28. Bölüm "Yanan Gözler"

11 3 0
                                    


Saatler boyu onu beklemişti. Bir kaç bardak kahve bitirip sayısız sigara içmiş ve onu aradığı numaraya defalarca kez geri dönmüştü. Cevap hep aynıydı.

Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor.

Oluğa geri dönüp numara üzerinden yer tespiti yapması için Maximilian'nın yanına gitti. Stresten başına saplanan ağrı gözlerini açık tutmasını zorlaştırıyordu, içinde en derinlerde bunca zaman sonra yeniden korkuyu hissetmemenin verdiği telaş dört bir yanını sarmıştı. Masal'ın telefonunu on yedinci cadde de parçalanmış halde bulduğunda içine bir sancı hissetti. Anlatmaya geliyordu, her ne olduysa sonunda öğrenecekti ama biri yada bir şey onu engellemişti. Belki de son dakika vazgeçip telefondan kurtulmuş ve çoktan İngiltere'ye giden bir uçağa binmişti. Maximilian ile Oluğa geri döndüğünde sistemde isim ve soy ismi ile bütün sonuçları taradı lakin Masal Saklı'ya ait hiç bir kayıt yoktu. 

"Neredesin sen?" diye mırıldandı bilgisayar ekranını yumruklamamak için kendini zor tutarken.

"Neredesin sen?..."

 ****

Ağzımdan derin bir soluk almak istedim ama yüzümün her yanına dağılmış saçlarımın bir kısmı bunu engelledi. Sallanıyordum, bir arabanın içinde. Ses çıkarmadan önce nerede olduğumu anlayabilmek için etrafıma baktım. Ensemde ki acı içime işliyordu. Bir arazi aracının arka koltuğunda ellerim ve ayaklarım bağlı uzandığımı, arabayı kullananın ise Kasım olduğunu görmemle anılar geri geldi. Sanki uyandığımı hissetmiş gibi. "Günaydın." dedi.

"Kasım." çatallaşan sesimi normale çevirmek için boğazımı temizledim. "Neler oluyor?"

"Hi-Hiç bir şey birtanem, seni güvenli bir yere götürüyorum sadece."

"Nereye?" 

"İlk geldiğimde satın aldığım dağ evine, sonra buradan şehre ulaşım çok zor olduğu için o apartman dairesine taşındım. Bazen burada çok yağmur olur ve yollar kapanır. Evet kapanır. Bu yüzden yeterli mal alıp gelmek eziyet olur. Ez-eziyet olur ama sen beğeneceksin. Gözden uzak ve sadece bizim için bir yer."

"Kasım."

"Efendim birtanem."

"Beni çözer misin?"

"Tabi ki çözeceğim geldik sayılır biraz be-bekle."

İki büklüm esir alınmış bedenime ve bunları yapma ihtimali olan son kişi olan Kasım'a baktım. İçine ne girmişti, aklından nasıl bir delilik geçmişti de bana bunu yapma hakkını kendinde görmüştü, sırf zarar görmemden endişelendiği için kendince böyle bir önlem alamazdı. Beni bayıltıp sonra da bilmediğim yerlere peşinden sürükleyemezdi!

"Ben iyi olacağım." dedim sesimi sakin tutmaya özen göstererek, kendinde olmadığı belliydi çünkü.

"Evet artık olacaksın, çünkü seni koruyacağım."

"Beraber İngiltere'ye gidelim mi? Ha, ne dersin? Orada ev tutar temiz bir sayfa açarız."

"Hayır, ha-hayır. Sen sadece beni istedin, hep beni istedin. Bana söz vermiştin bir gün evden kaçıp beraber yaşayacaktık. Bunun gibi bir dağ evinde.."

Bu sözü ona hiç bir zaman vermemiştim. Delice konuşuyor olması beni daha çok endişelendirirken "Orada da dağ evleri vardır." dedim. İçimde ki o his fena boka battığımı bağırıyordu, Kasım bana saldırıp zorla bir yerle götürecek kadar gözünü kararttıysa ona ancak sakin kalarak engel olabilirdim. 

"İyide burası kadar güzel değil ki, baksana." dedi el frenini çekip. Sarsılan arabada dengede durabilmek için sırtımı koltuğa yasladım. Arka kapıyı açıp beni ardımda bağlı kollarımda ki ipten sıkıca tutarak dışarıya çekti. Kapıya çarpan dizim yüzünden biraz sızlandım.

"Baksana." dedi tekrar devasa müstakil evi gösterip mest olmuş bir halde. "Tam hayallerimizde ki gibi."

O hayaller bize ait değil Kasım. Yalvarırım sana kendine gel. "Çok güzelmiş." dedim içimde ki çığlık atma hissini bastırıp "Ama beni çöz ki yürüyebileyim."

"Ah, özür dilerim birtanem." dedi yere eğilirken, önce ayak bileklerimi sonra da el bileklerimi çözdü. "Burası bizim daimi evimiz olacak." eve doğru bir kaç adım atıp bana döndü.

"Sonsuza kadar mutlu yaşayabileceğimiz bir yuva, her şeyden, herkesden uzak."

Ellerim titremeye başladığında ağlamamak için dilimi ısırdım. "Hep burada mı kalacağız?"

"EVET! ELBETTE! haha." sesinde beliren ani coşku ve tavırlarında ki yabancı olduğum çocuksu taraf bana başka çarem olmadığını fısıldıyordu. 

Ona doğru bir adım atıp "Ah!" diye bağırarak yere attım kendimi. Bir kaç adımda yanıma gelip yere eğildi "Ne oldu birtanem, iyi misin?" ayak bileğimi tutup kıvrandım.

"Sanırım bileğim kırıldı, ah, üzerine basamıyorum Kasım. Yardım et, beni hastaneye götür."

"Hayır, hayır." dedi başını hızla iki yana sallayıp "Hiç bir yere gitmeyeceğiz, sana ben bakarım, seni iyileştiririm tamam mı?" 

Çenem titremeye başladığında bana seçenek bırakmamış olmasına kahrettim. O kadar kendinde değildi ki o eve girdikten sonra geri dönüşümün olmayacağını gözlerine baktığımda birebir görebiliyordum. Anahtarların hala arabada olmasına güvenerek kendimi ondan kurtarmak zorundaydım. Ona uzanıp sıkıca sarıldım, bu sırada ayağımdan çözdüğü ince halatı uzanıp yerden aldım. Kalbim biraz sonra yapmak zorunda kalacağım şey için sızlarken "İyi olacaksın." diye fısıldadım.

"Ah benim birtanem, iyi olacağız, ikimiz birden, o orospu çocukları sana burada zarar vermezler." İki elime doladığım halatı hızla geri çekilip boynuna gelecek şekilde doladım, o daha ne olduğunu anlayamadan testislerine attığım bir tekme ile öne doğru eğilirken dizlerimin üzerine kalkıp ardına geçtim. Sadece onu nefessiz bırakıp bayıltmam ve kendine gelmesine fırsat vermeden burada uzaklaşmam gerekiyordu. Tüm gücümle ipi sıktığımda elleri çırpınarak ellerimin üzerine kaydı. Pençeye dönüşen tırnaklarını etime sapladığında dudaklarımın arasından acı bir çığlık firar etti. Etimden sızan kan ellerine karışırken dizimle omurgasına vurup onu öne doğru yatırmayı denedim ama olmadı. Pençeleri ipi kavrayıp bir hamlede kağıt gibi keserken uyguladığım kuvvet boşa gitti ve geriye doğru savruldum.

Derin nefesler alıp bana döndüğünde iki yana yırtılmış ağzı ve sivrilen dişleri ile canavardan farksızdı. Dirseklerimden destek alıp ayağa kalkmak içim hamle yaptığımda uzanıp ayak bileğimi yakaladı. "Bırak beni!"  

Tüm gücü ile kendine çekip beni biraz sürükleyerek hizasına gelmemi sağladı, yüzüme okkalı bir tokat atıp beni sustururken "Yine kendini öldürtmeye gideceksin değil mi!" diye bağırdı.

"Yine seni öldürmelerine izin vereceksin!"

"Kasım kendine gel!" Bir kez daha tokat atıp yanağımı ısırmama sebep olurken ağzıma kan tadı doldu. "İzin vermeyeceğim." diye tısladı bir kez daha o korkunç ifadeye bürünürken, sanki burada değildi, sanki benimle konuşmuyordu. Zihnimde çalan alarmların hangi birine yetişeceğimi bilemiyordum, o cılız gövdesine rağmen beni omuzun atıp yürümeye başladığına.

"İmdat! Biri yadım etsen! İmdat!" sesim ağaçlardan bana geri sekiyordu sanki, içimde tuttuğum göz yaşlarım özgürlüğünü ilan ederken yumruk yaptığım ellerimle sırtına vurdum. Gün, gece, ay ve yıldızları son görüşüm o gündü. Beni içeriye sokup ardından kapıyı kapattığında veda bile etmeye vaktim olmamıştı hiç birine. Günü acı, günü keder, günü lanet olan o günde...

Ölümden Doğanlar - Gece'nin Masal'ıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin