Gölün kenarında yere çömelip suyu incelemeye başladım. Ayaklarımı bastığım yerde, yatay, çizgi şeklinde bir iz vardı. Sanki su biraz çekilmiş gibiydi ama emin değilim. Çok fazla incelediğim söylenemezdi çünkü.
Elimi suya sokup Jungkook'un fark edip gelmesini bekledim. Yarım dakika sonra ağır bir şekilde kafasını çıkartıp, suyun altında değiştikten sonra çıktı. Ama bir gariplik vardı.
"Jungkook, sen iyi misin?"
Omuzları çökmüş yavaşça ağacın altına otururken bana baktı. Gözleri bile yorgun bakıyordu. Neden bu kadar yorgun görünüyordu ki? Bir sorun mu vardı? Az önce göl suyunun biraz azaldığını fark etmiştim onunla ilgili olabilir miydi?
Çantadan havlu çıkartıp omzuna sararken "evet," dedi. "Su yavaşça çekilmeye başladı."
Gözlerimi büyütüp ona baktım. Şu an zihnimi okuyabildiği gerçeğini unutup, onun cevaplamasına şaşırmıyordum. Gölün çekilmesine ve Jungkook'un iyi görünmemesine şaşırıyordum.
"Yoksa, su azaldığında sen de bunu hissedip, yorgun mu düşüyorsun?"
Hafif bir şekilde tebessüm edip, başını salladı. "Zekana teşekkür ediyorum. Bana bunu açıklatmayıp, bir an önce dizlerinde dinlenme fırsatı verdiği için."
Cümlesi biter bitmez çoktan kurumuş olan saçları bacaklarımı buldu. Havluya sarılıp, çocuk gibi uzanması sevimli görünmüştü bir an da gözüme.
Onu rahatlatacağını düşünüp elimi saçlarına attım ve okşamaya başladım. "Büyükannem ve büyükbabam bir hafta evde yoklar. Yalnız olacağım."
Tek gözünü açıp imalı imalı bakmaya başladı. "Yani, hayır sadece haber vermek istedim. Yanlış anlama."
Gözünü tekrar kapatıp, kıpırdandı ve daha rahat bir konum bulduğunda durdu. "Hm hm, sadece haber vermek istedin. İyi o zaman, bir hafta kal orda tek başına."
"Imm, aslında istersen yani gölde falan işin yoksa benimle kalabilirsin. Beraber film falan izleriz, yemek yeriz ne biliyim eğleniriz işte. Ama su biraz daha çekilirse sen pek iyi durumda olacak gibi görünmüyorsun. Sahi, su niye çekildi?"
Kıkırdayıp, merakla sorduğum soruyu cevapladı. "Mevsimsel bir şey. Yani endişelenecek bir durum yok. Daha fazla çekileceğini sanmıyorum."
"Anladım, dinlendikten sonra daha iyi olacaksın o zaman, değil mi?"
Başıyla onayladı. "Bu arada, seninle kalmayı isterim. Gölde işim yok şu sıralar."
Gülümseyip ellerimi çırptım. "Harika!"
Gözlerini birkaç saniye aralayıp geri kapattı ve güldü. "Şimdi izninle biraz uyumak istiyorum. Çok yorgun hissediyorum."
°•°
Gözlerimi aralayıp nerede olduğumu algılamaya çalıştım. Hâlâ ağacın altındaydım ama Jungkook'un benim dizlerimde yatıyor olması gerekirken ben onun dizlerinde yatıyordum. Salak çocuk hâlâ beni düşünüyordu.
"Salak olduğumu sanmıyorum ama seni düşündüğüm doğrudur."
Kıkırdayıp tekrar gözlerimi kapadım. Şu an sebepsiz bir şekilde aşırı huzurlu hissediyordum. Kollarımı kaldırıp gerinerek oturur hale geldim.
"Jungkook sarılalım mı?"
Jungkook'un şaşkın yüz ifadesiyle karşılaşırken, ben de kendime şaşırmıyor değildim. Bilmiyorum, bir an sevgi pıtırcığı olmuş gibi hissettim ve sevgimi paylaşmak istedim. Yanlış anlaşılmasın, normal bir sevgi bu, romantik anlamda olan değil.
"T-tabii!"
Heyecandan kekelemiş ve sesini yükseltmişti istemeden. Gözlerim kısılana kadar gülümseyip, kollarımı boynuna doladım. O da beklemeden sıkıca belime sarıldı. Sevgisini resmen kollarıyla bedenimi sarıyordu, hissettiriyordu.
"Bir süre böyle kalabilir miyiz, lütfen. Ama şu an pek rahat olduğum söylenemez."
Bir şey demende ve geri çekilmeden beni kucağına oturtup bu sefer de öyle sarmalamaya başladı. İstemsiz gülümseyerek diğer bacağımı da yan tarafa atıp göğüslerimizin değmesini sağladım. Başım boyun girintisindeyken onunki de omzuma yaslıydı.
Çok değil, yaklaşık iki saatte o şekilde uyuduktan sonra güneşin batmaya başladığını ve her yeri altın sarısı yaptığını gördüm. Başımı Jungkook'un boyun girintisinden çekerken salyamın aktığını fark edip, onun da fark etmemesi için hızla dudaklarımı yaladım.
Ah, o hâlâ uyuyormuş. O da uyumuş yani. Kısacası uyuyor. Başı arkasındaki ağaca yaslı, ağzı aralık, düzenli bir şekilde nefes alıp veriyordu. Elleri sıkıca belimi sardığı için, uyuya kalınca kalçama düşmüştü. Bunu umursamayıp getirdiğim çantadan telefonumu çıkardım ve fotoğrafını çektim. Çok sevimli görünüyordu.
Uyanmaması için yavaşça tekrar eski yerime kurulurken, kıpırdanıp ağzını şapırdattı ve kalçamdaki ellerini tekrar belime çıkartıp sarıldı. Yüzümdeki tebessümle burnumu hafifçe boynuna sürttüm ve kokusunu içime çektim.
Hâlâ yosun kokuyordu ve garipti ama kesinlikle rahatsız etmiyordu. Bir dakika, ne?! Kokudan rahatsız olmuyordum. Ama Jungkook'a karşı bir şey hissetmiyorum ki! Yoksa hissediyor muyum?!
"Bebeğim ne oldu? Çok hızlı nefes alıp veriyorsun."
Jungkook kafasını çekerek yüzümü görmeye çalışıyordu. Yardımcı olmak adına başımı güzelim yerden kaldırdım. Ne güzeli ya?! Güzel falan değil, sadece o yerden kaldırdım ve yüzüne baktım.
Gözlerimiz kesiştiğinde yüzümü bir şey analamaya çalışıyormuş gibi incelemeye başladı. Ben de sadece ona bakıyordum. Neden bir şey söylemiyordu? Aklıma gelen şeyle kaşlarımı çattım.
"Hey! Aklımı mı okumaya çalışıyorsun?!"
Kıstığı gözlerini kocaman açıp, gözlerini kaçırdı. "Hayır canım, onu da nerden çıkardın?"
Yalan söylediğini aşırı belli edecek şekilde inkar etmesine gülüp omzuna vurdum. "Biraz özel hayata saygı, bildiğin gözümün önünde aklıma girdin."
Kıkırdayıp, yüzümü kendi yüzüne yaklaştırdı ve yanağımı okşamaya başladı. O kadar narin ve yumuşak okşuyordu ki kendimi istemsiz pahalı bir mağazaya girildiğinde, pahalı bir eşyayı inceleyen orta gelirli adamların dokunuşlarındaymış gibi hissettim. Kısaca kırılacak bir eşya gibi. Ama deli gibi göğüs kafesime çarpan kalbim, hâlâ bir insan olduğumu ve karşımdaki adamdan etkilendiğimi haykırıyordu resmen. Bunu da inkar edecek değilim ama kabulleneceğim de söylenemezdi.
•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lake Person | YoonKook |
ФанфикYoongi, sadece gölde balık tutmak istemişti ve bir göl insanıyla karşılaşmayı kesinlikle beklemiyordu. Tabii o göl insanıyla da ruh eşi olmak... aklının ucundan bile geçmezdi. Başlangıç: {27.08.20} Bitiş : {04.07.21} #1-yoonkook #1-göl #1-s...