17

1.2K 123 12
                                    

Şu an şakasız yarım saattir Jungkook'u benimle gelmesi için ikna etmeye çalılıyordum. Yok neymiş annemle tanışmaya hazır değilmiş, ya onu sevmezseymiş, ne iş yaptığını ya da ne okuduğunu sorduğunda ne cevap verecekmişte falan filan.

"Bak Jungkook, son kez söylüyorum,"

Tırnaklarını kemirmeyi bırakıp yüzüme baktı. "Annemin seni sevmeme gibi bir ihtimal yok. Ki olsada, milyonda bir ihtimal olur ve annemin, seninle arkadaşlığımı kesmemi istemek gibi saçmalık yapmaz."

Bakışlarını kaçırıp, kararsızca etrafa bakındı. "Jungkook, eğer başka bir sebep varsa ya da istemediğinden uzatıyorsan açıkça söyle. Alınmam."

Tekrar panik haline bürünüp ellerimi elleriyle hapsetti. "Hayır! Öyle değil, gerçekten çok gerginim. Annenle tanıştıracağını söylüyorsun, bir de yarın. Ya bize karşı çıkarsa? Annenle çok yakın olmadığının farkındayım ve benim yüzümden aranızın daha da açılmasını istemiyorum."

Bu kadar ince düşündüğüne inanamıyorum. Üstelik ben sadece onu bir arkadaşım olarak tanıştıracakken. Ne diyeceğimi bilemez bir şekilde gözlerine bakarken, yüzünün her zerresinin hayal kırıklığına uğradığına şahit oldum.

"Oh, tabii söylememekte bir çözüm."

Ayağa kalkıp salon kapısına doğru yürüdüğünde şaşırdım. Arkasından kalkıp seslendim. "Nerey-"

"Sadece su alacağım."

Başımı sallayıp geri yerime oturdum. Tamam, bu durumdan sonra tabii ki anneme Jungkook'u sadece arkadaşım olarak tanıtamazdım. Her ne kadar beni onu, onun beni sevdiği kadar sevmesem de boşta değildim. Ayrıca çoktan o bizi sevgili bellemişti ve sonuç olarak çıkıyor sayılıyorduk. Anneme gelicek olursakta... yani, homofobik biri değil ama oğlunun bir erkekle çıktığını duyunca ne yapar bilemiyorum.

Jungkook'un uzun bir süredir gelmediğini fark edip mutfağa gittim. Ellerini mutfak tezgahına sabitlemiş, oradan destek alarak başını kollarının arasına doğru sarkıtmıştı. Yanına ilerleyip, bir kolunun altından geçtim ve tezgahla bedeni aradına girdim. Sonunda, bu hareketimle beni fark ettiğinde şaşkınca bana baktı. Bir şey demesine fırsat vermeden kollarımı boynuna doladım ve bedenini biraz daha kendime yaklaştırdım.

"Özür dilerim. Sen o kadar beni düşünürken ben..." cümlemi nasıl devam ettireceğimi bilemeyip sustum. Devam edemeyeceğimi anladığında o söze girdi.

"Sorun değil, Yoongi. Ben abarttım biraz."

"Hayır! Kesinlikle abartmıyorsun ve asıl, bu kadar olgun karşılayarak beni kendine biraz daha hayran bırakıyorsun. Tekrardan özür dilerim, seni anneme sevgilim diye tanıtacağım. Zaten arkadaşım desem bile annem anlardı."

"İlk olarak bana hayran olduğunu bilmiyordum ve annen nasıl anlayabilir ki? Ben yanaşmasam dışardan gerçekten de arkadaş gibi görünüyoruzdur."

Yan bir gülüş attım ve ensesindeki kollarım sayesinde yüzünü yüzüme yaklaştırdım. "Sen öyle san, bakışların ele veriyor."

Göz kırpmış, havalı bir şekilde geri çekilecekken baldırlarımdan tutup tezgaha oturttu beni. Ne olduğunu anlamaya çalışırken çoktan bacak arama girmiş belime sarılıyordu. Burunlarımızı birbirine sürterken bu sefer o yamuk bir gülüş atmıştı.

"Hmm, nasıl bakıyormuşum ki?"

Durumu hızlı bir şekilde kavrayıp dudaklarıma bir sırıtış ekledim. "Yaani... biraz dalgın, biraz donuk, biraz tutkulu, biraz boş, biraz da dolu dolu bakıyorsun. Tabii bunların yanında sevgi de barınıyor. Kısacası insanlar deyimiyle leyla gibi bakıyorsun."

Kaşlarını sevimli bir şekilde çatıp başını geri çekti hafiften. "Leyla gibi bakmakta ne demek?"

Kıkırdayıp, merakını giderdim. "Bir işle falan uğraşırken eğer dalgınsan ya da o gün sakarlığın tutmuşsa leyla mısın diye dalga geçerler mesela. Bu diğer anlamıyla aşık mı oldun demek. Yani Jeon Jungkook, bana aşkla bakıyorsun ve bunu sokaktan geçen bir çocuk bile anlayabilir."

Bakışlarını asla kaçırmazken ağır ağır başını salladı. "Evet, Min Yoongi. Kesinlikle leyla oldum."

Gözleri dudaklarıma kayınca ben de istemsiz onun dudaklarına indirdim bakışlarımı. Yüzünü yavaşça yüzüme yaklaştırmaya başladığında bende, yine onu taklit ederek yaklaştım yavaş yavaş. Çok kısa süre sonra da buluştu dudaklarımız.

Nazik bir öpüşmeydi. Sadece ağır bir şekilde dudaklarımızı emiyor ve tatlarımı almaya çalışıyorduk. Nefessiz kalıp geri çekildiğimizde, ikimizin de göğüsleri hızla inip kalkerken sırıtmaya başladık. Sebep yoktu, sadece nefeslerimiz düzene sokmaya çalışırken birbirimize bakıyor ve gülümsüyorduk.



🪱

Lake Person | YoonKook |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin