20

1.1K 128 33
                                    

Annemle kafeden sonra ayrılmış, dönmek için otobüs bekliyorduk. İkimizde sessiz bir şekilde durakta oturuyor ve birbirimize bakmıyorduk. Hâlâ zihin okuyabildiğime inanamıyordum ama bir yanda da bu konuda Jungkook'a yalan söylediğim için kötü hissediyordum. Eğer doğruyu söyleseydim Jungkook bu halinden daha asabi ve sertte olabilirdi. Bilemiyorum, bu konu hakkında daha fazla düşünmek istemiyorum ama o içimdeki karartı olarak adlandırdığım histe daha kötü oldu. Off bugün neden bu kadar berbat?

"Yoongi'ye çaktırmadan nasıl gideceğim? Eğer anlarsa bir sürü soru sorup durur ve bir de onunla uğraşmak zorunda kalırım. Ayrıca evde tek olucak yani kesin bana sarar. Off ne yapmalıyım?!"

Bu düşüncelere karşı ne düşünmeliydim şimdi? Bir yere gitmek istiyordu ama bana fark ettirmek istemiyordu bunu. Fark edersem de merak edeceğim için soru sormamdan rahatsız olacağını düşünüyordu. Bir de evde yalnızım diye ona saracağımı(?) düşünüyordu. Neden bu tarz şeyler düşünüyordu ki? Kırılacağımı bilmiyor muydu? Ah, gerçi ona bu kadar önemli bir konuda yalan söylemiştim. İstediğini düşünmekte haklı.

Otobüs geldiğinde üstümdeki halsizliği umursamayıp ayaklandım ve bindim. Arkamdan da o binmişti. Hızlıca tekli bir koltuğa oturup başımı arkama yasladım. Çünkü saçma bir şekilde başıma bir ağrı girmişti. Oturduğum an kapattığım gözlerimi aralayıp Jungkook'a baktım. Boş bakışlar atıp arkama oturdu. O sırada da artık kendisini tanıyamadığım cümleleri sarf etti. Belki de en başında beri böyle biriydi de asıl düşüncelerini yansıtmadığı için anlayamadım.

"Yine şu saçma triplerinden mi atıyor? Kusura bakmasın ama hiç uğraşamam, daha önemli meseleler var."

Gözlerimin dolmasına ve kendimi o kadar sıkmama rağmen bir damla yaş akmasına engel olamadım. Hızlıca akan yaşı silip koltukta dikleştim ve yolu izlemeye başladım. Hâlâ sebebini çözemediğim bir şekilde halsizliğim ve baş ağrım duruyordu. Hatta artmışlardı ve onlarla beraber içimdeki karartı da büyüyordu. Sanki kapalı bir alandayım ve o alandaki oksijen yavaşça tükeniyordu. İçeride kalan azıcık oksijenle nefes alıp hayatta kalmaya çalışıyordum. Tam olarak o karartıyı böyle açıklayabilirdim sanırım.

°•°

Kolumdan çekilmemle korkuyla yerimden sıçradım ve gözlerimi açtım. Otobüs durmuş, Jungkook adam gibi uyandırmak yerine, uyurken kolumdan çekerek, pardon sürükleyerek, indirmişti beni.

Düşünceleri gibi davranışları da kaba ve kırıcı olmaya başlıyordu. Neden böyle yapıyordu anlamıyorum. Evet, farkındayım aynı şeyleri söyleyip duruyorum ama cidden anlam veremiyorum.

Otobüs giderken yaşadığım şok yüzünden elimi kalbime koydum ve sakinleşmeye çalıştım. Baş ağrım azalmıştı ama o az olupta en rahatsız edici şekle bürünmüştü. Halsizliğim artık kollarımı bile taşıyamayacağım şekildeydi. Bu yüzden kambur duruyordum. Karartı mı? O ne azalıyor ne artıyor ne de geçiyordu. Hâlâ aynı şekilde içimde duruyordu.

"Off, yine neyi var bunun?"

Neyim mi var? Bana ne zaman bir şey oldu da 'yine' diyor ki? Tamam, bünyem dayanıklı değil ve cildim de hassas olduğu için çabuk yaralanıp hastalanıyorum ama onun 'yine' demesine gerek yoktu. Asıl 'yine' kırılan ben oldum burda.

Yürümeye başladığımda yanımda yerini almış, sanki az önce beni otobüsten sürükleyerek indirmemiş gibi sakindi. Sahi, ben neden hesap sormuyordum? Kimdi de o, bana böyle davranabiliyordu. Başlatmasın şimdi ruh eşine de zihin okumasına da!

"Şimdi onu evine de bırakmak-"

"Jungkook."

İçinden sanki söylenmiyormuş gibi sütten çıkmış ak kaşık gibi gülümseyerek bana döndü. "Efendim sevgilim?"

'Hah!' diyip, göz devirmemek için kendimi çok zor tuttum. Çünkü aklından geçenleri duyduğumu bilmiyordu. İki yüzlü olduğunu ve benim bunu öğrendiğimi de bilmiyordu.

"O otobüsteki hareketin neydi? Neden düzgünce uyandırmak yerine bir an da kolumdan çekerek indirdin?"

Kaşlarını masumca kaldırıp dudaklarını sarkıttı. Çekiştirdiği kolumun bileğini incelemeye başladı. "Üzgünüm, canını yaktım mı? Ben de son anda fark ettim vardığımızı. O yüzden öyle çektim seni."

Kolumu ellerininin aradından çekip ilerlemeye başladım. "Her neyse." İnansam mı inanmasam mı emin olamamıştım. Bu yüzden geçiştirmeyi seçtim. Tekrar yanımda yerini alıp bana ayak uydurarak yürümeye başladığımda yüzüne baktım.

"Benimle geliyorsun, beraber uyuyacağız bu akşam. Sabahta kahvaltı hazırlarsan sevinirim. Bir öncekinde ben hazırladım diye pek bir üzülmüştün."

Kasabaya girmiştik. Birkaç ev sonra büyükbabamların evine varmış olacaktık. Jungkook'un sesini duyduğumda tekrar ona döndüm. Kaşlarını çatmış, sinirli bir şekilde bakıyordu. Emir vermem pek hoşuna gitmemişti anlaşılan.

"Emir kipini kullanma sebebini sorabilir miyim?"

Basitçe omuz silktim. "Hayır."

Vardığımızda konuşmadına fırsat vermeden kapıyı açtım ve içeri girdim. Arkamdan geleceği için kapıyı açık bırakıp, anahtarı ayakkabı dolabının üstüne koyup odama çıktım. Halsizliğim biraz daha artmadan güzel ılık bir duş almak istiyordum. Zaten hâlâ iştahım yoktu yani akşam yemeği yemeyecektim.

Duştan sonra giyeceğim kıyafetlerimi yatağın üstüne koyup, kapının arkasına astığım bornozumu kapıp banyoya girdim. Jungkook neredeydi bilmiyorum ama dış kapı kapanmıştı. Suyu ayarlayıp altına girdiğimde bütün kaslarımın gevşediğini hissettim. Azıcıkta olsa rahatlamamla gülümsedim.

Hızlıca saçımı bir kere şampuanlayıp çıktıktan sonra bornozuma sarılarak odama girdim. Jungkook oda da yoktu. Umursamayıp bornozla kurulanırken kapı açıldı. Bakışlarımı arkama çevirdiğimde yan bir gülüşle Jungkook'un beni süzdüğünü gördüm. Bakışlarımı kaçırıp bornozu çıkartmadan iç çamaşırımı giydiğim de omzumdan tutup beni kendine çevirdi. Elini indirmeden ittirip yatağa düşmemi sağladığında bakışlarımı yüzüne çıkardım.

"Ne yapıyorsun Jungko-"

Dizini bacak arama koyup dudaklarıma yapıştığında ne yapacağımı şaşırdım. Ağırlığını verip yatakta beni uzandırdığında omuzlarında itmeye çalışıyordum. Gün boyunca aklından geçirdiği onca şeyden sonra benimle o işi yapmasına asla izin veremezdim.

Sonunda geri çekildiğinde omuzlarından ittirerek biraz daha uzaklaşmasını sağladım ve beklemeden tokatı yapıştırdım. Başı tokatımın sertliği nedeniyle sağına dönmüş, yüzüme bakmıyordu. Bakmaması da iyiydi. Çünkü içimdeki karatıdan tut davranışlarına kadar her şey beni mahvetmişti bugün. Sihirli olmak sandığımdan daha berbat ve boktan bir şeymiş.

"Sen! Sen ne yaptığını sanıyorsun?! Gün boyunca aklından benim hakkımda bok gibi şeyler geçir, gel şimdi de sik! Oldu, başka arzun?!"

Üstümden kalkıp, bu seferde başı yerde yüzünü göstermiyordu. Yavaşça kafasını kaldırıp tam gözlerimin içine baktı. Kan kırmızısıydı.

"Bana neden yalan söylediğini açıklamak için üç saniyen var."

Dişlerini arasından tıslayarak konuşmuştu. Baş ağrım uçup gitmiş, halsizliğim yok olmuştu. Karartı duruyordu ama şu an vücuduma yayılan adrenalin her şeyden fazlaydı.



*

Lake Person | YoonKook |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin