturduğum kiremitler kadar soğuktum. Haberi almamın üzerinden on gün geçmişti. İstanbul'a gidip onu annemle babamın gömülü olduğu Zincirlikuyu mezarlığına defin edip sonrasında New York'a geri dönmüştük. Gece ile ilk kavgamızı da Sarp'ın ölüsünü görmek istediğim zaman etmiştik. O benim bunu kaldıramayacağımı düşünerek engellemeye çalışırken haklıydı, kaldırmamıştım da. Onun soğuk mermer üzerinde uzanan solgun bedenini görmeye ihtiyacım vardı, yalan gibi geliyordu çünkü. Ölmüş olamazdı. 

Lakin gerçekler tüm sevimsizliğini yüzüme vurmuştu. Sinir krizi geçirdiğim bir diğer anda buydu, damarlarımda dolaşan tarifsiz hüzün çehremi ele geçiriyor ayaklarımı yerden kesip gökyüzünde kimsesiz bir balon gibi uçmamı diliyordu. 

Yok ol diyordu, kaybol. Bir daha bulunama..

Gece acımı yaşama hakkım olduğunu savunsa da sakinleşmemi istiyordu, beni efsunlattırmamak için kendini zor tuttuğunu görebiliyordum, çektiğim bu acı aramızda ki görünmez iplerden ona geçiyor, kalbine dem gibi çöküyordu. 

Elim kalbimde geçirdiğim on dolu güne veda etmiştim. Söz verdiği gibi orada olup olmadığını asla bilemeyecektim. Orayı benim için sıcak tut demişti, ben hep yanındayım. Daha on altı yaşındaydın Sarp, on yedine günler kala nasıl bu kadar bilge olabildin? Öleceğini hissederek o göreve giderken nasıl yetti gücün beni en güzel şekilde uğurlamaya?

Öldüğünde yaşayacağım pişmanlıkları önceden kestirerek nasıl da teselli ettin beni tatlı sözlerinle, acı acıyı doğuruyordu.

Gözlerimi yumup artık ağlayamadığım için yanan gözlerimde ki acıyı savuşturmaya çalıştım. İçimde dışım gibi kurumuştu, çöl gibi uçsuz bucaksız topraklarda seraplara dalıp gidiyordum. Beni aradığında, o güzel sesini son kez duyacağımı bilseydim, ölüme yürüdüğünü, ona koştuğunu anlayabilseydim engel olabilir miydim yaşanacaklara? Bu soruydu zihnimin en ücra köşelerinde şakıyan.

Oysa ki cevabı çok daha evvelinde vermemiş miydin bana?

Sen yola çıkmadan, ben geride kalmadan hemen önce. Sormamış mıydın bununla yaşayıp yaşayamayacağımı? Cevap en başından belli değil miydi bücür?

Yeniden geriye dönmemem için bu kez Gece'nin varlığı da yetmiyordu bana, onun deva olamayacağı hiç bir dert olmadığını düşünürdüm oysa ki.

Acı acıyı doğuruyordu.


 *****

"Bana sorarsan tam sırası." dedi Selim içkisinden bir yudum aldıktan sonra. "Ara komite ifadeni uygun bulmadı Gece, Ann'nin sana değil kıza saldırdığı konusunda hem fikirler, bu da onu öldürmeni hafifletmiyor."


Gece başını usul usul sallayıp detaylarını incelediği yağlı boya tabloda ki gözlerini Selim'e çevirdi. "Şu an olmaz."

"Olmaz mı? Dalga mı geçiyorsun? Kızın günün birine uyanan olup olmayacağını kahinlerden öğrenemiyoruz, ara komite en kısa zamanda vasisi olmadığı takdirde hafızasının silinmesi için emir verdi ve sen şu an olmaz diyorsun."

Ölümden Doğanlar - Gece'nin Masal'ıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin